Nordkapp ve Lofoten 2.Bölüm
- Derya Bilgiç
- 11 Şub
- 37 dakikada okunur
11.Gün 06/06/2023 : Polarvegen2/Tromso - Skjellbogen Hyttegrend/Sortland : Toplam 592 km, yaklaşık 8,5 saat

Günün Rotası
Öğleden önce Tromso'yu dolaşıp gece Lofoten'de konaklamayı düşünüyoruz. Dün akşam güzel bir akşam yemeği yedik, sonrasında deliksiz ve rahat uyuduk, kahvaltımız da zengin olunca yorgunluklar unutuldu ve keyfimiz yerine geldi, hava yine açık ve güneşli, toparlanıp evden ayrıldık.
Tromso; Ekim ve Nisan ayları arasında Kuzey ışıklarının (Aurora Borealis) en iyi göründüğü şehirlerden biri, Haziran ve Temmuz ayları da Kutup bölgesinde özgü bir doğa olayı olan “Geceyarısı Güneşi” (Midnight Sun) izlenebiliyor kısaca çok az insanın görebileceklerine şahit olan şanslı bir kent, aynı zamanda Sami kültürünü yansıtan önemli merkezlerden biri. Geleneksel ahşap yapılarının yanında modern İskandinav mimarisinin en güzel örneklerini de barındıran bir şehir. Merkeze doğru giderken yol üzerinde Polaria Müzesine uğradık, ilginç mimari tasarımı ile hemen göze batan bir yapı, JAF Mimarlık ofisi tarafından tasarlanmış, inşaatına 1996 yılında başlanmış 1998 yılında tamamlanmış. Tasarımda buzulların kırılmasından esinlenilmiş, binaya deniz tarafından baktığınızda domino taşı gibi üst üste devrilmiş buz kütlelerini andırıyor.

Polaria
Polaria (The Polar Enviroment Center)
Polaria'nın yanındaki cam bina dikkatimizi çekince o tarafa yöneldik, iskeleye yanaşmış bir geminin üzeri cam çatı ile kapatılmıştı, burası 1949 yılında inşa edilen Norveç'in en iyi korunmuş balıkçı gemisi Polstjerna'nın müze binasıymış kapalı olduğundan içeri giremedik.

Polstjerna
Gronnegata Caddesi üzerindeki açık otoparka arabayı bırakıp birkaç bina ileride ilginç çatı mimarisi ile dikkat çeken Tromso Şehir Kütüphanesine geldik. Bina günümüzdeki haliyle 2005 yılında açılmış, mimar Gunnar Böberg Haugen tarafından tasarlanan ve 1973 yılında yapılan sinema binasının çatısı korunarak restore edilmiş. Binaya yeni biçimini veren İspanyol mimar Felix Candela, onun tasarımına göre neredeyse yeniden inşa edilmiş. Çatı hiperbolik-paraboloit formunda ve 4 kemerli olarak tasarlanmıştır. İç mekan tasarımı, düzenlenen yarışmayı kazanan Narvikli mimar Karl Gustav Herzen'e ait, kütüphane zeminlerinde huş ağacı parkeler kullanılmış.
Tromso Şehir Kütüphanesi "Tromso City Bibliotek"
Tromso çevresinde çok sayıda yürüyüş rotası var, çevrede bulunan 600 farklı dağın zirvelerine çıkan yürüyüş patikaları oluşturulmuş. Kentte yıl boyunca birçok etkinlik düzenleniyor, 6 Ocak Kutup Geceleri Maratonu, 12-21 Ocak Tromso Uluslararası Film Festivali, 27 Ocak 4 Şubat Kuzey Işıkları Festivali, 5-11 Şubat Sami Haftası, 22 Haziran Midnight Sun Maratonu, Haziran ayı boyunca devam eden Bukta Canlı Müzik Festivali, 8-11 Ağustos Tromso Caz Festivali, Eylül ayında Smak Food Festival, Ekim ayında Insomnia Elektronik müzik festivali ve Kasım ayında Arktik Pride etkinlikleri görülmesi gerekenler.
Kutup dairesinde olmasına rağmen görece yumuşak bir iklimi olan şehir oldukça eski bir geçmişe sahip, ilk yerleşimlerin 9000 yıl önce başladığı tahmin ediliyor. Ortaçağ boyunca Samilerle Norveçliler şehirde birlikte yaşamışlar. Bölgede hakimiyet kuran en eski Viking şefi Ottar aynı zamanda en kuzeyde yaşayan Viking şefi olarak da tanınıyormuş.
Kentte ilk kilise 1252 yılında Kral Hakon Hakkonson tarafından yaptırılmış, 17-18. yüzyıla kadar herhangi bir gelişim göstermeyen ve kasaba ölçeğinde kalan Tromso, 1789 yılında Bergen'in ticari ayrıcalıklarını kaybetmesinden sonra önem kazanmıştır. 1820'lerde başlayan Kutup avcılığı sonrası hızla büyüyen şehir turizmin gelişmesi ile de Kuzeyin Paris'i olarak anılmaya başlanmış.
Storgata Caddesi ve çevresi
Kent denize paralel konumlu caddeler ve onları dik kesen sokaklar şeklinde planlanmış, en önemli ve canlı caddeler Storgata ve Kirkegata. Alışveriş merkezleri, mağazalar ve restoranlar bu iki cadde çevresinde toplanmış, özellikle Storgata üzerindeki dükkanlar alışveriş meraklıları için cennet, bölgeye özgü kalın yün kazaklar, biblolar, ren geyiği postları ve daha birçok ilginç eşya var.
Storgata üzerindeki dükkanların iç mekanı
Merkezde 2 saat kadar dolaştıktan sonra karşı kıyıdaki kentin simge yapılarından Lüteryan Arktik Kilise'ye gittik. Orjinal adı Arktik Okyanusun Katedrali anlamına gelen “Ishavskatedralen” olan yapı 1965 yılında Mimar Jan Inge Hovig tarafından inşa edilmiş. Polaria gibi buzdağından esinlenerek tasarlanmış.

Arktik Kilise terasından Tromso manzarası
Arktik Kilise "Ishavskatedralen"
Arktik Kilise içmekan
Kiliseyi dolaştıktan sonra Sortland'a doğru yola çıktık, önümüzde 6,5 saat süreceğini tahmin ettiğimiz 405 km'lik bir yol var, ancak Norveç'te hiçbir zaman yolculuk sürelerini tutturamıyoruz yol boyunca o kadar güzel manzaralara rastlıyoruz ki sık sık mola veriyoruz. Tromso'dan ayrılırken öğle yemeği için yanımıza kızarmış tavuk ve taze ekmek almıştık, tavukları soğutmadan bir yer bulup yemek istiyoruz, yarım saat kadar sonra küçük bir göl kıyısında ormanın içinde kuytu bir yer bulduk, şezlongları açıp tavuklarımızı yedik, üstüne çayımızı da içip tekrar yola çıktık. Fagernes'e kadar geldiğimiz yoldan geri döndük, Sorbotn'a kadar derin bir vadi içinde bir yanımız dik yamaçlar bir yanımızda deniz devam ettik, Markenes gelmeden önce sağa Narvi’e doğru döndük ve sahilden uzaklaştık, bir süre yol sedir ve huş ormanlarının arasından devam etti, sonra hafif eğimle tepelere tırmanmaya başladık, yükseldikçe orman yerini tundraya bıraktı, yol boyunca sayısız küçük göl geçtik, çevremizdeki dağların zirvelerindeki kar ve buzullar haziran güneşine rağmen erimemişti.


Tromso-Sortland arası yol manzaraları
100 km gittikten sonra Heia yakınlarında Fjellvatnet gölü kıyısına kurulmuş çadırlar içinde Sami el sanatları satan (Sami Shop Heia) bir yer gördük, çevresinde ahşap kulübeler ve Kızılderili çadırlarına benzeyen çadırlar da yerleşmişti. Hemen durduk içerde el yapımı bıçaklardan, ahşap heykelciklere, geyik postlarından, boynuzdan ve kemikten yapılmış takılara kadar birçok ilginç şey vardı birkaç takı alıp arabaya döndük, çadıra girerken çiseleyen yağmur çıktığımızda şiddetini iyice arttırmıştı sağanak yağmur altında yolumuza devam ettik.
Sami Shop Heia
Uzun bir süre Malselva Nehrine paralel gittik etrafımız yine Huş ormanları, güneye doğru indikçe yerleşim yerleri sıklaşmaya başladı, yol üstünde marketler var. Bir süre sonra Ofotfjord fiyordunun kıyısındaki Bjerkvik'e geldik, çevresi dağlarla çevrili, küçük sevimli yemyeşil bir yer. Lofoten tabelası yönüne döndüğümüzde sağ tarafımızda Masaya benzeyen bir tepe gördük, zirvesi çıplak bu tepenin yanından kıvrılarak devam eden yola saptık, denize paralel devam edip rampa tırmanmaya başladık, epey yükseldik ve sağda Narvik viewpoint'u gördük kısa bir süre durup Skanland'a doğru devam ettik ve sonunda tekrar denize ulaştık, bir süre daha devam ettiğimizde Anakara ile Lofoten adalarını bağlayan Tjeldsundbrua asma köprüsünü gördük. Köprünün karşı tarafı Lofoten takım adalarının bir parçası olan Hinnoya adası. 1007 m uzunluğa sahip asma köprünün ana açıklığı 290 metre, inşaat 30 ay sürmüş ve 1967 yılında tamamlanmış.

Tjeldsundbrua Köprüsü Hinnoya adası tarafı
Hinnoya tarafına geçince Sortland yönüne döndük kavşaktan sonra yol kenarında çok güzel bir seyir noktası var, burada bir süre durduk. Yağmura hafif hafif atıştırıyor, hava oldukça soğuk ama aldırış etmeden fotoğraf çekip birer fincan çayımızı manzaraya karşı içtik. Yol kenarındaki bariyerin üzerinde bir çıkartma dikkatimizi çektik biraz dikkat edince Türkçe "Basar Giderim" yazıyor, bu arkadaşın çıkartmasını görmek hoş bir sürpriz oldu, kendisine selamlarımızı gönderiyoruz. Arkamızdaki manzara çok güzel, köprünün altında uzanan deniz bulutlu havaya rağmen turkuazdan yeşile, maviden laciverte, renk armonisi içinde doyumsuz bir görüntü yaratıyor.
Sortland yolu manzaraları konakladığımız kabin ve Sortlandsbrua Köprüsü
Artık Lofoten adalarındayız, enfes kır ve göl manzaraları eşliğinde yol alıyoruz, bir müddet sonra betonarme kemer köprü Sortlandsbrua'yı geçince sağda Rema1000 isimli alışveriş merkezini gördük durup akşam yemeği ve kahvaltılık malzeme aldık. 2,5 saat daha devam edip konaklama yerimiz olan Skjerfjorden kıyısındaki Skjellbogen Hyttegrend'e ulaştık. Fiyordun bitim noktasında ormanlarla kaplı yemyeşil bir vadinin içinde konumlanmış 4 ayrı kabinden oluşuyor. Tek gecelik konaklamalar için çok uygun sessiz sakin ve ulaşımı çok kolay. Birbirine yakın 3 ahşap kulübe konuklara ayrılmış, yolun girişindeki ev ise yer sahibinin kaldığı bina. İşletme sahibi konuşkan ve cana yakın biri, bize eski bir Norveç askeri olduğunu, soğuk savaş zamanında istihbarat için arkadaşı ile Rus sınırını birçok defa geçtiklerini, bir defasında yakalandıklarını ve yanındaki iki arkadaşının Ruslar tarafından vurulduğunu, kendisinin paçayı zor sıyırdığını anlattı, onu yolcu edip akşam yemeğini hazırladık, yemekten sonra sohbet ederken birer kadeh şarap içip güzel bir uyku çektik.
12.Gün 07/06/2023 : Skjellbogen Hyttegrend/Sortland - Lofoten Camping Strfjord: Toplam 198 km, yaklaşık 3,5 saat

Günün rotası
Lofoten adalarında çeşitli zorluk derecelerinde çok sayıda yürüyüş rotası var, hepsini yapmak için çok uzun süre bölgede kalmak gerekiyor, biz manzarasına ve birbirine yakınlığına göre bugün için 2 ayrı yürüyüş rotası belirledik, bu parkurları tamamlayıp Storfjord kıyısındaki Lofoten Camping’de konaklayacağız. Deniz erkenden uyanmış kahvaltıyı hazırlamıştı sonrasında masayı toplamak ve bulaşık bana ait hızlıca toparlanıp yola çıktık ilk durak Svolvaer kasabası içinden başlayan Tjeldbergtind rotası. Arada bir başlayan yağmur dışında bir sorunumuz yok hava çok değişken bir açıyor bir kapıyor yürüyüş sırasında yağmaması için duacıyız. Sortland'a kadar geri dönüp, Sortlandsbrua köprüsünü geçince sağa E85 yoluna saptık, Gullesfjord kavşağına kadar gidip Lofoten yönüne döndük, bu noktadan sonrasını ilk defa gideceğiz. Svolvaer'e 81 km yolumuz var, dağlar arasındaki vadide uzun bir süre araba sürdük, Sordals tüneli çıkışında Innerfjord manzarası karşımıza çıktı, küçük adacıkların üzerinde tek tük ağaçlar ve kayalık yüksek zirvelerin arasından okyanusa bir nehir misali açılan fiyord manzarası muhteşem, büyüleyici bir panorama gözlerimizin önünde akıp gidiyor, yol boyunca birbiri ardına karavanlar ve gruplar halindeki motorcular görüyoruz.

Raftsundbrua Köprüsü
Sortland-Raftsundbrua arası manzaralar
Yol Manzaraları
Ingelsfjord tünelini geçince yol deniz kıyısında devam etmeye başladı, yol boyunca manzaraları o kadar güzel ki sürekli birbirimize bir yerleri gösterip duruyoruz. Raftsundbrua tünelinden sonra aynı isimli öprüye geldik. 4 açıklıklı betonarme köprünün en uzun açıklığı 298 metre toplam uzunluğu 711 metre, Rafsundbrua köprüsü Austvagoya ve Hinnoya adalarını birbirine bağlıyor. Holdoya adasını karşıdan gören bir yerde fotoğraf çekilecek güzel bir nokta bulduk ve durduk, o arada elimi cebime attığımda dün gece kaldığımız kabinin anahtarlarını teslim etmediğimi fark ettim, hepimizi bir telaş aldı bunca yolu geri dönersek planladığımız yürüyüşleri yapamayacağız, neyse kabin sahibini aradığımızda Svolvaer'den kargo ile gönderebileceğimizi söyleyince rahatladık.

E-10 Karayolundan Holdoya manzarası
Enfes manzaralar eşliğinde yılan gibi kıvrılan daracık yolda harika doğayı seyrederek 40 dakikada Svolvaer'e geldik. Şehrin girişinde yol duvar gibi bir kayanın içinden geçiyor. Svolvaer sırtını kayalık bir yamaca yaslamış önü ise masmavi okyanus ve üzerinde inci gibi dizilmiş adalardan bir gerdanlık var, müthiş bir manzara. Yat limanının önünden geçip kent merkezindeki Alti market içinden anahtarı kargoladık.
Svolvaer; Samilerin çoğunlukta olduğu, yaklaşık 5000 nüfuslu küçük bir balıkçı kasabası. M.S. 800 yıllarında kurulmuş. Kuzey Norveç'in bilinen en eski balıkçı kasabası Vagar'a çok yakın, balıkçılık özellikle endüstriyel Somon ve Morina yetiştiriciliği yöre halkının en önemli geçim kaynağı, son yıllarda hızla gelişen turizm sektörü de önemli gelir yaratıyor, kasabayı her yıl yaklaşık 200.000 turist ziyaret ediyor. Oldukça kuzeyde olmasına rağmen Gulfstream akıntısı sayesinde ılıman bir iklime sahip, yaz aylarında 10 derece civarında olan sıcaklıklar kışın - değerlere iniyor, balina turları, yürüyüş (hiking) turizmi, balıkçılık, dağcılık turizmi ve fiyord turları her geçen yıl gelişiyor, yeni aktiviteler ve yeni yürüyüş parkurları düzenleniyor. Küçük bir yer olmasına rağmen Thon Hotel gibi keyifli ve konforlu bir konaklama tesisi var. Her yıl 31 Ağustos 8 eylül tarihleri arasında düzenlenen Hostvekka kültür festivali günlük hayata renk katıyor.
Svolvaer kasaba merkezi

Tjeldbergtind yürüyüş manzaraları
Tjeldbergtind rotası birkaç farklı noktadan başlayabiliyor, biz Kongsvatnvein Caddesi'ne yakın patikaya gittik, arabayı itfaiye merkezinin arkasında Kjelberglia Sokağına park edip yürüyüşe başladık.
Tjeldbergtind Rotası; Zorluk derecesi kolay olarak sınıflandırılmış yaklaşık 1 saat süren 3,8 km'lik bir rota, deniz seviyesine göre 63 metre kotundan başlıyor, en yüksek noktası 362 metre. Zirvede nefes kesici bir manzara var.
Rotanın başlangıç noktasında patika yolu gösteren ahşap bir tabela var. Hava soğuk, zaman zaman yağmur atıştırıyor, etraf bodur ağaçlarla çevrili, hafif eğimli toprak bir patikadan tırmanmaya başladık. İlk virajda zirveden dönen 60 yaşlarında biriyle karşılaştık, zeminin kaygan ve yer yer çamur olduğunu, yağmur devam ederse daha da batak olacağını, su geçirmez ayakkabılar giymemiz gerektiğini söyledi, kendisine teşekkür edip devam ettik. Birkaç yüz metre ileride patika genişledi, sağ tarafta atış poligonu gördük, bir süre daha hafif eğimle çıkmaya devam ettikten sonra bataklık bir kısma geldik, arazinin üzerinde ahşap tahtalarla geçit yapılmış, bataklığın geçince oldukça dik bir yamacın eteğine geldik.


Tjeldbergtind rotası (https://www.outdooractive.com/en/route/hiking-route/lofoten/tjeldbergtind/56037303/#caml=962,2ebo89,ba8s8d,0,0&dm=1)
Zirve yolundan manzaralar

Svolvaer kasabası, Littlemolla ve Skrova adaları ile arkada Anakaranın zirveleri karlı dağları
Yürüyüşün en zorlayıcı kısmı burasıydı, tırmanışın bazı yerleri çok dik ve kaygan, yer yer doğal taşlardan basamaklar yapılmış, herhangi bir sorun yaşamadan tırmanmaya devam ettik, her adımda biraz daha yükseldik yükseldikçe arkamızda muhteşem bir manzara oluşmaya başladı, artık her adımda görüntü daha inanılmaz oluyordu, sonunda yamacın üzerine ulaştık, tepeye geldiğimizde yağmur kesildi ve güneş açtı, zirvede iki tarafı uçurum olan sırtta yürünüyor, bir tarafımızda masmavi denizin üzerine mücevher gibi sıralanmış adacıkları ile harikulade Vestfjord manzarası diğer tarafımızda ise üzerinde küçük bir ada bulunan koyu lacivert renkli Kongsvatnet gölü ve kayalık zirvelerinden inen yemyeşil çimleri ile Flojan ve Svolvaergeitathe dağlarının nefes kesen manzarası, yorgunluğumuz unutup doyumsuz bir göz ziyafetinin keyfini çıkardık. Eğimli sırtta denize doğru dimdik inen uçurumun kenarına kadar gittik, buradan Svolvaer, Kabelvag, Vagan kasabaları ile Skrova ve Litllemolla adaları ile açık havalarda Anakaradaki dağlar bir arada görünüyor muhteşem bir manzara.


Zirvedeki nefes kesen manzara
1 saat süren zirve yürüyüşü ve yarım saatlik zirve molasından sonra 40 dakikada arabanın yanına geri döndük. Beş dakika sonra Limanda meydana çıkan Torget Caddesi üzerinde Vinus Restoranda oturup güzel bir yemek yedik. Kahvelerimizi içip dinlendikten sonra Lofoten Camping'e doğru yola çıktık.
Svolvaer Torget Caddesi
Lofoten adalarında arabayla yolculuk, masal aleminde dolaşmak gibi her köşesi ayrı güzel, sürekli durup fotoğraf çekiyoruz, yol bazı yerlerde o kadar daralıyor ki araçlar ceplere girip birbirine yol veriyor. Lofotenin köprüleri de bir başka güzel her biri mühendislik harikası, kimi yılan gibi kıvrılıyor, kimi o kadar dik ki araçlar tırmanmakta zorlanıyor, bu köprüler sayesinde adaların üzerinden atlayarak köyler birbirine bağlanıyor. Evler ise başka bir alem, kırmızı, beyaz, mavi ve sarı renkleriyle kimi yerde denizin kıyısına hatta üzerine kimi yerde ise tepelerin yamaçlarına dizilerek çok estetik görüntüler oluşturuyorlar. Köylerdeki halkın en önemli geçim kaynağı balıkçılık, küçük limanlar ve balıkçı barınakları kuzey denizinin hırçın dalgalarına dayanabilen rengarenk teknelerle dolu.

Svolvaer-Lofoten Camping yolu Lyngvaer yakınları
Lyngvaer yakınları yol manzaraları

Gymsoystraumen Köprüsü
Yol boyunca sayısız göl, denize dimdik inen kayalık dağlar ve muhteşem manzaralar gördük, sonunda akşam üzeri Lofoten Camping'e ulaştık. Kamping Storfjord kıyısına 2km uzaklıkta Storfjordvatnet gölü kenarında kurulmuş kırmızı renkli ahşap kulübeden oluşan küçük ve sevimli bir yer. Kulübeler mutfak, banyo, salon ve 2 odadan oluşuyor, gecelik kulübe kirası 127€, mutfak her türlü ihtiyacımızı karşılıyor ancak havlu ve nevresimler için ayrıca para ödeniyor. Arabamız kulübenin önünde olduğundan malzeme getir götür derdimiz de yok, çabucak yerleştik ve yemeğe giriştik, çorba, makarna, somon, peynir, kiraz ve Norveç konyağı eşliğinde nefis bir ziyafet çektik, yemek sonrası kamp içinde turlayıp uykuya çekildik.
Lofoten Camping ve küçük kırmızı kulübemiz
13.Gün 08/06/2023 : Lofoten Camping Storfjord - Sakrisoya 20 Reine: Toplam 81,5 km, yaklaşık 2 saat

Günün Rotası


Lofoten Camping ve Strofjordvatnet Gölü
Kahvaltıyı erken yapıp, kamp içinde tura çıktığımızda resepsiyon önünde çok güzel bir husky oturuyordu kamp sahibinden izin alıp sevdik, çok akıllı ve uysal bir köpekti, göl kenarında iskele üzerine yapılmış sauna ve ahşap fıçılardan yapılmış açık hava jakuzileri var, isteğe göre ekstra para ödediğinizde jakuziler dolduruluyor. Kampın ortasındaki ağacın üzerinde farklı şehirlerden gelen konukların geldikleri şehirlerin adı ve kampa olan mesafelerinin yazıldığı ahşap tabelalar gördük, ricamız üzerine İstanbul tabelasını da ağaca çaktırdıktan sonra kamptan ayrıldık.
Bugün yolumuz kısa, ilk olarak 16km uzaklıktaki Haukland, Vik ve Uttakleiv plajlarına gideceğiz. Kamptan ayrıldıktan yarım saat sonra kumsaldaki otoparka arabayı park etmiş bembeyaz kumlar üzerinde yürüyorduk. Dünyanın en güzel plajları arasında gösterilen kumsal çevresinde karavan park alanları, çadır kampları var, yakın çevredeki tepelerde ise farklı zorlukta ve uzunlukta yürüyüş rotaları düzenlenmiş. Plaj ve çevresi doğal koruma alanı ilan edilmiş belirlenen alanlar dışında çadır kurmak ve kamp yapmak yasak. Plaja bakan Mannen Tepesi güzel bir yürüyüş rotası (Mayıs ve Eylül aylarında açık olan 1,75 km uzunluğunda dik bir açı ile 400 metreye tırmanılan 1,5 saatlik teknik zorluğu olan (yükseklik korkusu olanlar için tavsiye edilmeyen bir rota) zirveye ulaşıldığında Vik, Haukland ve Uttakleiv plajlarının nefes kesici görüntüsü izlenebiliyor. Haukland plajı ve Uttakleiv plajı arasındaki 4km'lik yürüyüş rotası ise kıyı boyunca yürünen herkesin yapabileceği bir kolay bir parkur, bizim hedefimiz Reinebringen rotası olduğundan burasını sonraki gelişimize bırakarak güzel balıkçı köyü Reine'ye doğru devam ettik.


Mannen tepesinden Vik, Uttakleiv ve Hauckland plajlarının nefes kesen manzarası
Vik Plajı

Hauckland Plajı

Hauckland Plajı
Kristal gibi suları ile yeşilin mavinin bütün tonlarını barındıran bu güzel yeri hafızalarımıza kazıyıp yola çıktık. Lofoten bugüne kadar gördüğüm doğası en güzel olan coğrafya, her köşesi ayrı bir güzel anlatmakla olmuyor mutlaka gelip buranın enerjisini hissetmek gerekiyor. Plajdan ayrılırken 7-8 derece sıcaklıkta denize girenleri görünce gözlerimize inanamadık, üzerimizde montlar ve kazaklarla ancak ısınırken onlar denize giriyorlar.

Kilan
Hauckland -Reine arası yol manzaraları
Reine yolu manzaraları
Reine; Lofoten adalarının güneyinde 300 kişinin yaşadığı Norveç'in en güzel köylerinden biri. Kuruluşu 1743 yılına dayanıyor o tarihten beri önemli bir balıkçılık ve ticaret merkezi olmuş. Köy Vestfjord ve Reinefjord arasındaki yüksek sarp dağlar ve adalar zincirinin arasına yerleşmiş, kırmızı-beyaz renkli evlerin bazıları deniz üzerine çakılan kazıklara oturtulmuş, bazıları ise kayaların üzerine yerleşmiş, görüntü çok güzel evlerin ve denize dimdik inen kayalık dağların sudaki yansıması muhteşem rüyada gibiyiz. Çevrede bir çok yürüyüş rotası düzenlenmiş, Bunlardan en popüler olanları; Stefannaken P-Reinebringen (4,8km-zor), Bunes Beach (Bunesstranda-6,9km-orta), Brunakseltinden and Helvetestinden (8,7km-zor), Horseid Beach (9,8km-kolay), Vinstad-Hermansdalstind-Sorvagen (16,9km-zor), Hermandalstinden from Munkebu Hut (10,3km-zor), Lofoten Ultra Trail (164km-çok zor), Forsfjord to Vinstad (3,2km-kolay), Sorvagvatnet Krokvatnet (14,5km-zor), Hermansdalstinden from Forsfjorden (7,6km-zor), çeşitli zorluk derecelerindeki bu parkurların hepsini yapmak mümkün değil aralarından seçmek gerekiyor, bu rotaların en ünlüsü ise bizim de tırmanacağımız Reinebringen merdivenleri, diğer rotalar ile ilgili daha ayrıntılı bilgiyi Lofoten adalarını anlatacağım yazıda vereceğim. Geçtiğimiz köylerdeki balıkçı kulübelerinin çoğu turistlere kiralanıyor.
Sakrisoy
Yol üzerinde Napp, Flakstad, Ramberg, Hamnoy, Sakrisoy gibi özgün mimarisi olan birbirinden güzel balıkçı köyleri vardı, 2 saat sonra Reine sapağına geldik, ana yoldan sola döndüğümüzde 10-15 araçlık otoparktaki son kalan yere park ettik. Hava açık, güneş parıldıyor ama buraların havasına hiç güven olmuyor, aniden yağmur, fırtına başlayabiliyor, güzel havayı bulmuşken bir an önce yürüyüşü yapmak istiyoruz. Otoparktan rotanın başlangıç noktasına Bo yolu kenarından yürüyerek gidiliyor yaklaşık 700 metrelik mesafe.


Reine
Rotanın başlangıç noktasına geldiğimizde 25-30 kişilik kalabalık bir grup merdivenlerin önünde bekliyordu, merdivenlerin ilk basamağında oturan görevli basamaklarda ve çevredeki kayalarda kaymalar olduğunu, Nepalli Şerpaların temizlik işlemi yaptığını, çalışmalar tamamlandıktan sonra yürüyüşçülere izin vereceklerini söyledi, merdivenin önünde yarım saat bekledikten sonra işlerin 3-4 saat uzadığı isteyenlerin bekleyebileceği ancak yarın sabah kesinlikle rotanın açılacağını söyledi. Beklemektense 3,5 km uzaklıktaki Sakrisoy Köyünde yer ayırtıp odamıza eşyaları bırakıp tekrar geleceğiz. Kiraladığımız otelin konumu ve mimarisi çok güzel, gördüğüm en temiz ve en güzel otel diyebilirim, bina içinde ayakkabılarla dolaşmak yasak, odalar, banyo mutfak her yer pırıl pırıl, 3 kişilik oda için 176,4€ ödedik.

Odamızın manzarası
Sakrisoy Gjestegard
Eşyaları bırakıp tekrar Reine'ye döndük, sabahki otoparkta yer bulamayınca, köyün içinde merkeze yakın otoparkta yer bulduk, Reinebringen başlangıcına geri döndük ancak çalışmaların devam ettiğini 1-2 saat içinde rotanın açılabileceği söylendi, bekleyenlerin bir kısmı yarın gelmek üzere ayrıldı biz hava güzelken tırmanmak istediğimizden çaresiz bekledik, neyse ki 1 saat sonra parkur açıldı.
Reinebringen rotası; Norveç'in en popüler yürüyüş rotalarından birisi, 2023 yılında 40.000'den fazla kişi tırmanmış. Deniz seviyesinden başlayıp 484 metre yüksekliğe çıkılıyor. Merdivenleri Nepalli Şerpalar yapmış, 2000 basamağı tırmanabilirseniz hayatınızda görüp görebileceğiniz en harikulade manzaraya ulaşıyorsunuz, buradan daha nefes kesici çok az yer vardır. Mayıs ve Eylül ayları dışında çıkışa izin verilmiyor. Rota orta zorluk derecesinde tanımlanmış, zirveye doğal taşlardan yapılmış basamaklarla çıkılıyor. Köy merkezinden başladığınızda 5,8km mesafelik yürüyüş ortalama 3 saat sürüyor. Tırmanış için açık ve yağmursuz bir gün seçilmesi çok önemli, taş basamaklar kaygan ve yamaç çok dik olduğundan kaydığınız an tehlikeli bir uçuruma yuvarlanabilirsiniz, küçük çocuklar için ise hiç uygun bir rota değil.

Reinebringen yürüyüş rotası (https://www.alltrails.com/trail/norway/nordland/reinebringen)

Yürüyüşün başlangıç noktasında beklemedeyiz
Başlangıç noktasında büyük bir kayanın yanında ağaç altı bulduk, beklerken sandviçlerimizi yedik, çayımızı içtik, bizim gibi bekleyen 10-15 kişilik bir grup daha var, saat 17.00'de Şerpalar grup halinde indiler, yarım saat sonra yol açıldı. Parkurun açıldığını öğrenip gelenlerle birlikte 50-60 kişilik bir grup tırmanmaya başladık, gençler ve antrenmanlı olanlar hızla öne geçip arayı açtılar, biz normal tempoda basamakları adımlamaya başladık.

Reinebringen ilk manzara noktası

Keyifle başlayan tırmanış deniz seviyesinden yükseldikçe zorlamaya başladı, bacaklarımız dizlerimiz ağrımaya başladı, sürekli merdiven çıkmak olağanüstü yorucu bir performans, 500 basamaktan sonra kısa molalar vermeye başladık, o kadar dik bir tırmanış ki 1000 basamaktan sonra verdiğimiz molalarda aşağıya baktığımızda baş döndürücü bir boşluk sarıyor içimizi, yılan gibi kıvrılan merdivenlerde aralıklı olarak tırmanan insanlar görüyoruz. Dün Svolvaer tırmanışının bizim için iyi bir antrenman olduğunu düşünüyorduk ama yanılmışız bu başka bir şey, çıktıkça daha kısa aralarla mola verir olduk, dizler ve baldırlarda yanma hissi ile baş etmeye çalışıyoruz, nihayet 1,5 saat sonra tepeye ulaştık. Zirve dediğimiz yer kayalık bir dağın sırtı, ilk seyir noktasında gördüğümüz manzara büyüleyici, bütün yorgunluğumuzu unuttuk, gördüğümüz görüntü her şeye değer, hani derler ya ölmeden önce görülecek yerler burası onların başında geliyor.

Reinebringen zirvesi
Zirveden Reine ve Sakrisoy Köyleri
İlk seyir noktasından birkaç yüz metre ileride kayaların üzerinde yüksek bir manzara noktası daha var, her iki yerde de yüzlerce fotoğraf çektik, Deniz hızını alamayıp diğer uçtaki kayalıklara tırmanıp gözden kayboldu, bir süre sonra geri geldiğinde çok farklı bir açıdan bir sürü fotoğraf çekmişti. Zirvede 1 saate yakın zaman geçirdik, bir daha belki göremeyeceğimiz bu şahane manzarayı zihnimize kazıdık. Bir süre daha oyalanıp inmeye başladık, en az çıkış kadar zorlu ve yorucu oldu, denize ulaştığımızda pestilimiz çıkmıştı ama her adımı her saniyesi değdi, umarım tekrar buralara yolum düşer ve bir kere daha bu rotayı yaparım.


Zirveden Reine ve Sakrisoy
Bitkin bir halde otele döndük, duşumuzu alıp üzerimizi değiştirdik, biraz dinlenip rahatladık ve yemek için Reine merkezine tekrar döndük, Tapperoo Bistro restorana oturup güzel bir yemek yedik.

Reine köy meydanı ve Tapperoo Bistro

Reine ve Sakrisoy Köyleri
Reine Liman
Reine Morina Kurutma yerleri
Yemek sonrası Liman ve çevresinde biraz dolaştık, Reine küçük bir köy yarım saatte her tarafı gezilebiliyor. Haziran ayı güneş bir türlü batmadığı gecenin neredeyse hiç yaşanmadığı dönem bizim de gecemiz gündüzümüze karıştı, ancak çok uykumuz geldiğinde saatin farkına varıp otele dönüyoruz. Yarın sabah Lofoten'den ayrılma zamanı yüreğimizi burada bırakıp belki bir gün döneriz umuduyla feribota bineceğiz.
14.Gün 09/06/2023 : Sakrisoya 20 Reine - Sure Hotel by Best Western Ole Tobias Mo i Rana: Toplam 333 km, yaklaşık 6,5 saat

Günün Rotası
Şahane bir Lofoten sabahına uyandık, güneşli ve pırıl pırıl bir hava, hızlıca toparlanıp Moskenes'ten kalkan ilk feribota yetişmek istiyoruz, kahvaltıyı gemide yapacağız. Karşı kıyıda Bodo’ya geçeceğiz ardından Svartisen Buzuluna gidip geceyi Mo i Rana’da geçireceğiz. Kaldığımız otel ile Moskenes Feribot iskelesi arası 7,7km, 15 dakika sonra limana vardık. İnternet sitesinden ilk feribotun 09.00'da hareket edeceğini bir sonraki geminin 11.00 diğerinin ise 14.00'te olduğunu öğrendik, süre konusunda rahatız. Limanda 3 araçlık bir sıra görüp sıranın sonuna eklendik. Bilet almak için gişeye gittiğimizde hafta sonları bilet satışının olmadığı, internetten bile satış yapılmadığı, gişelerin kapalı olduğu hiç bir yetkiliye ulaşamayacağımızı öğrendik, biraz moralimiz bozulunca 11.00 feribotunda yer olması durumunda gemideki görevlilerin bizi kabul edebileceklerini söylediler. Feribot saatine epey var, adanın güney ucundaki A köyünü görmeyi istiyorum ama geri geldiğimizde ancak sıramızı kaybedersek bu sefer 14.00 feribotuna kalacağız çaresiz beklemeye başladık.
Moskenes Feribot iskelesi ve çevresi

Gemiden Moskenes kıyıları
Moskenes limanı çevresinda birkaç ev dışında görecek bir şey yok, Sorvagen köyü 6 dk, A köyü ise 9 dk uzaklıkta sıra kaybetme korkusundan liman çevresinde takılarak saati 11.00 yaptık gemi geldi ve yer bulduk ama bu sefer Bodo’ya giden en uzun rotayı takip ediyormuş neredeyse çevredeki bütün adalara uğruyor Bodo'ya ancak 17.30'da varacak, iyi tarafından bakarsak çevredeki bütün adaları göreceğiz, normal seferde 2 saat süren yolculuk bu seferde 5,5 saat sürüyor. Gördüğümüz bütün iskelelere uğrayıp zamanında Bodo limanına indik. Beklenmedik gecikme Svartisen Buzulunu iptal etmemize sebep oldu, önceki geldiğimizde kötü hava koşullarından dolayı gidememiştik neyse kısmet değilmiş bir sonraki sefere bıraktık.


Moskenes - Bodo feribottan manzaralar
Bodo-Setsa arası yol manzaraları
Bodo; 50.000 nüfuslu Kuzey Norveç'in en büyük kenti, Türkiye’de adını futbol maçlarından duyduğumuz kentten Lofoten adalarına her gün düzenli feribot seferleri var. Limana inince doğrudan E80 karayoluna bağlanılıyor, ilk adadan sağa dönüp şehir merkezine doğru devam ettik, yolun çevresi kırmızı, beyaz, mavi ve sarı renklerde boyanmış, bahçeli dik çatılı ve ahşap lambri kaplamalı tipik Norveç evleri dolu, bir süre sonra yeşil parklar ve alışveriş merkezlerinin arasından Mo i Rana’ya giden yola döndük, gidiş-gelişli dar bir yol ancak asfalt kaplaması kaliteli. Bodo küçük bir kent, zaman kaybetmeden şehir dışına çıktık, 325km'lik 6,5 saat sürecek bir yolumuz var, günler uzun olduğundan çok sorun etmiyoruz, saat 00.30-01.00 arası Mo i Rana'da olacağız. Oddan'a kadar Saltfjord kıyısında denize paralel devam ettik, Betonarme köprüyü geçtikten sonra küçük bir tepeyi aştığımızda Skjerstadfjord kıyısına ulaştık, deniz kıyısında yol kenarları ağaçlık ancak yükseğe çıkıldıkça tundra ve kayalık, çıplak araziler başlıyor. Setsa yakınlarında yol kenarında denize manzaralı bir cep gördük ahşap bir bank koymuşlar, çay ve yemek molasını verdik.
Setsa yakınları yemek ve çay molası
Molanın ardından yola devam ettik. Rognandan sonra dağlara tırmandık, uzun bir süre tundra düzlüklerinde karlar arasında yol aldıktan sonra Mo i Rana'ya 75km kala bomboş arazinin ortasındaki Arctic Circle Center'a ulaştık. Saltfjellet-Svartisen Ulusal Parkı içinde kalan, Kutup Çizgisinin geçtiği yer yani Rovaniemi'nin Norveçteki ikizi, 13 Temmuz 1990 yılında açılmış, mimari olarak doğal çevreyle uyum içinde kabuk sistem olarak tasarlanmış, bina içinde müze, sergi salonu, kafe ve satış mağazası ile Avrupa’nın en büyük doldurulmuş kutup ayısı var, vakit çok geç olduğundan tesis kapalı çevrede dolaşmakla yetindik.


Arctic Circle Center
Mo i Rana’ya yaklaşırken şehir merkezinde “Sure Hotel by Best Western Ole Tobias'ta” kahvaltı dahil 135,65€'ya yer bulduk, saat 01.00 civarı otele ulaştık, hava hala aydınlık sadece Haziran ayında görülen "Midnight Sun" yani Geceyarısı Güneşi burada da izlenebiliyor. Mo i Rana sahili ve denizin içindeki heykeli önceki gelişimden biliyorum, gece yarısı güneşinde çok güzel görünüyor, hava açık olduğundan bu muhteşem doğa olayını doyasıya seyredebileceğiz, saat 02.00 güneş ufuk çizgisinin biraz üstünde görünüyor, açısı o kadar güzel ki Ranfjord kıyısına yerleşmiş kasaba enfes bir kızıllığa büründü, şahane bir manzaranın tadını çıkardık.
Sure Hotel by Western Ole Tobias, Go2 Grill Bar
Mo i Rana; Kuzey Norveç'in Hegeland bölgesinde Ranfjorden fiyordunun kıyısına yerleşmiş, ismini eski Mo çiftliğinden alan 19.000 nüfuslu küçük bir kasaba. Sub Arktik iklimin egemen olduğu bölgede yazlar kısa, kışlar uzun ve çok soğuk geçiyor. Kış mevsiminde kuzey ışıklarının net olarak görülebildiği nadir yerlerden. Kasaba ilk zamanlarda Mo olarak bilinmesine rağmen bölgede yer alan diğer Mo isimli şehirlerden ayırmak için adını Mo i Rana olarak değiştirmiş. Nord Üniversitesinin Hegeland yerleşkesi kasabanın merkezinde, Torggata Caddesi üzerinde 800 kadar öğrenci eğitim görüyor.
Kasabanın kuruluşu 1730 yılına dayanıyor, ilk zamanlar Samilerin Açık Pazarı olarak kurulmuş sonraları madencilik, tekne yapımı, avcılık ve balıkçılık ana geçim kaynağı olmuş. Şehir İsveç sınırına çok yakın (40km) olduğundan kasaba halkı eskiden İsveçlilerle yoğun ticaret yapıyormuş, bu ticarette kullandıkları dağ yollarını günümüzde yürüyüş rotaları olarak düzenlenmişler. Dünyanın her yerinden gelen yürüyüşçülerin çok sevdikleri bu rotalardan bazıları; Svartisen Camping-Austerdalsisen (14,2 km orta zorlukta), Svartisen Auterdalsisen (6km orta zorlukta), Storhaugen via-Sommerveen and Gammelstien (3,9km orta zorlukta), Hauknestinden from Vatnadalen Valley (6,8km zor zorluk derecesinde), Fisktjonna-Pikhaghytta (22km zor zorluk derecesinde), Litrovatnet-Blakkadalshytta (12,2km zor zorluk derecesinde), E1 stage71-Umbukta Mountain (25,1km zor zorluk derecesinde) sayılabilir. Bölgedeki zengin demir yataklarını değerlendirmek için kent merkezi yakınında çelik fabrikası kurmuşlar, kentte 1900 kişinin çalıştığı Endüstri Bölgesi oluşturulmuş. Kasaba merkezine 10km uzaklıkta Svartisen Buzul yolu üzerinde Rossvoll isimli küçük bir havaalanı da bulunuyor.
Ranfjord sahilinde İngiliz heykel sanatçısı Antony Gormley tarafından 1955 yılında Arktik Granitten malzemeden yapılan "Havmanen-Denizden Gelen Adam" heykeli denizin ortasında o kadar güzel duruyor ki özellikle gün batımlarında mutlaka görülmeli. Kasabada her yıl mayıs ayında eski endüstri parkında Havmandagene müzik, ışık ve havai fişek festivali düzenleniyor. Rana müzesindeki sergilerde ise bölgedeki sanayi gelişiminin bir kesiti izlenebilir.
Mo i Rana Sokakları
Otele döndüğümüzde karşı binadaki "Go2 Grill Bar" hala açıktı, dayanamadık ve bangır bangır müzik sesi gelen bara gittik, onca yolun yorgunluğuna rağmen bardaki ortam çok güzeldi, küçük kasabada nadiren gelen yabancılar olduğumuzdan herkes çok sıcak davrandı, tanışmak ve sohbet için içki ısmarladılar yanımıza oturdular ve meraklı sorular yönelttiler, bir tanesi ilk yardım ambulansında çalışan sağlık görevlisi bizi arkadaşlarının masasına davet etti kibarca barda oturmayı tercih ettiğimizi söyledik, biraz sonra bar sahibi Robin yanımıza geldi Türk olduğumuzu öğrenince bildiği Türkçe küfür ve argoları sıralamaya başladı, çok komik ve çok sıcakkanlı biri eşi Antalya'lı bir Türk kızı, gece boyunca barda yanımızdan ayrılmadı, konyak sevdiğimizi öğrenince konyak ısmarladı sohbet saat 04.00'e kadar sürdü, kuzeyin insanları sanılanın aksine çok sıcakkanlı nihayet bar kapandı ve yatmaya gittik.

Mo i Rana Sahili, Havmanen (Denizden Gelen Adam) Heykeli ve Midnight Sun

Mo i Rana Sahilinde Geceyarısı Güneşi
15.Gün 10/06/2023 : Sure Hotel by Best Western Ole Tobias Mo i Rana - Orkla Camping/Trondheim : Toplam 512 km, yaklaşık 7 saat

Günün Rotası
Otel kahvaltısı gayet iyiydi bol bol çay içip keyif yaptık, ardından Trondheim'a doğru yola çıktık. Şehir merkezinden ayrılıp Hauknes yönüne döndük ve E6 yoluna girdik. 2018 yılındaki turunda uğradığımız 115 km uzaklıktaki “Laksforsen Şelalesine” kadar durmayacağız. Bjerka'ya kadar bir yanımızda demiryolu bir yanımızda Ranfjord sahili ve Huş, Akçaağaç, Karaağaç ve Meşe ağaçlarından oluşan ormanların içinde yol aldık. Bjerka'dan sonra denizden ve demiryolundan ayrılıp dağlara tırmanmaya başladık, güneye doğru indikçe ağaç boyları uzamaya gövdeleri kalınlaşmaya başladı artık alçak tepelerin zirveleri bile ormanlarla kaplı.

Mo i Rana Trondheim yol manzaraları
Bugün ormanlarının bolluğu ve yeşil dokusunun güzelliği ile bilinen Norveç 1900’lerin başında neredeyse bütün ormanlarını kaybetmek üzereymiş, durumun vahametini fark eden Norveç hükümeti yüz yıllık bir proje başlatmış, bu proje sayesinde günümüzde ülkedeki orman alanları 3 katına çıkmış, aynı zamanda yıllık sera gazı salınımının %60'nı yarattıkları ormanlar sayesinde telafi etmişler, ancak başlangıçta ağaçlandırma çalışmaları bilinçsizce yapılmış, bölgeye ait olmayan ağaçlar dikilince yaban hayatı bu yeni ormanlara gelmemiş, durumun fark edilip yerel ağaçların yetişmesine izin verilince yaban hayvanları tekrar ormanlarına dönmüşler, projenin süresi dolmasına bitirilmemiş ve hala çalışmalara devam ediliyor, ancak bu sefer de küresel ısınma bölge ormanlarını tehdit etmeye başlamış, yine de gelinen nokta hayranlık verici neredeyse ülkenin tamamı yeşil bir örtü ile kaplanmış.
Dağların, vadilerin, ormanların ve ırmakların arasından kıvrılarak 115km araba sürdük sonunda ağaçların arasında Laksforsen tabelasını gördük, ormanın açıldığı bir düzlükte kırmızı tabeladan sağa dönüp geniş bir çayırın içinden geçip, Şelalenin kıyısındaki Restorana ulaştık, binanın önündeki otoparka arabayı bırakıp, yandaki merdivenlerden ırmağın kıyısına indik. Şelale müthiş bir gürültüyle akıyor, karların eridiği, suyun bol olduğu bir mevsimde olduğumuzdan debi çok yüksek ve baş döndüren bir hızla çağıldıyor, özellikle yaz başlarında görülmeye değer.


Harikulade manzarası ile Laksforsen Şelalesi
Norveç’in en güzel şelalelerinden biri olan Laksforsen, somon balıkları ile ünlü Vefsna nehri üzerinde. 17 metre yükseklikten saniyede 700 metreküp su boşaltan şelale bu güne kadar gördüğüm en coşkun ve gürültülü akanı, öyle yüksek bir debiyle çağıldıyor ki suyun sesi kulakları rahatsız ediyor. Deniz yol boyunca hani çok güzel şelaleler vardı nerede onlar deyip durmuştu, sonunda Laksforseni gördüğünde coşkuyla tamam budur işte dedi, iyi bir açı yakalayabilmek için nehrin kıyısına kadar indi, o kadar ki benim çektiğim bir fotoğrafta nehrin içindeymiş gibi görünüyordu, fotoğraf çekelim derken şelalenin rüzgarından ve üzerimize yağmur gibi gelen su damlalarından sırılsıklam olduk. Açlık başımıza vurunca restorana geçtik, şelaleyi gören bir masaya oturduk. Restoran self servis hizmet veriyor, geyik bifteği, somon tabağı seçtik toplam 807Nok (~80€) hesap ödedik. Yemek sonrası kahvelerimizi de yudumladıktan ve tekrar yola çıktık. Sabah 7,5 saat olarak planladığımız yolu 2,5 saat gecikme ile 10 saatte tamamlayabildik.
Orkla Camping
Trondheim’ yaklaştığımızda kalacak yer aramaya başladık merkeze yarım saat uzaklıkta Orkanger yakınlarındaki Orkla Kampingde gecelik 106€'ya kulübe kiraladık, iki oda ve salondan oluşan küçük kırmızı renkli ahşap kulübeye eşyaları bırakıp Trondheim merkezine gittik. Nidelva Nehrinin arka sokağında Limana yakın bir yere arabayı park edip yürümeye başladık, karnımız aç olduğundan yol üstünde yemek için yer arıyoruz, saat geç olduğundan birçok yer kapalı, Fjordgata Caddesi üzerinde “Peking House” Çin Restoranı açıktı üstelik çorba dahil ne istersek var, hemen oturdu.
Sandgata Caddesinden Limandaki tekneler, Fjordgata Caddesi ve Pekin Restoran
Yemek sonrası Nidelva Nehri kıyısına inip Denizcilik Müzesine kadar geldik. Nehir her iki yakası aynı zamanda yat limanı, değişik tasarımlı, renkli tekneler dolu. Kjoppmannsgata Caddesi’ne dönüp nehir kıyısı boyunca yürümeye devam ettik, özgün mimarisi, kırmızı doğramaları ile Radisson Blue Otelin yanındaki Bakke Köprüsüne geldik. Köprü üzeri fotoğrafçıların en önemli noktalarından biri, bir diğeri ise nehrin yukarısındaki Gamle Köprüsü, köprülerin üzerinden kıyısındaki binaların suya yansıyan silüetini yakalayabilmek en büyük uğraşı tripodlarını kurup saatlerce doğru ışık ve hava koşullarının oluşmasını bekliyorlar. Trondheim fotoğrafçılar için doğal bir plato her köşesi başka güzel.

Bakke Köprüsü üzerinden Nidelva Nehri ve çevresi ve Radisson Blue Oteli
Karşı kıyıya geçip Nadre Baklandet Caddesine döndük, ahşap binalar arasında yürümeye devam ediyoruz, kısa bir süre sonra kentin en ikonik yerlerinden biri olan Nygala Sokağına geldik, sokağı baştanbaşa yürüyüp, tekrar Nedre Baklandet Caddesi ile birleştik ve diğer köprü Gamla’ya vardık.
Bakklandet bölgesi geleneksel mimari tarzda inşa edilmiş 2 katlı ahşap evleri ile ünlü. Nygata Caddesi, Nedre Bakklandet Caddesi, Ovre Bakklandet Caddelerinin iki yakası bu tarz evlerle dolu, bölge şehrin entelektüel yaşamının geçtiği yer, kafeler sanat galerileri ve sanatçıların stüdyoları ile dolu.

Bakklandet Bölgesi Nygata ve Nedre Baklandet Caddeleri
Trondheim ahşap yapılar şehri, yakın çevresindeki ormanların bolluğu nedeniyle yüzyıllardır binalar hep ahşap malzeme ile inşa edilmiş, hal böyle olunca da kent, tarihi boyunca birçok büyük yangına sahne olmuş. İlk büyük yangın 1295 yılında çıkmış bunu 1328, 1432 yıllarındaki yangınlar izlemiş, 1532'deki yangında ise katedral binası da büyük ölçüde harap olmuş ve 400 yıl boyunca onarılamamış. En büyük yangın ise 1681 yılında gerçekleşmiş şehrin neredeyse tamamı küle dönmüş, bu yangından sonra Lüksemburglu kent plancısı Cicignon özellikle yangına karşı önlemleri de düşünerek kenti yeniden imar etmiş. 1708 yangınında Nidaros katedralinin sadece taş duvarları ayakta kalabilmiş kilise restore edilmiş ve 1719 yılında yeniden hizmete açılmış.

Taç giyme törenlerinin yapıldığı Gamla Köprüsü ve çevresi
Trondheim; Kraliyet dönemi başkenti, Vikinlerin Şehri, Kralların ve Azizlerin Şehri olarak da biliniyor. Coğrafi olarak Norveç'in orta kısmında yer alıyor, 200.000’e yaklaşan nüfusu ile ülkenin 3.büyük kenti. Tarih öncesi çağlarda şehrin kurulduğu bölgede avcılık ve balıkçılık yapan kavimler yaşıyormuş, ancak kentin kuruluş tarihi M.S.997 olarak kabul ediliyor, bu tarihten önceki ismi ise Oretinget olarak biliniyor. Ünlü “King Harald” Oretinget Meclisinde Kral ilan edilmiş, 200 yıl boyunca Kraliyetin başkentliğini yapmış kadim bir şehir. Kral Harald Norveç Hristiyanlığı için önemli bir figür, İngiltere'den dönüş amacının Pagan inancındaki Norveçlileri Hristiyanlaştırmak olduğu söyleniyor. Harald ölünce yerine geçen gezgin Kral Olav pagan liderler tarafından 1030 yılında Stiklestad savaşında öldürülmüş ve cesedi günümüzdeki Nidaros Katedralinin olduğu yere gömülmüş bu nedenle Katedral önemli bir hac yeri.
Nidaros Katedrali; En kuzey enlemdeki orta çağ katedrali olarak biliniyor. Norveç'in kurucu Kralı Olav'ın mezarının bulunduğu yere inşa edilmiş. Gotik mimari tarzdaki yapının inşasına 1070 yılında başlanmış ve 1300 yıllarında tamamlanabilmiş, birçok büyük yangın gören katedral en son 1868 yangınında büyük hasar görmüş yangından sonra başlayan onarım ve restorasyon çalışmaları 150 yılda tamamlanabilmiş. St. (King) Olav'ın 1070 yılında aziz ilan edilmesinden sonra Katedral Hac yeri olarak ziyaret edilmeye başlanmış. Katedrale giriş ücretli, yetişkinlerden 120 Krone alınıyor. Katedral belli saatlerde ziyarete açılıyor bu saatler dışında kapalı, gece yarısı olduğundan içini görme şansımız olmadı.
Nidaros Katedrali ve çevresi
Piskoposluk Sarayı
İskandinav yemek kültürünü tanımak istiyorsanız Trondheim tam aradığınız yer. Conde Nast dergisi tarafından 2022 yılının ziyaret edilmesi gereken en iyi yemek destinasyonlarından biri seçilmiş. İskandinav mutfağı yanında Dünya mutfağından lezzetler de sunan birçok kaliteli restoran var. Ai Suma, Brasilia Trondheim, Tom Rom og Kjokken, Kalas&Kalasta, Bula Neobistro, Emillies Eld Restaurant, Troll Restaurant, Fagn, Pincho Nation, Tollbua, 26 Nation ve Lavollen bunlardan bazıları. Kentin bir diğer özelliği de ülkenin müzik merkezi olması. Rockheim Müzesi özellikle Rock müzik severler için ziyaret edilmesi gereken en önemli yer. Kentte Bisiklete binmek ve yürüyüş yapmak özellikle teşvik ediliyor, bütün ana yolların yanında bisiklet yolları ayrılarak bisiklete binenlerin güvenle sürüş yapabilmelerine olanak sağlanmış.
Trondheim aynı zamanda festival ve etkinlikler şehri, müzikten yemeğe birçok farklı festival düzenleniyor. Kışın Barok Müzik Festivali ve Trondheim Calling, İlkbaharda Caz Festivali, Yazın Neon, Trondheim Rocks, Olavsfest, Pistero ve Obos Festningen, sonbaharda Trondheim Oda Müziği Festivali düzenleniyor.
Katedralin ardından Munkegata Caddesinden arabaya doğru yürümeye başladık. Kentin en önemli iki caddesinden biri burası, çevresinde 2-3 katlı kamu yapıları, müzeler ve lüks markaların satış mağazaları var, ama gecenin bu saatinde hiçbiri açık değil zaten bizim dışımızda ortalıkta gezinen çok az insan var.
Munkegata Caddesi
Munkegata Caddesi ve Torvet "Pazar Meydanı"
16.Gün 11/06/2023 : Orkla Camping/Trondheim - Atlantic Ocean Road - 43A Nedre Strandgate Floor1/Alesund : Toplam 303 km, yaklaşık 6 saat

Günün Rotası
Güne eldeki stokları tüketerek başladık yakınlarda bir market yok zaten aramak için zamanımızda yok, bugün Atlantic Ocean Road'u göreceğiz 60-70km git-gel yolumuz var, ardından Alesund'a geçeceğiz. Yolculuk öncesindeki planımızda Kristiansund'a feribotla geçip şehri görüp devam etmek vardı, feribot saatleri ve kötü hava şartları yüzünden rotayı değiştirmek zorunda kaldık yeni rotamız Vevang üzerinden devam edip güneyden Atlantic Road'a ulaşmak. Yol üzerinde gidiş-geliş bir tur yapacağız.
Yol Manzaraları
Gronsetsandt yakınlarında Vinjefjord kıyıları
Orkla Camping Trondheimfjorden fiyordunun kollarından birinin kıyısına yerleşmiş, çevresi büyük depo binaları ve galeriler var. Kamptan çıkınca önce akaryakıt istasyonuna uğrayıp benzini fulledik ardından E39 yoluna bağlandık, yol boyunca yine ormanların arasından devam ettik. Vinjefjord kıyısındaki Vinjeora'ya kadar dağların arasından yol aldık, buradan itibaren denize paralel devam ettik, Valsoya civarında hava açtı, pırıl pırıl güneşin altında mavinin ve yeşilin dansına tanık olduk, karanın içine yılankavi sokulmuş deniz ve üzerindeki adacıkların görüntüsü muhteşem. Valsoya köprüsü girişinde durup köprünün üzerinden, her iki ucundan ve altından çok güzel kareler yakaladık.
Valsoya Köprüsü
Halsa'ya kadar doğa bize çok cömert davrandı, harikulade manzaralar eşliğinde araba sürdük. Halsa'da feribota bindik 20 dakika süren yolculuk için 76Kron ödedik, yol üstünde Straumsundbrua ve Borgsoysundbrua Köprülerinin manzarası da çok güzeldi ancak hava tekrar bozduğu için Gjemnessundbrua asma köprüsüne kadar durmadan devam ettik. Sağanak yağmur altında köprüyü geçip sağa Storlandsvegen yönüne döndük, bu noktadan sonra Atlantic Ocean Road'a 40km yolumuz kaldı, yağmurun dinmesi en büyük dileğimiz. Vevang'a geldiğimizde Atlantik yolu tabelasını gördük ve sağa 64 nolu karayoluna saptık. Fiskeplass tabelasını son nokta burayı geçince Dünyanın en ikonik yollarından biri olan Atlantik yolunun ilk köprüsünü gözlerimiz önüne serildi. Buradan Kuholmen'e kadar yol adacıkların üstüne kurulmuş mühendislik ve sanat harikası köprüleri aşarak 8,5 km boyunca devam ediyor. İnsan zekasının ve teknolojisinin Okyanusun muhteşem gücüne karşı koyduğu gerçek bir güç savaşı, sürekli sert rüzgarların ve devasa dalgaların dövdüğü viyadükler bütün hava koşullarına direniyor, özellikle dalgalı havalarda viyadüklerin üzerine kadar yükselen dalgaların arasında yoldan geçmek cesaret işi, neyseki çiseleyen yağmur dışında bizi zorlayan bir durum yok.
Eide - Vevang arasında yol kenarındaki evler

Atlantic Ocean Road (https://www.visitnorway.com/places-to-go/fjord-norway/northwest/listings-northwest/norwegian-scenic-routes-the-atlantic-road/11862/)

Yolun Başlangıç Noktası
Başlangıç noktası tabelası
(Atlantic Ocean Road) Atlantik Okyanusu Yolunun yapımına 1983 yılında başlanmış, 8274 metrelik yol 6 yılda tamamlanabilmiş, adacıklar üzerinden viyadüklerle atlayarak giden yol Dünyanın en güzel araba yollarından biri olarak tanınıyor. Yol inşaatının sürdüğü 6 yıl içinde 12 büyük kasırga yaşanmış olması ne büyük zorluklarla inşa edildiğini anlatmaya yeter sanırım. Güzergah boyunca seyir noktaları, yürüyüş yolları düzenlenmiş bunların en ünlüsü tasarımı Ghilardi + Helssen Architects tarafından yapılan Edhusoya yürüyüş yolu, hizmet binasının ilginç mimarisi, tepenin üzerinden Okyanus manzarası, yolun ve dağların görüntüsü çok güzel. Çelik ızgaralar şeklinde tasarlanmış kazıklar üzerine inşa edilen yaya yolu da ayrıca görülmeye değer. Bu noktada yağmura rağmen uzun bir süre oyalandık.
Edhusoya Seyir noktası

Yol üzerindeki en muhteşem viyadük "Storseisundbrua Köprüsü"

Okyanus coştuğunda Atlantic Road
Diğer bir seyir noktası ise “Askevagen” burası daha küçük bir alan. Yol üzerinde bisiklete süren, yürüyüş yapan ve balık tutanları görmek mümkün, çevredeki okyanusta foklar, deniz kuşlarını izlemek mümkün, yakında bulunan batık gemi mezarlığı ise dalmayı sevenler için çok cazip bir yer. Molde ve Kristiansund kasabaları ise zamanı olanlar için görmeye değer yerler, maalesef buraları göremedik ama özellikle Kristiansund’a uğramadan geçmeyin derim. 2018’de gelemediğimiz için üzüldüğüm Atlantic Ocean Road’u bu görmüş olmak beni çok mutlu etti, bir sonraki gelişimde Molde ve Kristiansund’u görebilmek umuduyla rotamızı Alesund'a çevirdik.

Atlantik yolu manzaraları
Eide ayrımına kadar 20 km yolu geri dönüp 64 nolu karayolundan Svanvika'ya doğru devam ettik. Güneye doğru indikçe ekili tarlalar çoğalıp ormanlar sıklaştı, ağaç gövdeleri kalınlaştı, yol boyunca çok sayıda Karavan üreticisi var, açık alanlarda her boyda çeşit çeşit yüzlerce karavan satılmayı bekliyordu, karavan turizmi kuzey halklarında çok sevildiğinden karavan tasarımı konusunda uzmanlaşmışlar, her ihtiyaca uygun modeli satıyorlar. Molde'ye geldiğimizde sağa dönüp E39 karayoluna bağlandık, 5 dakika sonra feribot iskelesine yanaşıp Midfjord'un karşı kıyısındaki Vestnes'e geçtik, bu iskeleden her yarım saatte bir gemi kalkıyor, genellikle küçük ve hızlı gemiler çoğu Türk tersanelerinde inşa edilmiş, 35dk'lık bir yolculuk için 204kron ödedik. Vestnes-Alesund arası ise 68km 1 saat sonra 43A Nedre Strandgate Floor1/Alesund adresindeki kalacağımız daireye ullaştık. Bina Cruise limanının arkasında iskeleye sıfır, daire anahtarını binanın arkasındaki şifreli posta kutusundaydı biraz dolaşınca bulduk, portbagaj yüzünden kapalı garaja giremedik ama ev sahibi arka taraftaki deniz kıyısına park edebileceğimizi söyleyince park sorunu çözülmüş oldu.

Yürüyüş rotası
Konaklama mekanımız ve çevresi

Evin arka sokağı
Molje Brasserrie
Öğle yemeğini pas geçtiğimiz için deli gibi açız, evden marinaya kadar yürüdük, yol boyunca bir yer buluruz umudundayız, akşam yemeği saatinin sonlarına yetiştiğimizden birçok yer rezervasyonsuz kabul etmiyor sonunda liman içinde denize sıfır Thon Otel Alesund'un altındaki Molje Brasseriet restoranda yer bulabildik, biraz pahalı olmasına rağmen kaliteli bir yer, bunca yorgunluk sonrası güzel bir yemeği de hak ettik sanırım. Balık çorbası, biftek ve somon menüsü yanında bir şişe de şarap söyleyip denize karşı keyifle yemek yedik.
Nedre Strangate çevresi ve Hellebrua
Alesund; Pastel renkli binalardan oluşan ağırlıklı beyaz bir şehir, şahane bir gerdanlık gibi Norveç denizine doğru uzanıyor. İskandinav mimarisinin yalınlığını kıyısındaki denize yansıtan, dik çatılı bembeyaz binaları ile mutlaka görülmesi gereken bir şehir. Limanı sayesinde Cruise turlarının vazgeçilmez durağı. 70.000 kişinin yaşadığı, yürüyerek her yeri dolaşılabilen yaya dostu bir şehir. Şehrin silüetini en güzel görebileceğiniz nokta Aksla Tepesi, 418 basamakla çıkılan terastan okyanusa doğru uzanmış şehrin güzelliğini seyretmeye doyamıyorsunuz, terasta biraz yerinizi değiştirdiğinizde bu sefer de Strofjord'a bakan karlı zirveler gözler önüne seriliyor. Bu manzaraları görebilmek için katlanılan 418 basamaklık yorgunluğa fazlası ile değiyor. Kentin geçmişi Viking Kralı Olav zamanına kadar uzanmasına rağmen 18.yy'a kadar adı pek anılmayan bir şehir
Alesund merkezinde Apoteketorget, Kirkegata ve Notesnesgata çevresi
Ülkenin batı kıyısında yer alan Alesund Gulf Stream sıcak su akıntısının etkisi ile aynı enlemde bulunan diğer kentlere göre daha ılıman bir iklime sahip, yazları 15-16 derece olan sıcaklıklar kışın 1-2 dereceye düşüyor. Kuzey ışıklarının da görülebildiği kent gemi turlarının yolcularının hayranlık duyduğu vazgeçilmez duraklarından biri. Kentteki eski yapıların çoğu Art Nouveo akımının Jugendstile etkisinde inşa edilmiş, modern yapılar ise İskandinav tarzının yalın ve minimalist karakterini yansıtıyor. 1904 yılındaki büyük yangın kentin ahşap yapılarının neredeyse tamamını yok etmiş.


Alesund iç liman ve çevresi
Kentteki kafeler, mağazalar Liman yakınındaki Kongensgate Caddesi çevresinde toplanıyor. Kentin yakın çevresindeki Geiranger, Trollstigen, Valldal ve Eidsvatnet gibi doğal güzellikler turistlerin gözdesi, doğa buralarda çok cömert, nefes kesen görüntüler sunuyor.
Şehirdeki restoranlarda deniz ürünleri ağırlıklı menüler var ve bunları oldukça iyi yapıyorlar, ülkedeki kahve kültürü çok yaygın olduğundan son derece kaliteli kahve yapan şık kafeler var.
Sunnmare Müzesi: Museumsvegen 1 adresinde, kıyı kültürüne ait bir açık hava müzesi. Müzede eski evler ve teknelerden oluşan büyük bir koleksiyon var. Açık alanında ise 55 farklı geleneksel ev örneği inşa edilmiş. Ana salonda tekneler ile yöre halkının tarih boyunca yaşamına ilişkin anlatılar görülebiliyor, ayrıca müze vakfı bölgedeki 12 ayrı müzeye daha destek veriyormuş.


Alesund Limanında yansımalar
Restorandan ayrılıp Aksla tepesine doğru yürümeye başladık, liman kıyısındaki binaların durgun sudaki yansımaları tam fotoğraflık hemen kameralara sarıldık, çektiğimiz görüntüler gördüklerimiz kadar güzel olmasa da belki sizlere bir fikir verir. Skansegata Caddesi’nden Storgata Caddesi’ne oradan da Kent parkına yürüdük, parkın içindeki patika sizi merdivenlerin başlangıcına götürüyor, yemek sonrası tok karınla 418 basamak çıkacağız aslında Reinebirngen'deki 2000 basamaktan sonra burasını sorun etmedik. Merdivenleri tırmandıkça arkamızda şehir silüeti yavaş yavaş ortaya çıkıyor, aralardaki seyir teraslarına geldikçe durup fotoğraf çekiyoruz, yükseldikçe gözümüzün önüne serilen manzara daha da güzelleşiyor, gece yarısına olmasına rağmen güneş hala ufukta görülüyordu, 15dk sonra zirvedeki kafenin geniş terasına ulaştık, kafe kapalı ama terasa giriş var, manzara inanılmaz gerçekten nefes kesiyor. Bir yanda 3 ayrı adaya yayılan ve okyanusa doğru uzanan göz alıcı mimarisi ile Alesund, öte yanda zirveleri karla kaplı dağlara doğru uzanan Ellingsoyfjord fiyordunun görüntüsü, saatlerce seyredilse bile izlemeye doyulmuyor.
Storgata Caddesi üzerinde Aksla tepesine doğru yürüyoruz

Aksla tepesi ve tepeye çıkan merdivenler


Aksla tepesinden manzaralar
Dirty Nelly Pub
Tepedeki terasta yarım saat manzaranın keyfini çıkardıktan sonra aşağıya indik, limana çıkan Kirkegata Caddesi üzerindeki "Dirty Nelly Pub'da" oturdup yorgunluk biralarımızı yudumlayıp eve döndük. Yarın Alesund çevresindeki doğal güzellikleri keşfedeceğiz.
17.Gün 12/06/2023 : 43A Nedre Strandgate Floor1/Alesund - Trollstigen-Valldal-Eidsvatnet-Geiranger-Djupvatn-Strynsvatn Camping/Stryn : Toplam 254 km, yaklaşık 5 saat

Günün rotası
Yeni bir güne daha merhaba dedik, uyandığımda Deniz kahvaltılıkları almış Aykut masayı hazırlamıştı, masayı toplamak ve bulaşıklarda benim alanımdı, keyifli bir kahvaltı sonrası Alesund'a veda ettik. Bugün yolumuz çok uzun olmamakla birlikte uğrayacağımız çok güzel yerler var, önce benim Elf vadisi olarak tanımladığım Romsdallen Vadisinin sonunda yılan gibi kıvrılarak yükselen virajları nedeniyle ölüm yolu olarak bilinen, yılın sadece 3 ayı açık olan Trollstigen'e gideceğiz. Alesund'dan çıkıp E39 üzerinden devam edip Sjoholt'ten sonra sola Vestnes yönüne döndük, buradan E136'ya geçip Andalsnes girişindeki Raumabrua köprüsünü geçince tekrar sağa Trollstigen tabelasına doğru saptık, Soggebrua köprüsünden önce tekrar sağa Fv63 yoluna saptık, bu yol çok dar ve iki araba yanyana zor geçiyor zaman zaman karşıdan gelen arabayı ceplerde bekleyip yol veriyoruz, sapaktan 15km sonra Trollstigen'e 50 km sonra ise Valdall'e ulaşılıyor. İlk 5-6 km düz ve yemyeşil bir ovada kırlarda otlayan inekler, ekili tarlalar ve karavan camping alanları arasından gidiyoruz, sağ tarafımızdan küçük bir dere akıyor, sonra yüksek zirvelerle çevrelenmiş Romsdallen vadisine giriyoruz, sağ tarafta Trollstigen Camping'i geçtikten sonra yolun çevresindeki ulu ağaçların arkasından kayalık dağların vadiye doğru dimdik indiğini görmek acayip heyecan veriyor, bir süre sonra yol iyice daralıyor, virajlar artıyor ve yükselmeye başlıyoruz, sağ tarafımızdaki derenin gürültüsü ve suyun debisi artıyor oldukça keskin bir virajı döndükten 500-600m sonra sağdaki cepte durduk.

Soggebrua Köprüsü Trollstigen arası 63 nolu karayolundan Romsdallen Vadisi manzaraları
Manzara müthiş sağ tarafta Tverelva şelalesi sol tarafta ise 240m yüksekten dökülen Stigfossen şelalesi bütün heybetiyle karşımızda, dereye kadar inip kayaların arasında en güzel fotoğraf açılarını yakalamaya çalıştık. Yol boyunca bir sürü motorcu grubu gördük, Trollstigen Norveç'in en ikonoik ve popüler gezi noktalarından birisi olduğundan yol boyunca motorcu ve bisikletli gruplar vadiden platoya çıkıp iniyorlardı.
Fotoğraf çekimini tamamlayıp go-pro ve fotoğraf makinalarını ayarlayıp tırmanmaya başladık, tırmanışın her anını kaydettik hatta hızımızı alamayıp bir kere daha indik çıktık, aşağıdaki manzara muhteşemse yukarıdaki için bir tanımlama bulamıyorum dağların arasında boydan boya uzanan bir yeşil deniz gibi, platoya çıktığımızda haziran ayı olmasına rağmen bazı yerler hala karla kaplıydı, platodaki düzlükte çok modern bir ziyretçi merkezi yapılmış, brüt beton ve camdan oluşan binanın eğimli çatısı yeşil çim kaplı doğayla uyumlu bir modern tasarım, içinde restoran, kafe, satış yerleri, wc, sergi alanı var, otoparka aracı bıraktık ve seyir terasına doğru yürümeye başladık.
Ziyaretçi merkezi ve seyir terasına giden patika yol

Patika yoldan Stigfossen şelalesi ve karşı yamaçta Tverelva Şelalesi
Trollstigen; Yerel dilde Troll patikası anlamına gelen Trollstigen 31 Temmuz 1936 yılında Kral Hakon VII döneminde 8 yıllık bir inşaat süreci sonunda açılmıştır. Ziyaretçi merkezi ise 2012 yılında tamamlanmış. 2005 yılında kapsamlı bir onarıma giren yol 2024 sezonunda da yamaçlardaki risk yaratan kayaların kaldırılması ve bakım amaçlı ziyarete kapatılmış sadece Valldal yönünden gelinerek seyir terasına ulaşıma izin verilecekmiş. Çok dik bir eğimle tırmanılan 11 sert virajdan oluşan tırmanış motorcular ve macera tutkunlarının favori yerlerinden biridir. Hava şartlarına göre Mayıs ortalarında açılıp Ekim başında trafiğe kapanıyor, sezon içinde günde 3000 civarında araç virajları inip çıkıyormuş, seyir terası için ücret alınmıyor.


Seyir terasından Trollstigen virajları ve Stigfossen Şelalesi
Patikaya giden yol turistlerle dolu, seyir terası üzerinde ise kısa bir sıra oluşuyor. Terasın üzerindeki ziyaretimiz de tamamlayıp Valldal'a doğru vadi boyunca devam ettik. Bu vadide araba sürmeye bayılıyorum Platonun zirvesindeki diğer düzlükte de gelenlerin üstüste dizdeki taşlardan oluşan çok güzel bir yer vardı bu yükseklikte artık yerlerde kar var kısa bir mola verip devam ettik.
Platonun zirvesindeki düzlük
Valldal vadisi karların eridiği yaz başlangıcında bambaşka bir hayata sahne oluyor dörtbir yandaki z,rvelerden eriyen karların oluşturduğu şelaleler, yemyeşil bitki örtüsü, göz alıcı güneşin altında parıldayan sular, çatıları çimenle kaplanmış renkli evler insan buralardan ayrılmak istemiyor cennet gibi.

Trollstigen-Valldal arası yol manzaraları ve 2018 turunda kaldığımız Gjerde Camping
Bronsletta'dan başlayan Trollstigen-Valldal-Geiranger rotası Norveç'in en keyifli en manzaraların izlendiği sürüş rotalarından biri, kısmen koruma altındaki Reinheimen Ulusal Parkı ve 4 ayrı doğa koruma alanının içinden geçen ve Dünya Mirası ilan edilen Geirangerfjord'da biten rota unutulmaz bir deneyim yaşatıyor. Bölgede kano, rafting, kanyon yürüyüşleri, tırmanma, kayak gibi doğa sporları parkurları bulunuyor. Zamanı olanlar için adı Geiranger kadar ünlü olmayan Tajfjord'u ve Zakariasdammen barajını gezebilirler. Yakın çevrede Fjora, Norddal, Herdalsvattnet Gölü, Eidsdal, Stordal gibi küçük köylerde görülmeye değer yerler.
Hoelsfossen Şelalesi
Valldal Norddalsfjord'un kuzeyinde Sylte olarak da bilinen Valldola nehrinin denize döküldüğü noktada yer alan, çilek üretiminin yoğun olduğu küçük bir köy. Trollstigen'den başlayıp Valldal'dan geçen ve Geiranger'e bağlanan 63 nolu yol panoramik manzaralar eşliğinde araba sürmek isteyenler için ideal bir rota, burası Norveç'in tescil edilen 18 turistik sürüş rotasından birisi. Valldal merkeze geldiğimizde yat limanı otoparkında fiyord manzaralı bir bank bulup yemek molası verdik kendi ocağımızda yaptığımız çorba, pilav ve fasulye ile açık havada deniz kıyısında ziyafet çektik.

Valldal (Style) Limanında yemek molası
Yemek sonrası tekrar yola çıktık, Linge iskelesinden feribotla karşı kıyıya Eidsdal'a geçtik, bilet ücreti 59kron(5,8€), 17km sonra diğer bir doğa harikası Eidsvatnet gölü kıyısına ulaştık, 5km uzunluğunda, 16km2 yüzölçüme sahip gölün kuzeydoğusunda Skogmo Köyü bulunuyor, göl çevresi doğa sporları sevenler için bulunmaz bir yer.

Skogma Köyü ve Eidsvatnet Gölü
Göl kıyısında verdiğimiz moladan sonra tekrar yollara düştük, dağlara doğru tırmanmaya başladık, zirveye kadar keskin virajları dönerek Ornesvingen seyir noktasına geldik, durmadan devam ettik önümüzde sonunda Geiranger fjord'u ve Geiranger Köyü’nü tam karşıdan gören muhteşem manzarası ile Ornegen seyir platformuna geldik, yarım saatten fazla burada mola verdik, Fiyord’da dev yolcu gemileri demirlemişti, fiyordun sonundaki düzlükte evler ve karavanlar, köyün arkasındaki karlı zirveler, sağ tarafta gelinlik gibi süzülen yedi kızkardeş “7 Sisters” şelaleleri, cam platformun altından akan ve altımızdan gürültüyle fiyorda dökülen şelale hepsi sanki dahi bir ressamın fırçasından çıkmış, bir defa daha Norveç’in güzellikleri karşısında saygı duyduk, fotoğraf çekerken devasa bir gemi hareket etti, çevresinde zik zaklar çizerek gemiyi uğurlayan zodiac botlar ve su fışkırtan römorkları görmek güzel bir sürpriz oldu.

Ornegen seyir platformu üzerinden Geiranger Fiyordu
Seyir terasından ayrılıp baş döndürücü virajları inerek Geiranger Köyü’ne geldik. Geiranger ülkenin en güzel ve en turistik köylerinden biri, yılda 500.000 turist ziyaret ediyor aynı zamanda 63 nolu turistik rota köyün içinden geçiyor. Yılda 300-400 Kruvazier gemisi Geiranger limanını ziyaret ediyor, sadece gemilerle 300.000 kişi geliyor köyü ziyaret ediyor. Köyde her yıl "Geirangerfjord to Summit" festivali düzenleniyor, festivalde deniz seviyesinden başlayıp 1497 metre yükseklikte biten zorlu bir dağ koşusu da düzenleniyormuş. 1850 yıllarına kadar kimsenin bilmediği bir bölge olmasına rağmen 1867 yılında inşa edilen misafirhane ve 1869'da ilk turistik geminin yanaşması, 63 nolu karayolunun yapılarak köyün içinden geçirilmesinden sonra Geiranger çok popüler olmuş. 2005 yılında bölge Unesco Koruma Alanı ilan edilmiş ve ülkenin en önemli Kruvazör gemisi limanlarından biri haline gelmiştir. Fiyordun yamaçlarından 250 metre yükseklikten dökülen yedi kız kardeş şelaleleri ise sadece köy merkezinden kalkan tekneler ile denizden görülebiliyor.

Geiranger Köy merkezi
Köydeki otelin yanında tursitlere kiralanan klasik arabalar
Köy merkezinde 1 saat kaldık ve yeniden yollara düştük, yorulana kadar yol alıp sonra yol üstünde bir yerlerde konaklayacağız bakalım gün nerede bitecek. Köyün çıkışından itibaren çok dik ve virajlı bir rampa tırmanmaya başladık bu sefer fiyordun diğer tarafındayız yolun altından geçip fiyorda dökülen bir şelalenin yanındaki seyir platformu yapılmış durduk, köyü ve fiyordu bu sefer tam ters yönden fotoğrafladık, manzara her köşede şahane.
Fossevandring seyir terasından Geiranger Köy Merkezi ve Fiyord manzarası
Norveç'te yolculuk, yapınca saat planlaması hiç tutmuyor, doğa o kadar güzel ki sürekli mola vermek zorunda kalınıyor ve hep gecikiliyor, hareket edeli 10 dakika oldu tekrar durduk neyse ki burada çok kısa mola verdik, fotoğraf çekimlerini tamamlayıp devam ettik. Fırıldak gibi dönerek yükseldik, yükseldikçe ağaçlar yerini tundra bitkilerine bıraktı, virajlar o kadar keskin ki çoğu zaman 180 derece dönüyoruz böyle bir yolda araba sürmek çok daha keyifli, yarım saat sonra 1000 metrenin üzerine çıktık arazi kayalık hale dönüştü, yerlerde kar erimemişti. 30 dakika sonra Djupvatnet Gölü kıyısına geldik, 2 km2 yüzölçümüne sahip göl üzerinde kalın bir buz tabakası var haziran ayında olmamıza rağmen hala erimemiş, üzerinde yürümeyi çok istedik ancak mevsim yaz ve buzun kalınlığını bilmiyoruz, yürüme macerasından vazgeçip devam ettik. Yol üzerinde bir sürü tünel geçerek alçalmaya başladık alçaldıkça restoranlar, oteller ve karavan kamp yerleri görmeye başladık, buralara karavan ile gelecekler için çok sayıda ücretsiz konaklama yeri olduğunu söyleyelim. Ayrıca zirveye ulaşmadan hemen önce 1811 yılında yapılan tarihi Knuten kemerli köprüsünü de görebilirsiniz.
Buz tabakası ile kaplı Djupevatn gölü
Langatvatnet gölü
Göl kıyısında Djupvahytta Oteli bulunuyor, otelin önündeki kavşaktan sağa döndüğünüzde 5km sonra Dalsnibba seyir terasına ulaşıyorsunuz, çelik bir platform olarak inşa edilen 1500m yükseklikteki seyir terası Avrupa'nın en yüksek ve en güzel fiyord manzaralarından birine sahip. Geiranger fiyordunu ve kasabasını bu yükseklikten izlemek isteyenler için araba ile girişte 250Nok (21,53€) ödeniyor, yaya olarak gitmek isterseniz gidiş-dönüş 10km yürüyüşü göze almak gerekiyor, yayalardan herhangi bir ücret alınmıyor. Zamanımız kısıtlı olduğu için gidemedik ama yolu düşenlere şiddetle tavsiye ederim. Terasa giden yolun yapımına 1920 yılında başlanmış ve ancak 1939 yılında bitirilebilmiş.
Dalsnibba seyir terası (Geiranger Skywalk) ( foto; https://dalsnibba.no/en/)
Djupvatnet'te de 20dk mola verdik sonra tekrar yola çıktık dağlardan aşağı indikten sonra vakit iyice geç oldu, bir yerlerde konaklamak istiyoruz ancak çevrede henüz bir yer göremedik. Kısa bir süre sonra kayalık iki yamacın arasında uzanan donmuş haldeki Langvatnet gölü kenarından geçtik, göl bitimindeki kavşaktan sağa 15 nolu karayoluna döndük bu yol Stryn’e gidiyor. Tamamen kayalık ve çorak bir arazide yol alıyoruz kavşaktan dönünce 4,6km uzunluğundaki Oplljos tüneline girdik artık yokuş aşağı iniyoruz, birbiri ardına tüneller var kısa bir tünelden sonra 3,6km'lik Grasdal tünelini de geçince yine virajlar başladı vadiye inene kadar bitmek bilmedi, alçaldıkça bitki örtüsü zenginleşti ve ormanlar başladı, Folva Köyünde vadi tabanına inmiş olduk, Hjelle'yi geçince konaklama yerleri başladı bizde yer bakmaya başladık. Stryn yakınında göl kıyısında Strynvatn Camping tam aradığımız gibi bir yerdi sola sapıp resepsiyon binasına geldik, görevli çocuk yaz tatillerini Alanya’da geçiriyormuş Türk olduğumuzu anlayınca çok sıcak davrandı, küçük ahşap evlerden birini kiraladık, gece buradayız.
Strynvatn Camping girişi
Sevimli kulübemiz
Yürüyüşten sonra yakındaki Stryn kasabasına indik, önceki gelişimde buradaki pizzacıda Fuat’la öğle yemeği yemiştik, vakit çok geç olmasına rağmen açık pub buluruz umuduyla kaasba sokaklarında turladık, maalesef bulduğumuz tek açık yer de kapatmak üzereydi, marketten bira alıp kulübeye döndük, gölün pürüzsüz bir yüzeyi var ve çok sakin çevredeki dağların aksi ayna gibi suya düşüyor o kadar güzel ki 5km'lik yolda 3 kez fotoğraf için durduk. Kulübeye gelince biralarımızı içip biraz sohbet edip uyuduk.
Kamping resepsiyon binası ve göl kenarı

Strynvatn Gölünde yansımalar
Yürüyüşten sonra yakındaki Stryn kasabasına indik, önceki gelişimde buradaki pizzacıda Fuat’la öğle yemeği yemiştik, vakit çok geç olmasına rağmen açık pub buluruz umuduyla kaasba sokaklarında turladık, maalesef bulduğumuz tek açık yer de kapatmak üzereydi, marketten bira alıp kulübeye döndük, gölün pürüzsüz bir yüzeyi var ve çok sakin çevredeki dağların aksi ayna gibi suya düşüyor o kadar güzel ki 5km'lik yolda 3 kez fotoğraf için durduk. Kulübeye gelince biralarımızı içip biraz sohbet edip uyuduk.
18.Gün 13/06/2023 : Strynsvatn Camping/Stryn - Flam - Tvindefossen - Bergen-Slottet Apartments/Tyssedal : Toplam 543 km, yaklaşık 10 saat


Muhteşem güzel bir sabah, güneş ışığı altında kırlar, dağlar ve göl bir başka güzel görünüyor, dağlar sanki gölün üzerine yıkılmış, harikulade bir yansıma var. Bugün rota üzerinde yine çok güzel yerler göreceğiz. Sıkı bir kahvaltı yapıp yola çıktık. Stryn merkezinden geçip Stryneelva nehri köprüsünden sonra 60nolu karayoluna bağlandık, bir süre Innvikfjord kıyısına paralel gittik Utvik Köyünden sonra dağlara tırmanmaya başladık, keskin virajlar başladı yine arkamızda kalan fiyord manzarası, yazın başlangıcını karşılayan doğa, yeşil kırlar ve ormanlar içimizi mutlulukla doldurdu, yükseldikçe doğa ve fiyord usta bir ressamın tablosu gibi ayaklarımızın altına serildi.
Stryn Flam arası yol manzaraları
Skjorbakkane seyir noktasından sonra Fiyord arkamızda kaldı, ormanlara ve dağlara yöneldik. Bergheimsvatnet Gölü kıyısına ulaştığımızda piramit gibi sivrilen dağların görüntüsü ve göl üzerindeki yansıması unutulmazdı. Stardalselva Nehrini izleyerek uzunca bir süre yemyeşil bir vadide yol aldık, vadinin ardından tüneller bölgesine girdik ardı ardına birçok uzun tünelin sonunda Stedje Kasabasını geçtiğimizde Dünyanın en uzun tüneli olan Laerdal yönüne 5 nolu karayoluna döndük, Eide'ye kadar Eidsfjord kıyısından gidip tekrar dağlara yöneldik Laerdal köyünden sonra tünele girişine ulaştık.
Laerdal 24,5km ile Dünyanın ikinci en uzun tüneli, 1995 yılında inşaatına başlanmış 2000 yılında bitirilerek açılmış. 2025 yılında tünel Avrupa güvenlik düzenlemelerine uygun hale getirilmesi bakım yapılacağından günde 14 saat kapalı kalacakmış gelecek olanların dikkatine.
Laerdal Tüneli
Tünel çıkışından 10km sonra küçük turistik köy Flam'a ulaştık. Flam yaklaşık 400 kişinin yaşadığı küçük mü küçük sevimli mi sevimli bir yer. Flam küçük ama ismi çok büyük nerdeyse bütün devasa Cruise gemilerinin uğruyor ve özellikle yazları turist kaynıyor. Limandan başlayan ve Myrdal'da biten 20km uzunluğundaki Flamsbana treni ise buradaki en önemli turistik etkinlik. Deniz seviyesinden başlayan ve 867 metre yükseklikte son bulan hatta yolculuk yapmak unutulmaz bir deneyimmiş, ardı ardına gelen tüneller ve Kjosfossen şelalelerindeki molada yapılan dans gösterileri 3 saatlik bu yolculuğu unutulmaz kılıyor. Tren bileti gidiş-dönüş 630Nok (54,26€). Flam istasyonunda küçük bir demiryolu müze var, giriş ücretsiz. Flam’a ilişkin en erken bilgiye 1670 yılında Köy merkezinde yapılan ahşap kilisenin kayıtlarında rastlanıyor, 1908 yılında demiryolunun açılması, 1960 yılında Cruise gemilerinin yanaşabileceği limanın yapılması ile popüler oluyor, 2000 yılından sonra yeni liman yapılınca dev gemilerinin yanaşması mümkün oluyor ve yılda 500.000 turistin akın ediyor.

Flam Köyünden görüntüler
Flamsbana treni ve Demiryolu müzesi
Flam liman, istasyon ve Fretheim otelinde çay molası
Flamsbana treni için yeterli zamanımız yok, köy içindeki turu tamamladıktan sonra Fretheim otelinin bahçesinde çay içip yola devam ettik, 50km sonra sağda dik bir yamaçtan gürül gürül akan şahane bir şelale görünce hemen durduk.
Tvindefossen Şelalesi; E16 karayolu üzerinde 152 metre yükseklikten basamak basamak dökülen şelale görsel bir şölen yaratıyor doğa harikası bir yer. Yöre halkı şelalenin suyundan içenlerin aşk hayatının zenginleşeceği ve cinsel hayatlarının uzayacağına inanıyor. Karayolunun çok yakınında olması, etkileyici görüntüsü ile fotoğraf severler için bulunmaz bir yer. Her yıl 300.000'e yakın turistin ziyaret ettiği bu yeri görmeden geçmemelisiniz, sıralanmış tur otobüslerinin arasına arabayı park edip, şelalenin yakınına yürüdük. Suyun şırıltısı duymak, serinliğini hissetmek çok iyi geldi.

Tvindefossen Şelalesi
Şelaledeki turumuzu tamamlayıp Bergen'e doğru devam ettik, geceyi Bergen'de geçirmeyi düşünüyoruz. Norveç için sıcak sayılabilecek güneşli bir havada keyifle yolculuk yapıp Bergen'e ulaştık.

Flam - Bergen arası yol manzaraları
Bergen'de Liman yakınlarında bir sokaktaki açık otopark buldu ve arabayı park ettik. Bergen sokaklarında limana doğru yürümeye başladık, limanı ve özellikle balık hali civarını görmek istiyoruz sonunda hal binasına geldik.
Bergen Klosterrest Caddesi çevresi
Bergen; Denize doğru sokulan bir yarımadadaki 7 tepenin üzerine kurulmuş 290.000 nüfusu ile Norveç'in Oslo'dan sonraki en kalabalık şehri. Cruise seyahatlerinin başlangıç noktası ve ülkenin eski başkenti. İklimi çok sert değil ancak çok yağışlı yılın 250 günü yağış alıyormuş. Ortalama sıcaklık yazları 14 kışları ise 8 derece. Byfjorden kıyısındaki şehir, 13.yy'da tüccarlar tarafından kurulan Hansa Birliği'nin de başkentiymiş. Norveç'in diğer şehirleri gibi çoğunlukla ahşap yapılardan oluştuğu için tarih boyunca birçok büyük yangın geçirmiş, 1751 yılındaki en büyük yangında 2000 bina yok olmuş.

Liman ve çevresi
Bergen, 1070 yılında Kral III.Harald'ın oğlu Kral Olav Kyrre tarafından kurulmuş, şehre dağlar arasındaki yeşil çayır anlamına gelen "Bjorgvin" adı verilmiş. 1100 yılında inşa edilen Kale ile askeri ve ticari önemi artmış 12 ve 13. yüzyıllarda ise Norveç'in başkentliğini yapmış, Hansa birliğinin kurulması sonrası ticaret hızla gelişmiş, 1800'lerin ortalarına kadarda Norveç'in en büyük şehri olarak kalmış, başlangıçta deniz ürünleri ticareti ile gelişmesini sağlamış, endüstri devrimi ve Kuzey Denizinde petrolün bulunması ile finans, petrol türevleri, medya, eğitim ve turizm merkezi olmuş. 1946 yılında kurulan Bergen Üniversitesi 2024 Arwu sıralamasında 204. olarak en iyi okullar arasına girmiş, Üniversitenin 16.000 öğrencisi ve 1300'e yakın akademik personeli bulunuyor.

Bergen sokakları
Kentin en turistik yeri Bryygen rıhtımı ve Hansa Birliği Evleri, Unesco tarafından 1979 yılında Dünya Mirası ilan edilen ve koruma altına alınan bölge uzun yıllar Avrupa ticaretini yöneten Hansa Birliği'nin merkeziymiş. Hansa Birliği 12. Yüzyılda Kuzey Almanya'daki bazı şehirlerin daha kolay ticaret yapabilmeleri için oluşturdukları ticari bir birlikteliğin adıymış ve kurulduğu tarihten itibaren 600 yıl Avrupa kentleri arasındaki ticarete yön veren en büyük güç olmuş. Londra, Brügge, Köln, Hamburg, Göttingen, Lübeck, Riga, Tallinn, Novgorad ve Danzig bu birliğin en önemli kentleri olmuşlar, 1343 yılında başlayan Hansa birliği 1754 yılında sona ermiş Bergen’deki Birlik evlerini de Norveçliler satın almış. Kırmızı renkleri, dik çatıları ile Limanda harika bir görüntü yaratıyor, günümüzde bu yapılardan sadece 62 tanesi ayakta kalmış. Avrupa'nın balık deposu olan ve Lofoten adalarında avlanıp kurutulan balıklar Bergen çevresinde depolanıyormuş balık ticareti de buradaki ofislerden yönetiliyormuş
Hansa Birliği Evleri
Balık Marketi kentteki en keyifli yerlerden biri diğeri ise her türlü deniz ürününün kolayca bulunabildiği pazardaki restoranlarda yemek yemek, fırsatı kaçırmayıp bizde güzel bir yemek yedik.
Kentte birçok festival organizasyonu düzenleniyor. Nisan ayında Bergen müzik festivali, Ekim ayının ilk haftasında Bergen Uluslararası Film festivali (BIFF), Haziranın ilk haftası Bergen Reggae Festivali (BRF), 17 Mayıs Anayasa Günü Festivali, Mayıs sonu Haziran başı Bergen Uluslararası Festivali (Festpillene), 1-15 Haziran Kuzey Avrupanın en uzun jazz festivali Nattjazz’dir.
Fiskegotek Fish Market - Balık Pazarı
Balık marketteki akşam yemeği menümüz
Bergen Balık pazarı ülkenin en çok turist çeken yerlerinden, her türlü deniz ürününü bulabilirsiniz, tezgahlardan seçtiğiniz ürünleri bitişikteki restoranlarda pişirtip yiyebileceğiniz otantik bir mekan. 1200 yılından beri Bergen’li balıkçı ve tüccarların toplanma alanı olan mekan günümüzde restoran ve balık tezgahlarının bir arada olduğu özel bir yer. Akşam yemeğini yedikten sonra Bergen'de konaklamaktan vazgeçtik, havayı açık ve güneşli bulmuşken yarın Trolltunga yürüyüşünü yapmak istiyoruz gece Tyssedal’da kalacağız.

Bergen - Tyssedal arası yol manzaraları
Bergen'den çıkıp E39 karayolunda Ernik/Arna yönünde devam ettik, Srfjord kıyısına paralel Haga'ya kadar ilerledik Haga'yı geçince Northeimsund'a kadar dağlarda yol aldık, Northeimsund-Torvikbygd feribot iskelesi arasında ise Hardangerfjord kıyısına paralel gittik. Buradan Hardangerfjord'un karşı kıyısına Jondal'a geçtik. Artık güneş ufukta kaybolmaya yaklaştı güneşin batışı muhteşem bir renk armonisi yaratıyor, gökyüzünde maviden turuncuya kadar her rengi görmek mümkün, sık sık durup fotoğraf çektik. Sonunda Tyssedal'a vardık, konaklama yerimiz Slottet Apartmens'ta apart bir daire, yerleşip akşam yemeğini yedikten sonra yarınki uzun yürüyüş için dinlenmeye çekildik.
Comments