Nordkapp ve Lofoten 3.Bölüm
- Derya Bilgiç
- 13 Şub
- 18 dakikada okunur
19.Gün 14/06/2023 : Slottet Apartments/Tyssedal-Trolltunga : Toplam 27km, (Park2 başlangıç) yürüyüş yaklaşık 10-12 saat


Trolltunga yürüyüş rotası (https://trolltunga.com/plan-your-trip/the-hike-to-trolltunga/)
Trolltunga (Trol Dili); Norveç yürüyüş rotalarının en popüler ve en zorlayıcı aynı zamanda en büyüleyici olanlarından biri. Skjedall’dan Park2’den başladığınızda gidiş-geliş 27km’lik rota boyunca, şelaleler, buzul gölü, tırmanış, muhteşem manzara ve dayanıklılık sıkı bir yürüyüşten beklentilerinizi karşılayacak her şeyi bulabilirsiniz. Yürüyüşün sonunda deniz seviyesinden 1100m yükseklikteki boşluğa doğru uzanan muhteşem kaya parçası hemen dibindeki Ringedalsvatnet gölünden ise 700m yükseklikte. Bu kayanın üzerinde olmak, altınızdaki boşluğu hissetmek muhteşem bir duygu. 2018 yılında ilk kez yaptığım bu rota insanın fiziksel sınırlarını test ettiği, doğaya ve kendine karşı verdiği büyük bir mücadele sonundaki ödül ise unutulmaz.
Son hazırlıklar tamam yürüyüşiçin P2'ye gidiyoruz
Yürüyüşçüler genellikle Tyssedal veya Odda merkezinde konaklıyor, buralardan servisler veya özel araçlarla Skjegeddal Park2'ye gitmeniz gerekiyor. Tyssedal’dan başladığınızda mesafe 39km bu çok uzun ve yorucu bir mesafe, Park 1’den başlarsanız 38km bu da çok yorucu bir mesafe. Tyssedal ile P2 arasında 7,2km'lik dar ve virajlı bir yol var. Rotaya genellikle Park2’den başlanıyor buradan gidiş-dönüş 28km yürünüyor, P3’e ise Park2’den ücretli shuttle ile veya rezervasyon yaptırırsanız özel aracınızla çıkabiliyorsunuz, P3’ten yürünen mesafe 20km.
Haziran başı ile Ağustos sonu arası yürüyüşçüler için en uygun zaman, bu tarihler arasında rehber alma zorunluluğu yok, sezon bitiminden sonra rehbersiz yürüyüşlere izin verilmiyor. Yıl boyunca her yaştan 80.000 kişi bu parkuru yürüyor. Rota mental ve fiziksel açıdan çok zorlayıcı, özellikle ilk asfalt bölüm tamamlandığında dönen çok oluyor. Bölgedeki hava koşulları çok değişken, güneşli hava birdenbire değişip yağmur şimşek ve hatta kara dönebiliyor her zaman tedbirli olmak gerekiyor, yağmur yağdığında özellikle kayalık zeminlerde daha çok dikkat etmek gerekiyor.
Uzun yürüyüş başlıyor

Tahmin ettiğimiz gibi oldu ve güneşli bir güne uyandık, iyi bir kahvaltı yapı yanımıza sandviç, bira, çikolata ve enerji barlarından oluşan yolluklarımızı aldık ve saat 10.00’da tekeri döndürdük, araba ile otelden Park 2’ye 7,5km mesafe var 15dk sonra park edip başlamaya hazırdık. Araba ile gelenler için 3 farklı otopark bölgesi var. Park1; 220 araç kapasiteli 1 gün 300Nok (25,92€), 2gün 500Nok (43,21€), 3 gün 700Nok (60,49€), (ancak ücretler aynı gün için gece yarısına kadar geçerli sonra ikinci gün ücreti alınıyor). Biletler park alanındaki otomatik makinelerden alınabiliyor. Park1 E13 karayolundan 1km sonra ancak burası genellikle karavanlar ve büyük otobüsler için kullanılıyor. Park2; 180 araç kapasiteli, 1 gün 500Nok (43,21€), 2gün 700Nok (60,49€), 3 gün 900Nok (77,77€), burada da ücretler gece yarısından sonra değişiyor. Park3 ise 30 araç kapasiteli ve önceden rezervasyon gerekiyor, yüksekliği 2 metrenin üzerinde olan araçlar bu parka alınmıyor.
Birinci etap tamam asfalt yolun sonuna geldik
İlk 3,5km asfalt zemin, %15’e varan eğimle tırmanılıyor ve son derece yorucu bir bölüm, bacaklar bu kısımda yanmaya başlıyor, bu kısımda geri dönen çok, tepeye ulaşıldığında kayalardan hafif eğimle akan güzel bir şelale var. Buradan sonrası toprak patika olarak devam ediyor, hafif eğimli rahat bir bölüm yürünüyor.
Platodan sonraki merdivenli yamaç çıkışı ve ardımızda bıraktığımız vadi

Plato üzerindeki düzlükte küçük dereler ve buzul gölcükleri ile arazide seyrek olarak dağılmış birkaç dağ kulübesine rastlanıyor, dereler üzerinde ahşap köprüler yapılmış, yaklaşık 40-45dk sonra dik bir yamaca ulaşılıyor. Doğal taşlardan yapılmış basamaklarla tırmanılan yamaç da çok yorucu ikinci geri dönüş noktası da burası, merdivenlerin bitiminde, yüzeyi düz dev bir kaya bloğuna geliniyor, karlı ve yağmurlu havalarda bu bölüm çok kaygan olduğundan tehlikeli yaratıyor çok dikkatli olmak gerekir. 2018’de kaya üzerinde yürüyüşçülere yardımcı olan zincir ve halatlardan vardı bu sefer göremedik. Basamakların rıhtları farklı yükseklikte olduğundan takılmamak için her adımın dikkatli atılması gerekiyor. Yamacı çıktıktan sonra buzul gölüne kadar küçük iniş çıkışlarla devam eden nispeten kolay kısım geçiliyor, buzul gölü iyi bir mola noktası genellikle burada bir süre dinleniliyor.
Buzul Gölündeki mola yeri
Donmuş gölün kıyısındaki molada kayaların üstüne oturup sandviçlerimizi yerken buzun içine koyduğumuz biralar da soğumaya başladı, dönüş yolundaki yürüyüşçüler imrenerek biralara bakıyorlardı, birisi bu biralar için milyon dolar vermeye hazırım diye takıldı gülüştük, yemek sonrası soğuk bira çok iyi geldi. Biraz dinlendikten sonra tekrar yürümeye başladık, yol üstünde irili ufaklı donmuş gölcükler, kayalar arasından sızan kaynak suları buzullardan akan dereler geçerek yola devam ettik.
Mola sonrası yola devam

Ringedalsvatnet Gölü
Bir süre yürüdükten sonra 10-15 metrelik bir yarığı indik çıkışımız karlı zeminde iplere tutunarak oldu. Yüksek bir sırtta kayalık zeminde devam ettik, bir süre sonra önümüze Lingedalsvatnet gölüne inen derin bir uçurum çıktı, manzara şahane. Bir müddet bu güzel görüntüyü izleyip tekrar devam ettik.
Yürüyüş boyunca kar, buzul geçişi ve nehir geçişi gibi farklı zorlukta etaplar geçiliyor
Yol aldıkça yorgunluk iyice artmaya başladı, yol sanki hiç bitmeyecek gibi geliyor, acil yardım için yapılmış dağ kulübesini ve küçük bir baraj setini geçtikten sonra son bir yükseltiyi tırmandık ve zemini tamamen kaya kısa bir düzlüğe geldik buradan Troltunga görülebiliyor ve derin bir oh çekiyoruz bu arada birçok kişide dönüş yoluna geçmiş durumda önceki gelişimde kayanın üzerine çıkmak için sıra beklemiştik bu sefer çok rahat dilediğimiz kadar üzerinde kalıp fotoğraf çektirebildik.

Ringedalsvatnet Gölü ve Trolltunga

Trolltunga (Troldili) Kayası
Bir saate yakın Trolltunga çevresinde dolaştıktan sonra uzaklarda gök gürlemeye ve şimşekler çakmaya başlayınca kayalık arazide açıkta kalmamak için dönüş yoluna geçtik, Trolltunga yürüyüşlerinde arazi çıplak ve sığınacak yer yok yıldırım çarpması en büyük tehlikelerden biri, yağmura da yakalanmadan inmek için sıkı bir tempoda dönüşe başladık çevrede çok az insan görüyoruz tek tük yukarıda çadır kurmaya giden gençler geçiyor.



Deniz ve Ben Trolltunga üzerindeyiz.


Nihayet indik ama biz de bittik
8 saat süren çıkıştan sonra 5 saatte indik, ayaklarımızda derman kalmadı bir adım bile atacak halde değiliz, bir an önce otele dönüp duş alıp yatmaktan başka bir şey düşünemez durumdayız. Her şeye rağmen değdi, iki kez yaptığım bu yürüyüşü üçüncü kez yapmak için tekrar gelmek isterim.
20.Gün 15/06/2023 : Slottet Apartments/Tyssedal - Dalen - Leesland Apartments/Oslo : Toplam 353km, 5 saat 20dk.

Pırıl pırıl güneşli bir güne uyandık, yorgunluğumuz azaldı ama ağrılar henüz geçmiş değil, birkaç gün dinlenmeden Kjerag ve Preikestolen tırmanışlarını yapamayacağız o kadar zamanımız da yok, özellikle Kjerag çok zorlayıcı bu iki yürüyüşü yapmayacağız. 2018 yılında Trolltunga-Preikestolen ve Kjerag'ı üç gün arka arkaya nasıl yapmışız hala aklım almıyor. Kısa bir rota değişikliği ile önce Dalen'de ki Sauna'ya uğrayıp Oslo'da geceyi geçirmeye karar verdik.
Tyssedal
Tyssedal'dan Odda'ya doğru yola çıktık, 10 dakika sonra Hardangerfjord kıyısındaki 7000 nüfuslu eski bir endüstri kasabası olan Odda'ya geldik. Burası Trolltunga konaklama yerlerinden biri araçla 10dk. uzaklıkta. Kasaba Netflix'deki Ragnarok dizisindeki Edda kasabasının arka planı olarak kullanılmış. Fiyordu ardımızda bırakıp Oppa nehrinin kıyısındaki renkli evlerin arasından Dalen yoluna bağlandık önümüzde yemyeşil bir vadiye var iki tarafı yüksek tepeler var. Dünkü yorgunluğa rağmen güzel manzaralar eşliğinde yolculuğumuza devam ediyor, keyfimiz yerinde Denizin deyişiyle "halimiz itten beter keyfimiz paşada yok". Kısa bir süre Oppa nehri kıyısında ilerleyip Sandvevatnet gölüne ulaştık.
Sandvetvatnet Gölü, Strandsfossen Şelalesi, Gronsdalslona Nehri ve Vidfossen Şelalesi
Sandvetvatnet küçük bir göl olmasına rağmen çevresi çok güzel, manzaralar şahane, tepelerin üstünden dökülen şelaleler, yemyeşil ormanlar ve granit kayalar arasında gidiyoruz. 25 dakika sonra turistlerin uğrak noktalarından biri olan ve 165 metre yükseklikten akan Latefossen'e geldik. Yan yana akan şelaleler 6 gözlü taş köprünün altından geçerek Gronsdalslona nehrine kavuşuyor. Şelale neredeyse yolun üzerine dökülüyor, nehrin kıyısında bir izleme noktası var araçtan inince su damlacıkları yağmur gibi üzerimize yağıyor. Odda vadisi boyunca kah daralıp kah genişleyen ama nehir kıyısından hiç ayrılmayan RV13 yolu boyunca eşsiz manzaraları hafızalarımıza kaydederek uzun süre araba sürdük. Hagesund yol ayrımından sonra virajlı ve dik bir rampa tırmanmaya başladık, yol iyice daraldı, zirvedeki kavşakta Roldal’e E134 karayoluna döndük. Roldal tüneline kadar sürekli tırmandık tüneli geçince sert virajlarla vadiye doğru indik, yol kenarında çatıları toprak ve çim kaplı evler gördük ve Roldalsvatnet Gölü kıyısında yol düzleşti, bir süre göl kıyısından gitmeye başladık tekrar tırmandığımız yol manzaralı turist rotası geçiyor, tepeden Votna gölü ve üzerindeki adacıklar çok güzel görünüyor. Uzun bir süre yüksek tepelerde yol aldık, etraf yeniden tundra görünümüne büründü, Vaglisvatnet kıyılarında ormanlar başladı, güzel göller ve vadileri geçip Dalen'e ulaştık.
Dalen yol manzaraları

Dalen Oteden göl kıyısındaki Sauna Soria Moria'ya giden patika yol
Dalen; Tokke nehrinin Bandak gölüne döküldüğü noktada kurulmuş 600 nüfuslu küçük bir yer. Telemark Kanalının Dalen içinden geçiyor olması ve bölgenin doğal güzellikleri köyün popüler bir turizm merkezi haline getirmiş. Köy merkezindeki göl kıyısına yakın Dalen Oteli 1894 yılında açılan çok ünlü bir konaklama yeri. Peri masallarındaki otel olarak tanınan otel, romantik tarzda inşa edilmiş. Ahşap cephesi, ejderha başı figürleri, dik çatısı, çıkmaları ve zengin iç mekanı ile göz alıcı bir bina. Dağların arasında yemyeşil bir vadide göl kıyısına yerleşmiş Dalen yürüyüşçüler, doğa sporları ve göldeki su sporları için bulunmaz bir yerdir.

Dalen Oteli
Dalen Oteli, Kralların ve Aristokratların tercih ettiği tatil mekanı olunca bu sevimli kasabaya olan ilgi çok artmış. Otel Viking ve İskandinav ahşap kiliselerinin (Stavechurch) mimari tarzından esinlenilerek inşa edilmiş, iç dekorasyonu muhteşem. Alman İmparatoru Wilhelm, Kral II.Oscar, Belçika Kralı Leopold gibi ünlü simalar otelde konaklamış.
Dalen Otelinin göl üzerindeki saunası Soria Moria (photo; https://www.visitnorway.com/listings/soria-moria-sauna/208116/)
Dalen otelinin bahçesinde göl kıyısındaki ünlü sauna Soria Moria'da çok popüler bir yer, rezervasyonsuz yer bulmak imkansız, hafta sonu olması ve rezervasyon yaptırmadığımız için boş yer bulamadık ve Oslo'ya doğru yola devam ettik.
Dalen'den çıkar çıkmaz nefis bir ormanın içine girdik, bir süre tırmanıp Eidsborg gölü civarında zirveye ulaştık, doğa burada çok çok güzel, küçük gölcükler, berrak ırmaklar, yemyeşil ormanlar arasında 1,5 saat gittikten sonra Norveç'in en güzel ahşap kiliselerinden biri olan Heddal Stave Church'e geldik.
Heddal Kilisesinin çevresi

Heddal Stave church
Heddal Stave Church; 1200 yılında inşa edilen yapı, geleneksel İskandinav ahşap mimari tarzını yansıtıyor. 180 kişilik kilisenin Mimarı bilinmiyor. 1849-1851 yılları arasında kötü bir geçirmiş, 1950 yılında ise tekrar restorasyon yapılarak günümüzdeki halini almış, halen kullanılıyor ve yaz sezonunda halka açılıyor. Taş bir temel üzerine sarıçam keresteler ile yapılan binanın dış cephedeki 4 kapıdan 3 tanesi orijinal kalabilmiş. İç mekandaki ahşap sütunlarda Hristiyan dönemine ve az da olsa Pagan döneminin sembolleri bulunur. Kilise açık olmadığından içini gezemedik ama göz alıcı mimarisi ve devasa boyutu ile çok etkileyici bir bina. Çevresi mezarlık olarak kullanılan yapının bir cephesinde iskele kurulmuş tadilat yapılıyordu. Binanın iç mekanı, Ekim-Mayıs ayları arasında koruma amaçlı olarak 5 dereceye kadar ısıtılıyormuş. İç mekanda bulunan Ortaçağ resimlerinin bozulmaya başlaması üzerine 2005-2010 yılları arasında restorasyon çalışması yapılmış.
Ev-Liman arası doğru yol manzaraları, Toyenbekkon Sokağı, Akrobaten yaya köprüsü, Liman ve çevresi
Kiliseden ayrılıp ve 2 saat sonra Oslo merkezdeki Leesland Apartments'a ulaştık. Limana çok yakın site içinde balkonlu, güzel bir apartman dairesi burada iki gece kalacağız, akşam saatleri olduğundan sokak üzerindeki otoparklar sabaha kadar ücretsiz.

Oslo Opera Binası

Edward Munch Müzesi
Oslo Opera Binası
Eve yerleşip biraz dinlendikten sonra şehrin sokaklarını keşfe çıktık. Akrobaten Bru üzerinden demiryolunu geçip Limana kadar yürüdük, Edward Munch Müzesi ve Opera binası çevresini dolaşıp Droning-Eufemias Bulvarı üzerindeki Stock Restaurant'ta yemek yedik ve eve döndük.
21.Gün 16/06/2023 : Leesland Apartments/Oslo

Konakladığımız daire
Bugün Oslo’dayız, bütün gün şehir merkezinde dolaşıp yarın Stockholm'e geçeceğiz. Bu sabah biraz daha geç uyandım, Deniz market alışverişini yapmış kahvaltı hazırlıklarına başlamıştı bile, yolculuk boyunca kahvaltılarımızı hiç ihmal etmedik. Trolltunga yürüyüşünün yorgunluğu hala üzerimizde olmasına rağmen bugün 13-15km arası yürüyeceğiz.
Strandgata ve çevresi
Karl Johans Caddesi
Hava gezmek için çok uygun, önce opera binasının yakınındaki merkez garın önüne geldik, burası şehrin kalbi sayılır, kalabalık ve etraf turist dolu, meydanda ahşap kalaslardan çok ilginç bir strüktür yapmışlar, herhangi bir bağlantı olmadan üst üste koyarak değişik bir form yaratmışlar.

Karl Johans Bulvarı, Oslo Üniversitesi, Kütüphane, Akademi ve Fakülte binaları ve Kraliyet Sarayı
Karl Johans Caddesi kentin en hareketli caddesi, birçok ünlü markanın mağazası var, dolaşa dolaşa önce Ulusal Tiyatro ve Parlamento binasına geldik. Parlamento ile Kraliyet sarayı arasında büyük bir yeşil park ve park yer alıyor. Bulvar boyunca kafeler, sokak satıcıları ve restoranlar sıralanmış.
Norveç-İskoçya maçı için gelen İskoç taraftarlar
Bugün İskoçya-Norveç milli maçı var, Irish Pub’ın önü maça gelen İskoçlarla dolu geleneksel kıyafetleri kilt giymişler, hem içiyor hem de eyleniyorlar, bir süre onlarla takıldık, pub’a girip içerdeki çılgın atmosferi gördük. Biraz sonra Norveç taraftarları da geldi, iki ülkenin taraftarları birlikte eğlenmeye başladı, futbolu sadece spor ve eğlence olarak görünce gıptayla baktık. (Maçın sonucunu merak edenler İskoçlar yendiler)
Vigeland'a giderken Oslo Sokakları
Kraliyet sarayının bahçesinden geçip Vigeland Heykel parkına doğru sokak aralarından yürüdük, yol üstündeki bir parktaki antika pazarını dolaşıp Vigeland Heykel Parkına geldik.

Vigeland Heykel Parkı; Oslo kent merkezinde şehrin en büyük yeşil alanı Frogner Park içinde yer alıyor, açık hava müzesi olarak düzenlenmiş park alanında bronz, granit ve dökme demirden yapılmış 212 heykel var eserlerin tamamı heykeltraş Gustav Vigeland tarafından tasarlanarak üretilmiş, günün her saati ziyarete açık olan parkı yılda 1 milyon turist ziyaret ediyor. 1939-1946 yılları arasında inşa edilen park şehir merkezinin 3km kuzeybatısında bulunuyor, tamamı tek sanatçı tarafından üretilen eserlerin bulunduğu dünyanın en büyük parkı.

Frogner Parktaki 2. el pazarı
Heykeller 850 metrelik ana bulvarın iki yakasına yerleştirilmiş, sonunda da yüksek bir platform üzerinde tek bir kayadan oyulmuş, 121 insan figürünün bulunduğu 14,2 metre yüksekliğinde monoblok bir eser yer alıyor, ayrıca parkın tasarımı da Vigeland tarafından yapılmış. Öfkeli çocuk (Sinnataggen), Monolit (Monolitten) en popüler heykeller.

Monolit ve Vigelands Çeşmesi
Parktaki heykellerin bir bölümü ve angry boy heykeli
Vigeland turunu tamamlayıp, Frognervein Caddesi üzerinde Villa Paradiso Restaurantta yemek yedik ve eve döndük, yarın İsveç'in başkenti Stockholm'e geçeceğiz.
22.Gün 17/06/2023 : Leesland Apartments/Oslo - Kopsvangen 18/Stockholm : Toplam 521km, 6 saat 10dk.

Bulutlu bir havada yola çıkıp E18 karayoluna bağlandık, Rodenessjeen nehri üzerinden geçtikten sonra Orje'de İsveç sınırına geldik, free shop'ta tax free işlemlerini yaptıktan sonra, Tocksfors şehri girişindeki Avm'de yemek molası verdik. Avm içinde dolaşırken Türkçe konuştuğumuzu duyan restoran sahibi bizi seslendi, yemekleri eşinin yaptığını ve bizim damak tadımıza uygun olduğunu söyledi, ricasını kırmadık ve açık büfe de çok güzel yemekler yedik aynı zamanda restoran sahibi ile keyifli bir sohbet yaptık. Akşam üzeri Stockholm'e vardık, kentin biraz dışında modern ve konforlu bir yer olan Bromma Apartmants’ta yer bulduk. Banliyö hattı sitenin önünden geçtiğinden merkeze gitmek çok kolay oldu, araba için park yeri arama zahmetinden de kurtulduk.
Bromma Apartments
Stockholm Sokakları Stora Nyagatan ve çevresi
Stockholm; Baltık Denizinin Malaren gölü ile birleştiği noktada adalar üzerine kurulmuş, İskandinavya'nın en gelişmiş kentlerinden biri. Kentteki 14 adayı birbirine bağlayan 57 köprü bulunuyor, yakın çevresi ile birlikte 2 milyona yakın insanın yaşadığı kent bölgenin, medya, sanat, sanayi, finans, eğlence ve eğitim alanında cazibe merkezi.
1252 yılında Birger Jarl tarafından kurulan şehir 13.yy boyunca gelişimine devam etmiş, ardından İsveç'in en büyük kenti ve başkent olmuş. 1519 yılında Danimarka Kralı II.Christian tarafından işgal edilerek acımasız bir şekilde yönetilmiş, bu dönemde İsveç Kraliyet ailesinin 80 ferdi katledilmiş bu olay "İsveç Kan Banyosu" olarak tarihe geçerek filmlere konu olmuş. Kral Gustav Vasa 1523 yılında kenti geri almış. 17.yüzyıl ortalarından itibaren İsveç'in gelişimine paralel hızla gelişen kent 1634 yılında tekrar başkent olmuş, bu dönem aynı zamanda yoğun imar hareketlerinin ve zenginleşmenin görüldüğü bir dönem, nüfusun hızlı artışı, eski surların ve köprülerinin yıkılarak yenilerinin yapılması, eski kent merkezi dışında yeni mahalleler oluşması hep bu dönemde olmuş.
Stockholm Sokakları
1700'lerin başında Kral Demirbaş Şarl, Rusya önderliğindeki ittifak ile yapılan "Büyük Kuzey Savaşı"nda yenilerek 1500 askeri ile birlikte Osmanlı imparatorluğuna sığınmış, savaş sonrası ülkede nüfus azalmış, yoksulluk baş göstermiş, aynı zamanda büyük yangınlarda kentteki ahşap yapıların çoğu yok olmuş. Kral III.Gustav döneminde başlayan yeni imar hareketleri sonrası taş binalar inşa edilmeye başlanmış, 19.yy'da gelişme doruk noktasına ulaşarak yüzyılın sonunda şehrin nüfusu 300.000'e ulaşmış. 20.yy'da devam eden gelişme ve yaşanan hızlı göç sonucu kent kozmopolit yapıya bürünmüş bu dönemde nüfusun 1/3'ünü göçmenler oluşturmuş.
Stockholm'ün dünyaca ünlü Jazz ve Rhythm&Blues Barı Stampen
Tarihi kentteki sokaklar çok dar en dar olanı da 90cm, gerçekten de sokaklarda yürürken binaların arasında kaybolup yön duygusunu yitiriyorsunuz.
Nyagatan Caddesi’ne dik bağlanan sokakların arasında birçok ilginç mağaza var, bir takı mağazasından el yapımı çok ilginç tasarımlar bulup aldık. Biraz ileride Stora Gramunkegrand Sokağının köşesinde ise Dünyaca ünlü Jazz Bar Stampen var, içeri girip dolaştık.
Stampen Jazz and Rhythm&Blues Bar; 17.yüzyıldan kalma bir binanın mahzeninde Jazz müzik meraklısı Sten Holmquist tarafından açılmış, Stampen ismi müşterilerin düzenli bakım karşılığında aldıkları pullardan esinlenerek verilmiş, 1968 yılında Jazz Pub olarak işletilmeye başlanmış, iç mekanı dekorasyonu antika müzik aletleri, doldurulmuş av hayvanları ve antika eşyalar kullanılarak yapılmış. İlk zamanlarında Rock ve Jazz meraklılarının buluşma noktası iken sonraki yıllarda her yaştan insanın geldiği bir yer olmuş. Her gün canlı müzik yapılan Pub'da dünyaca ünlü birçok isim sahne almış, bu isimler arasında Teddy Wilson, Ben Webster, Lucky Thompson, Dexter Gordon, Marty Feldman, Woody Allen, Monica Zetterlund, Toods Thieleman, Eartha Kitt, Dizzie Gillespie, Charlie Norman bulunuyor.
Nobel Müzesi ve Stortorget Meydanı
Gamla Stan (eki kent) merkezine doğru ara sokaklarda dolaşarak devam ettik. Şehri basitçe 4 bölüme ayırabiliriz, kuzeyde Normalm, Merkezde tarihi bölge Gamla Stan, güneyde Sodermalm ve müzeler bölgesi Djurgarden. Nodermalm bölgesi kentin modern bölgesi avm'ler ve ticari aktivite bu tarafta gelişmiş, Sodermalm kentin entellektüel ve sanatsal bölgesi, vintage mağazlar, galeriler, plak ve cd dükkanları, moda tasarım mağazaları ile şık kafeler bu kesimde, Gamla Stan ise tarihi merkez, sadece 1 gün zamanımız olduğundan Gamla Stan çevresinde dolaşabildik, kenti keşfedebilmek için en az iki gün daha ayırmak gerekiyor.


Gamla Stan çevresi
Stockholm Nobel ödüllerinin de başkenti, Stortorget Meydanında bulunan Nobel müzesi binası ödüllerin verildiği yer.
Gamla Stan İsveç dilinde eski kent anlamına geliyor, sokaklarda dolaşırken ortaçağ ruhu hissediliyor. Kraliyet Sarayı, Belediye binası, Nobel Müzesi, Riddarhol Katedrali bu bölgede yer alan önemli yapılar. Dünyanın en eski restoranı "Den Gyledene Freden" 1722 yılından beri bu bölgede hizmet veriyor.
Gamla Stan
Köfte ve somonunu İkea restoranlarından tanıdığımız İsveç mutfağında patates, balık ve et baş aktörler, yılan balığı ve surstr ise Stockholm'e özgü yerel yemekler.
Yıl boyunca eylül ayında film festivali, kasım ayında caz ve blues festivali, aralık ayında Nobel ödülleri töreni, haziran ayında yemek festivali ile temmuz ayında sokak festivali düzenleniyor.
23.Gün 18/06/2023 : Kopsvangen 18/Stockholm - Dan Hostel/Kopenhagen : Toplam 659km, 7 saat 3dk.

Yolculuğun son günlerine yaklaştık, erkenden Stockholm’den ayrılıp Kopenhag'a doğru yola çıktık, molaları sayarsak 8-9 saatlik bir yolculuk var önümüzde İsveç'i doğudan batıya geçeceğiz, yolda çok oyalanmadan Kopenhag'a ulaşmayı ve dolaşmaya daha çok zaman ayırmak istiyoruz. Evden ayrıldıktan sonra 275 nolu karayoluna oradan da birbiri ardına köprüler geçip E20 otoyoluna bağlandık. Botkyra'dan sonra yerleşimler azaldı tarlalar ve ormanlar arasından gitmeye başladık, uzun bir süre Baltık denizine paralel devam ettik. Södertage'den sonra E4 otoyoluna katılıp, Ödershog'u geçince Vattern Gölü kıyısına ulaştık, Jönkoping'e kadar göl kıyısından gittik, Helsinborg'da tekrar Baltık kıyısına ulaştık, Malmö'ye uğramadan Oresund Köprüsünü geçip Kopenhag'a girdik. Kent merkezinde Dan Hostel’de yer ayarladık, her yer yürüme mesafesinde.
Andersen Bulvarı, Dan Hostel ve Langebro Köprüsü

Dan Hostel Amager Bulvarı üzerinde Langebro köprüsünün köşesinde bulunuyor, tarihi merkeze yürüme mesafesinde çok katlı bir bina, arka tarafında otoparkı var. Otelden çıkıp Andersen Bulvarından karşı tarafa geçip Mimarlık Fakültesi Binasına doğru yürümeye başladık.

Kopenhag Opera Binası
Kopenhag Sokakları

Stork Fountain
Kopenhag; Baltık Denizini Kuzey Denizinden ayıran Oresund Boğazında, İsveç'in Malmö kentinin tam karşısında yer alıyor. 800.000 nüfuslu şehir Dünyanın yaşam kalitesi en yüksek kentlerinden biri. Refah seviyesi çok yüksek olan şehir aynı zamanda Dünyadaki en mutlu kentlerden biri. 1020 yılında Vikingler tarafından balıkçı köyü olarak kurulan kentin adı Danca'da ticaret limanı anlamına geliyor. Dünyanın en eski monarşilerinden birinin başkenti olan Kopenhag tarih boyunca en korkulan yağmacı ve vahşi kavimlerden biri olan Vikingler tarafından kurulmasına rağmen günümüzün en barışçıl, en güvenli ve en modern kentlerinden biri. 250 yıl süren Viking hakimiyeti süresince Norveç, İsveç, İzlanda, Shetland, Faroe adaları ve Grönland gibi yakın çevredeki birçok yer Danimarka Kralları tarafından yönetilmiş. Viking çağının sona ermesinden sonra 1376-1412 yıllarında Kraliçe Margrete döneminde hızlı bir gelişim göstererek Danimarka'nın başkenti olmuş. Ringa balıkçılığı ile zenginleşen kent 1972-2024 yılları arasında Kraliçe Margherete II tarafından yönetilmiş.

Belediye Meydanı ve Çevresi

Belediye Binası
Kopenhag yelkenli teknelerin demirlediği kanalları, Arnavut kaldırımı sokakları, dekoratif taşlarla kaplı meydanları, tarihi binaları, İskandinav sadeliğini ve minimalizmini yansıtan modern yapıları, şık kafeleri, zevkli parkları, güler yüzlü insanları ile tarih ve modernin iç içe geçtiği güzel bir kent, sokaklarını adımlarken sakinlik ve huzuru hissediliyor.
Belediye Meydanı, Kobmagergade Caddesi, İllum alışveriş merkezi ve Kongens Meydanını dolaştıktan sonra Limana bölgesine dönüp Nyhaven Caddesi üzerinden yaya ve bisikletliler için yapılmış Kabenhavns kanalı üzerindeki Inderhavnsbroen Köprüsünden geçtik, Mimarlık Müzesinin önündeki meydanda bir şeyler içip Dünyaca ünlü Bohem yaşamın merkezi Christiana'ya ulaştık.

Kent sokakları ve meydanları
Kopenhag çocuk masallarının yazarı Hans Christian Andersen ve filozof Soren Kerkagaard'ın da kenti, bu kadar modern ve demokratik bir ulusun hala monarşiye sahip çıkması son derece ironik bir durum, halk kraliyet ailesini seviyor, biraz araştırınca bu sevginin kaynağının 2.Dünya savaşında kent Alman işgali altındayken Kral X.Christian'ın her gün yanında korumalar olmadan beyaz bir at üzerinde sokaklarda dolaşıp direnen halka umut aşılaması olduğunu, bu davranışı kent halkının “karanlıkta parıldayan umut ışığı” olarak gördüğü ve hala unutulmadığını öğrenmem oldu. Kraliyet ailesinin mütevazi yaşantısı, sürekli halkın içinde olması da bu sevginin hala devam etmesindeki en önemli unsur.

Nyhavn
Rose Garden ve içindeki H.C. Andersen heykeli, şehrin biraz dışında kentin simgesi olan küçük denizkızı heykeli, Danimarka Kraliyet Tiyatrosu, King's Garden (Kraliyet Bahçesi), Nyhavn, Assistens Mezarlığı, The Round Tower, Tivoli Bahçeleri, Rosenborg Kalesi kentte görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.

Christiania giriş kapısı bu noktadan sonra fotoğraf çekmek yasak
Prinsessegade Caddesindeki giriş kapısı
Free Town Christiana; Kopenhag'ın ortasında ada üzerinde 34 hektarlık alan üzerine kurulmuş, devlet otoritesine karşı, özgür, bohem ve hippi yaşam tarzını benimseyenlerin yaşadığı, kentin asi bölgesi, bölgeye girişi serbest ancak içeride fotoğraf çekmek, koşmak yasak, kendi güvenliklerini kendileri sağlıyorlar, kendine ait parası ve hatta bayrağı bile var. Dünyanın her yerinden sanatçı ve müzisyenlerin uğrak yeri olan otonom bir bölge.
1971 yılında eski bir askeri alanın bulunduğu yere yerleşen hippiler tarafından kurulmuş, yasadışı esrar ve benzeri otların satışı nedeniyle devlet güçleriyle sürekli sorunlar yaşanması nedeniyle devlet tarafından deneysel bir bölge olarak kabul edilmiş ve devamına karar verilmiş. Komünal yaşamın sürdüğü, kendi içinde belirlediği kurallara sahip yarı otonom bir yerleşim. Christiania'da yaşayanlar gün içinde bölgedeki tezgah ve dükkanlardan elde edilen hasılatı, günün sonunda eşit olarak paylaşıyorlar. Uzun yıllar Kilise ve Kamu otoritesi çatıştıktan sonra günümüzde daha uyumlu ve sakin bir yaşam sürüyorlar.
Giriş kapısından iç kısımlar
Kopenhag güvenlik güçleri Pusher Caddesi çevresinin suç örgütlerinin kontrolünde olduğu ve bu bölgelerin güvenli olmadığı konusunda turistleri uyarıyor. Gerçekten de Christiania içinde cep telefonları ile resim çekenlerin yanına yaklaşan sivil kişiler kendilerini bölgenin sorumlusu olarak tanıtıp resimleri silmenizi istiyorlar, bölge sınırları içinde telefonla konuşulmaması ve koşarak gezilmemesi konusunda uyarıyorlar. Koşmak alarm sayılıyor ve polis baskını anlamına geliyor.
Christiania çevresindeki sokaklar ve mimarlık müzesi

Mimarlık Fakültesi ve çevresi
Christiania'yı dolaşıp otele geldiğimizde hava kararmış, günün yorgunluğu üzerimize çökmüştü, yarın İskandinavya’dan ayrılıp Avrupa tarafına geçeceğiz.
24.Gün 19/06/2023 : Dan Hostel/Kopenhagen - Lovely Prag Apartments/Prag : Toplam 780km, 9 saat 10dk.

Başlangıç planında Hamburg üzerinden dönmek vardı ancak Danimarka'nın Gedser limanından feribotla ile Almanya'nın Rostock limanına geçip Berlin-Dresden üzerinden Prag'a ulaşmanın daha rahat olacağını düşünüp rotayı değiştirdik, tahminen 11 saatlik bir yolculuk sonunda geceyi Prag’da geçireceğiz. Sabah 9.50 feribotuna yetişmek için erkenden kalkıp yola çıktık Kopenhag-Gedser arası 2 saat, yarım saat önce limana vardık, biletlerimizi alıp sıraya girdik. Feribot yolculuğu 2 saat sürüyor. 3 kişi yolcular ve araç dahil 111€ ödedik, 09.15’de gemi kalktı, sakin bir denizde keyifli bir yolculuk oldu.
Rostock'ta gemiden inip 19 numaralı otoyola bağlandık Wittstock yakınlarında 24 nolu otoyola geçip Berlin çevresinde otoyol üzerinde 1 saat yemek molası verdik. Dresden çevreyolu üzerinden devam edip akşam üzeri Lovely Prag Apartments'a vardık. Tarihi merkeze yürüme mesafesindeki mekanımız Stromovka parkının bir sokak ötesinde Havanska Caddesi üzerinde, zemin katta küçük bir stüdyo daire. Binanın arkasında çok dar bir kapıdan geçilerek ulaşılan otopark var, bizim Honda CRV'yi kapıdan geçirirken çok zorlandık.
Havanska Caddesinden çıkıp, Korunovacni Caddesi, M.Horakove Caddesi, Letenske Parkı içinden geçerek Vltava Nehri üzerindeki Stefanikov Köprüsüne geldik, köprünün karşı kıyısı tarihi merkez. Karşıya geçip Revolucni Caddesi ve Dlouha Caddesi üzerinden ikonik meydan Staromestske'ye vardık.
Gedser Limanından ayrılış ve Rostock Limanına varış
Rostock'ta gemiden inip 19 numaralı otoyola bağlandık Wittstock yakınlarında 24 nolu otoyola geçip Berlin çevresinde otoyol üzerinde 1 saat yemek molası verdik. Dresden çevreyolu üzerinden devam edip akşam üzeri Lovely Prag Apartments'a vardık. Tarihi merkeze yürüme mesafesindeki mekanımız Stromovka parkının bir sokak ötesinde Havanska Caddesi üzerinde, zemin katta küçük bir stüdyo daire. Binanın arkasında çok dar bir kapıdan geçilerek ulaşılan otopark var, bizim Honda CRV'yi kapıdan geçirirken çok zorlandık.
Havanska Caddesi ve Vltava nehrinin kuzeyi
Havanska Caddesinden çıkıp, Korunovacni Caddesi, M.Horakove Caddesi, Letenske Parkı içinden geçerek Vltava Nehri üzerindeki Stefanikov Köprüsüne geldik, köprünün karşı kıyısı tarihi merkez. Karşıya geçip Revolucni Caddesi ve Dlouha Caddesi üzerinden ikonik meydan Staromestske'ye vardık.

Staromestske Meydanı
Astronomik saat
Meydandaki tarihi saate bakan Pizzeria L'Orologio Restoranda güzel bir yemek yedik. Yemek sonrası bütün Prag kartpostallarının vazgeçilmez silüeti “Karl Köprüsüne” doğru dar sokaklardan insan seli arasında yürüdük. Köprüye geldiğimizde hava kararmış, gecenin ışıkları altında köprünün silüeti çok daha egzotik bir hal almıştı, Vltava nehri üzerine yansıyan şehrin ve köprünün görüntüsü ile ortam masalsı bir havaya bürünmüştü.
Starometske Meydanı çevresi
Prag: 1,5 milyona yaklaşan nüfusu ile Çekya'nın en büyük kenti ve aynı zamanda başkenti. Her mevsim turist akınına uğrayan, tarihi dokusu, mimarisi ile gelen herkesi büyüleyen masal şehri. İlk kez Milan Kundera'nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği romanında tanıştığım ardında aynı romandan uyarlanan filmi seyrettiğimde büyülendiğim, Nazım'ın şiirleri, Kafka'nın anlatımı ile hayran olduğum bu şehre sonraki yıllarda 5-6 kez daha geldim ve her defasında tekrar gelmek umudu ile ayrıldığım büyülü şehir.
Geçmişi Neolitik çağa kadar uzanan Prag’da Slavlara dair ilk izler M.S.4-6.yüzyıllara kadar uzanıyor, bir dönem Avar işgali yaşayan kentte günümüz Prag'ına ait izler M.S. 9. yüzyılda görülüyor. Ortaçağda ekonomik gelişmeye paralel olarak şehir büyümeye başlıyor, 1170 yılında Vltava üzerindeki ilk köprü “Judith” inşa ediliyor, köprünün yapılmasından sonra Hradcany Kalesinin karşısındaki açık pazar alanı Staremeskse'ye dönüşüyor, 1257 yılında Kalenin altında Mala Strana (Küçük Taraf) kuruluyor ardından Lüksemburg Hanedanı iktidara geçiyor ve IIV.Henry ile birlikte Bohemya Krallığı ilan ediliyor, Henry'nin oğlu Charles ise 1348’de Kutsal Roma-Germen imparatoru olarak tahta geçerek Avrupa'daki ilk Charles Üniversitesini kuruyor. 14.yy'da orta Avrupa’nın en önemli şehirlerinden biri haline gelen ve reformist hareketlere öncülük eden Prag devam eden 200 yıl boyunca Bohemya'nın en zengin kenti olmaya devam ediyor. Gotik mimarinin en güzel örnekleri ile donatılan kent Habsburgların işgali, otuz yıl savaşları ve veba salgınında gücünü kaybediyor.

17.yüzyıldan sonra ticaretin hızla gelişmesi, Alman, İtalyan ve İspanyol soyluları kente yerleşerek günümüzdeki modern Prag'ın oluşmasına büyük katkı sağlıyorlar. Soylular devrin önemli mimarları ile çalışarak şehri Barok mimarinin seçkin örnekleri ve güzel bahçeler ile donatıyorlar. Sanayi devrimi sırasında gelişme devam etmiş, demiryolunun kente gelmesi ile şehir diğer Avrupa şehirleri ile bağlanmış ve önemi daha da artmış.
1918 yılında Çekoslavakya'nın başkenti ilan edilmiş. 1938 yılında Alman işgaline uğramış, 5 Mayıs 1945'de halk Almanlara karşı ayaklanma başlatmış, 1 hafta sonra ise Rus Kızıl Ordusu kente girmiş. 5 Ocak 1968'de başlayan "Prag Baharı" Liberalleşme hareketine öncülük etmiş ancak süreç 20 Ağustos gecesi Sovyet tanklarının kente girerek ülkeyi işgal etmesi ile sona erdirilmiş, yaşanan olaylarda tanklara direnen 72 Çek vatandaşı hayatını kaybetmiş.
17 Kasım 1989 tarihinde ise Kadife Devrim adı ile anılan, 1 ay süren gösteriler ve direniş hareketi sonucu Komünist yönetim sona ermiş ve Çekoslavakya Sovyetler Birliği’nden ayrılmış, 1993 yılında ülke Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye bölünmüş, Prag Çek Cumhuriyeti tarafında kalmış ve Çeklerin Başkenti olmuş.
Karlova Caddesi
Karl Köprüsü üzerinden karşıya geçip geri geldikten sonra bir zamanlar ünlü şairimiz Nazım Hikmet'in masalarında oturup şiirler yazdığı Cafe Slavia'da kahvelerimizi yudumlayarak geceyi tamamladık. Bir zamanlar Nazım’ın oturduğu masa özellikle korunuyorken şimdi sadece duvara resmini asmakla yetinmişler.
Kafe Slavia
Gezimizin son durağı olan Prag oldu, kente doyamadan eve döndük. Prag bir kez daha hepimizi kendine hayran bıraktı.
25.Gün 20/06/2023 : Lovely Prag Apartments/Prag - Novi Sad : Toplam 821km, 8 saat 52dk.

Günün Rotası
Sabah son bir kez kentte yürümeye karar verdik, arabayı Stefanikuv Köprüsü yanındaki Hadebni açık otoparkına bıraktık. Yahudi Mahallesinden geçip Staromestske Meydanı yakınında kahvaltı yaptık, vakit geç olmadan arabaya dönüp hareket ettik, hedefimiz olabildiğince yol alıp Türkiye sınırlarına yaklaşmak. Slovakya ve Macaristan’ı geçip hava karardığında Novi Sad'a geldik gece burada kalacağız, önceki kaldığımız otelde yer olmayınca ara sokaklarda bulabildiğimiz çok kötü bir otele yerleştik, son gecemizi yolculuğun en kötü otelinde geçirdik.
26.Gün 21/06/2023 : Novi Sad - Özgün Vadi/İzmit : Toplam 1170km, 12 saat 11dk.

Günün Rotası


Kahvaltı bile yapmadan otelden ayrıldık, oda ve yataklar çok kötü olmasına rağmen o kadar yorulmuşuz ki deliksiz uyuduk. 26 gündür aralıksız yollardayız, çok güzel yerler gördük, çok yorulduk, çok eğlendik ve unutulmaz bir hikaye yazdık, düşlerimizde bile hayal edemediğimiz yerlere gittik, değişik lezzetler tattık, çok farklı insanlar tanıdık, adeta masal diyarlarında dolaştık, bu güzel macerayı benimle paylaşan yol arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum iyi ki varsınız sevgiyle kalın.
R.Derya Bilgiç
Comments