top of page

2022-Arabayla İzmit-Fransa 2.Bölüm

  • Yazarın fotoğrafı: Derya Bilgiç
    Derya Bilgiç
  • 22 Şub
  • 43 dakikada okunur

Antik Roma Tiyatrosu (shutterstock)


Orange'da ki evimiz

Orange'da Antik Roma tiyatrosunun yakınında "6 Rue Gabriel Boissy 84100" adresinde konakladık. Binanın ismi  A deux pas du Théatre bina eski fakat dairenin iç mekanları yenilenmiş. Ev sahibi yaşlı bir kadın, İngilizce ve internet kullanmayı bilmediğinden rezervasyonumuzdan haberi yoktu oğlu sayesinde derdimizi anlattık ve anahtarı aldık. Ev tarihi merkezin göbeğinde, her yer yürüyerek gidebiliyoruz. Evin yakınında 18.00-09.00 arası ücretsiz açık otopark bulduk. Akşam yemeği için marketten alış veriş yapıp yemeği yedik ve şehir turuna çıktık. Avrupa’nın en iyi korunmuş Roma tiyatrolarından birinin arka sokağındayız, dolaşırken Parc Gasparin'de bir okul öğrencilerinin düzenlediği müzik gösterisini izleyip eve döndük.   

Orange tarihi merkez antik tiyatro ve çevredeki sokaklar


7.Gün 17/07/2022 Orange-Avignon-Orange 65 km 1 saat 

Orange-Avignon-Orange rotası

Papalık Sarayı terasından Avignon ve Saint Beneze Köprüsü (https://www.travelrealfrance.com/en/tour/avignon)


Sabah erkenden Avignon'a geldik, hava bunaltıcı derecede sıcak, arabayı surların dışında Avenue de la Folie üzerinde Saint Veran Mezarlığı girişindeki Saint Jean Permis otoparkına bıraktık. Limbert Bulvarı üzerindeki Sainte Lazarus kapısından sur içindeki dar sokaklara girdik, festival nedeniyle şehir çok kalabalık, her yer ana baba günü, sokaklar gösteri yapan, oyunlarını tanıtan tiyatrocular, sokak müzisyenleri, maharetli sihirbazlar ve pandomim sanatçıları ile dolu, kalabalık o kadar fazla ki yollarda yürümek neredeyse imkansız.

Avignon yürüyüş rotası 

Avignon surları, Papalık Meydanı ve sokaklar

Çok hoş bir duvar resmi

Festival zamanı Avignon Sokakları


Papalık Sarayına doğru Rue Bourguet üzerinde yürümeye başladık, iki adımda bir amatör sanatçılar gösteri programlarını anlatan broşürler tutuşturuyor elimize, o kadar çok etkinlik var ki hepsini takip etmek mümkün değil, festival için gelmek ve zevkinize uygun olanları seçmek gerekiyor.  

Avignon; Rhone nehri kıyısında tarihi dokusunu çok iyi koruyabilmiş, Avrupa'nın en uzun ve iyi korunmuş surlarının bulunduğu bir orta çağ şehri, merkez dışındaki kırsalda lavanta tarlaları dolu. Provence bölgesinin en önemli şehirlerinden birisi, geçmişi M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanıyor. M.Ö. 50'li yıllarda Roma hakimiyetine girmiş ve önemli eserler bırakmışlar, tarih boyunca Arles, Napoli Krallığı, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu tarafından işgal edilmiş. 1309-1378 yılları arasında yedi Papa Avignon'da ikamet etmiş, 1348 yılında Papa VI.Clemens şehri Napoli Kralı I.Joanna'dan satın almış, 1378-1417 yılları Hristiyan dünyasında “Büyük Bölünme” (Katolik Bölünmesi-Great Schim) olarak anılıyor, bu dönemdeki Papalar “Anti Papalar” olarak isimlendirilmiş. Anti Papalar sürecinde ve sonrasında önemli imar hareketleri olmuş, Papalık Sarayı başta olmak üzere birçok yeni bina yapılıp eski binalar yenilenmiş, şehir özgün dokusunu koruyarak günümüze kadar gelebilmiş ve 1995 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine alınmış.

Avignon surları; Avrupa'nın en iyi korunmuş orta çağ surları olarak biliniyor. 14.yy'da 15 yılda inşa edilen 4300 metre uzunluğundaki surlarda 35 büyük kule ve 50 küçük kule bulunuyor. Tarihi bölgeye surların çeşitli yerlerinde açılmış 14 ayrı kapıdan giriliyor. Tarihi dokusu o kadar iyi korunmuş ki sokaklarına daldığınızda kendinizi orta çağda hissediyorsunuz, sokaklar labirent gibi ve çok dar, hele gece karanlığında dolaşırsanız kolayca yön duygunuzu yitirip kayboluyorsunuz, sokak aralarında antikacılar, plakçılar, sahaflar, sanat galerileri gibi ilgi çekici dükkanlar var. Papalık Sarayı ve önündeki meydan şehre hakim bir tepe üzerine yerleşmiş, Rhone Nehrini ve yarısı yıkılmış Saint Benezet Köprüsüne tepeden bakıyor ve kentin silüetini oluşturuyor.


Papalık Sarayı (Palais de Pape) ve Papalık Meydanı (Place du Palais)


Avignon Katedrali (Cathedrale Notre Dame des Doms); İlk yapı 1111 yılında inşa edilmiş ancak Papalık Avignon’a taşınınca genişletilerek önüne "Our Lady of All Power" heykeli yapılmış. Çeşitli dönemlerde yapılan ekler nedeniyle geç Gotik, Barok ve Romanesk izler taşıyor. Gün batımında görünümü harika oluyor.


"Amazonia" Sergisi Sebastiao Salgado

Papalık Sarayı iç mekanlar

Papalık Sarayın salonları, sergiler ve satış mağazası


Avignon Katedrali (Cathedrale Notre Dame des Doms) ; İlk yapı 1111 yılında inşa edilmiş ancak Papalık buraya taşınınca genişletilmiş ve önüne "Our Lady of All Power" heykeli yapılmış. Çeşitli dönemlerde yapılan ekler nedeniyle geç Gotik, Barok ve Romanesk izler taşır. Önceki gidişimizde gün batımında görünümüne rastlamıştık, nefis bir manzaraydı.

Avignon Katedrali

 

Jarden des Doms; Katedralin yanında, Petit Palace müzesinin arkasındaki tepede İngiliz stilinde düzenlenmiş bahçe. Terasından Saint Beneze Köprüsü ve Rhone nehri manzarası çok güzel.

Place de Horlage; Papalık Meydanından başlar, kuzey-güney doğrultusunda Rue de la Republic üzerinde yer alır, kentin en hareketli noktasıdır. Meydan çevresinde Opera binası, Belediye binası, oteller ve restoranlar bulunuyor.

Petit Palais Müzesi; Papalık Sarayında bulunan eserlerin sergilendiği müze binası, 1318-1320 yılları arasında inşa edilmiş. 1910 yılında koruma statüsüne alınmış olan yapı 1976 yılında Ortaçağ eserlerinin sergilendiği çok zengin bir müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmış. Müzede 397 adet tablo ve 600'e yakın heykel bulunuyor. Bu eserler arasında Sandro Boticelli (Çocuklu Madonna eseri), Vittore Carpaccio, Taddeo ve Agnola Gaddio, Bernardino Fungai gibi ressamların tabloları ile çok sayıda Ortaçağ sanatçısına ait heykeller bulunuyor.


Place de Horlage ve Petit Palais Müzesi


Pont Saint Benezet (Avignon Köprüsü); Rhone Nehri üzerinde, Avignon ile Villeneuve les Avignon arasındaki köprü 1177-1185 yılları arasında inşa edilmiş, bu köprü 40 yıl sonra VIII. Lois zamanında yıkılmış, yerine 22 kemerli yeni bir köprü inşa edilmiş. Rhone Nehri'de yaşanan sellerde köprünün bir kısmı hasar görmüş ve yıkılmış, onarım masrafları çok fazla olduğu için bir daha onarılamamış ve günümüzdeki gibi yarısı yıkık kalmış. Köprü Fransız çocuk şarkısı “Sur le Pont D’Avignon”’a ilham kaynağı olmuştur.   

Avignon Köprüsü (Pont Saint Beneze) arkada Jarden de Domes (foto, wikiwand.com)


Avignon festivali (Festival d'Avignon); Jean Vilar tarafından 1947 yılında başlatılmış, Fransa'nın en eski festivallerinden birisi, Temmuz ayı boyunca devam eden etkinliğe sayısız tiyatro, müzisyen ve dans grubu katılıyor. 2022 yılında 76. Yılını kutlanmış, 7 Temmuzda başlayıp 22 Temmuzda sona eriyor. 2022 yılında 50’si Fransız sanatçılar tarafından olmak üzere toplam 300 performans ve 400 etkinlik düzenleniyor, şehirde 20'den fazla gösteri mekanı hazırlanmış, 110.000 ücretli bilet satılmış ve ücretsiz etkinliklere 30.000 kişi katılmış. 

Le Halle de Avignon; Provence mutfağını deneyimlemek isteyenler için bulunmaz bir yer. Sabah saatlerinde gidilirse yerel ürünlerin en tazeleri bulunabilir.

Avignon şehrine ait çok ilginç efsaneler bunlardan birkaç tanesini etmek istiyorum,

-Papalık Sarayındaki Hayalet (La Phantome du Palais des Papes); Efsaneye göre Papalar döneminde nöbetçi muhafız saray duvarlarında bir gölge görür, bu gölgenin eski bir Papa’nın ruhuna ait olduğuna inanılır, sonrasında Sarayda gizemli ayak sesleri, fısıltılar ve ışıklar görüldüğüne dair söylenceler ardı arkası kesilmez.

-Aziz Benezet ve Avignon Köprüsü (Pont Saint Benezet); 12.yy’da genç çoban Benezet Tanrı tarafından Avignon’a köprü yapmakla görevlendirildiğini söyler, şehir halkı ona inanmayarak dalga geçerler, genç çoban çok büyük bir kayayı kaldırarak Rhone Nehrinin ortasına koyar, olayı gören insanlar ona yardım etmeye başlarlar ve çoban Benezet’i aziz ilan ederler, köprünün ortasında da bir şapel yapılır.

-Kara Leydi’nin Laneti (La Dame Noire d’Avignon); Orta çağda Avignon’lu bir kadın cadılıkla suçlanarak yakılır, kadın yakılmadan önce kendisine iftira atanların ve şehir halkının lanetleneceğini ve uzun yıllar boyunca şehrin savaşlar ve felaketler içinde yaşayacağını söyler, bu lanetten sonra kentin başı beladan kurtulmaz salgın hastalıklar, veba, savaşlar ve kıtlık musallat olur. Şehrin sokaklarında Kara Leydi’nin hayaletinin dolaştığı söylentileri yayılır.

-Avignon’un Şeytan Aynası (Le Miroir du Diable); 1700’lü yıllarda Avignon’lu bir kuyumcu kusursuz bir ayna yapar, ancak ayna lanetlidir ve sahibinin ruhunu ele geçirir, aynaya bakanlar delirir, kabuslar görüp intihar ederler, sonunda halk lanetli aynayı Rhone nehrinin sularına atar ve bir daha da kimse aynayı bulamaz. Ancak yörede yaşayanlar bazı geceler nehirden çıkan aynayı gördüklerini iddia ederler. Kısacası Avignon gecelerinde siz siz olun çok dikkatli davranın! 


Avignon festivali 2022-2023 ve 2024 yılı afişleri


Temmuz sıcağı dayanılmaz hal aldı termometre 42 dereceyi gösteriyor, kalabalık sokaklarda yürümek işkence halini alınca, Orange'a döndük. Barselona’ya doğru gitmeyi düşünürken vazgeçip daha serin bölgelere kuzeye Bordeaux'ya doğru çıkacağız.  


8.Gün 18/07/2022 Orange-Beziers-Bordeaux 572 km 6 saat 


Orange, Beziers, Bordeaux rotası


Erken kalkıp Bordeaux'ya doğru yola çıktık, A9 üzerinden Montpelier'e inip Akdeniz'e paralel ilerleyeceğiz, Beziers'e de küçük bir tur atıp, öğle yemeği molasından sonra kuzey batıya dönerek Toulouse üzerinden Bordeaux'ya ulaşmayı hedefliyoruz. 572 km'lik yolculuğun 6 saat süreceğini düşünüyoruz.

Yol boyunca arabanın kliması ile dışarıdaki sıcağı hissetmedik, Beziers'de arabadan inince yakıcı bir sıcak yüzümüze vurdu.


Beziers Sokakları

Pont Vieux

Orb Nehri üzerinde Pont Vieux ve Pont Neuf Köprüleri


Beziers; Fransa'nın güneyinde Occitanie bölgesinde Orb nehri kıyısına yerleşmiş 80.000 nüfuslu kadim bir Cathar şehri. M.Ö. 36 yılında Romalılar tarafından kurulmuş, şarap ticareti ile ün yapan ve zenginleşmiş, şehrin Papalık tarafından sapkın olarak nitelendirilen ama aslında eski bir Hristiyanlık tarikatı olan Cathar inancının etkisinde olması Papalığın dikkatini çekmiş. Beziers çevresindeki Narbonne, Toulouse, Perpignan ve Carcasone şehirleri ile birlikte  Catharların yoğun bulunduğu bir bölgeymiş, bölgedeki insanlar bilime ve sanata önem veren yüksek bir uygarlık yaratmışlar, 1209 yılında Papa II.Inocentius Katolik inancını dışlayan tüm Catharların öldürülmesi talimatını vermiş. 22 Temmuz 1209'daki haçlı seferi sırasında Beziers'de yaklaşık 15.000 kişi kadın, yaşlı, çocuk demeden bir gecede katledilmiş. Seferi Papalık temsilcisi yönetmiş ve katliam emrini vermiş, Saint Nazare Kilisesi'ne sığınan Katharlarla birlikte kiliseye içinde bulunan katolikler de yakılmış. Papalık temsilcisinin emrindeki askerler; "Halkın arasında Katolik Hristiyanların da bulunduğunu söyleyip ne yapalım dediklerinde temsilcinin verdiği yanıt insanlık tarihine kara bir leke olarak yazılmıştır. Papalık yetkilisi askerlere "Hepsini öldürün Tanrı kendi kullarını ve günahkarları öteki dünyada ayırır." demiş ve herkes kılıçtan geçirilmiş.


Pont Vieux ve Saint nazare Katedrali


Orb nehri kıyısında Jardin Emile Ain kıyısından Saint Nazaire Katedrali ve Pont Vieux Köprüsü görüntüsü çok etkileyicidir.  


Orb nehri kıyısında yemek molası


Beziers'de Pont Vieux ve Pont Neuf arasında Jardin Emile Ain kıyısında ağaçların altında öğle yemeği yedik. Narbonne'dan kuzey batıya yönelip 4.5 saat sonra 73 Rue de Marseille 33000 adresinde konaklama yerine vardık.


Rue de Marseilles ve mavi bina kaldığımız yer IKO Bordeaux Apartment

Rue de Marseilles, IKO ve çevresindeki sokaklar


Hava dehşet sıcak, zorlukla nefes alıyoruz, o kadar sıcak ki gökyüzünde turuncu bir renk hakim, hiç kimse dışarı çıkmak istemediğinden yemeği evde yemeye karar verdik, Dide ile marketten alışveriş yapıp döndük. Yemek sonrası Didem ve Defne yorgun olduklarından dışarı çıkmak istemediler. Dide ile birlikte uzaklıktaki tarihi merkeze doğru yürüyüşe çıktık, sarı ışıklar altında aydınlatılmış Bordeaux sokaklarında Saint Michel Bazilikasına kadar 1,5 saat yürüyüp eve döndük.


Yürüyüş rotamız

Bordeaux sokakları, Meynard Meydanı ve Porte Dijoux

Saint Michel Bazilikası, Place Canteloup, Place Meynard


Bordeaux; Aquitaine bölgesinde şarapları, zengin mutfağı, denizciliği ile ünlü 250.000 nüfuslu bir şehir. Bölgeye ilk defa M.Ö. 3.yy'da Galyalılar gelmiş ve şehir onlar tarafından kurulmuş, sonrasında Romalılar, Franklar, Normanlar, İngilizler ve Fransızlar hüküm sürmüş ve her dönem zenginliği ile ün salmış. İlk çağlardan beri şarapları ile ünlenen Bordeaux Yüzyıl savaşları sırasında önemli ölçüde üretim ve gelir kaybı yaşamış, Castillon savaşından sonra tekrar Fransız egemenliğine girmiş, şarap üretimi önemli ölçüde artış göstermiş. Garonne nehri kıyısına konumlanmış Bordeaux kölelik döneminde en önemli köle ticaret limanlarından biri olmuş ve çok zenginleşmiş. Birinci Dünya savaşı sırasında Almanlar Paris'i tehdit edince hükümet merkezi Bordeaux'ya taşınmış, İkinci Dünya savaşı sırasında Nazi işgalini yaşamış ve önemli karargahlarından biri olarak kullanılmış, bu dönemde şehirde yaşayan çok sayıda Yahudi toplama kamplarına gönderilmiş.

Günümüzde Fransa'nın en önemli ticaret limanlarından biri olan kentten Şarap, Konyak, Cam ve dokuma ürünleri ile daha birçok malın ihracatı yapılıyor. Dört büyük üniversitenin bulunduğu şehirde 100.000'e yakın öğrenci eğitim görüyor.   

Bordeaux kelimesi Ay Limanı anlamına geliyormuş, 2007 yılından beri UNESCO Dünya Mirası listesinde olan kentin şehir planları da ay biçiminde gelişmiş. Meydanları, tarihi binaları, limanı ve müzeleriyle gereken çok güzel bir şehir.   


Place de la Comedia ve Bordeaux opera binası


9.Gün 19/07/2022 Bordeaux-Cognac 121 km 2 saat 


Günün Rotası


Sabah arabayı merkezde yol üstü otoparkına bırakıp dolaşmaya başladık. Bordeaux’ya ikinci gelişim 2017 yılında uğradığım Rue de la porte Dijeaux ile Rue Vital Carles köşesindeki kitapçı Librairie Mollat'a yine kızlar kitapçılarda kendilerini kaybettiler, çok sevdikleri bir kaç kitabı da aldılar.  

Place de la Comedia ve Theatro Comedia; Meydandaki Opera binasında birçok ünlü eser sahnelenmiş, çevresindeki ara sokaklarda çok sayıda bar ve kafe bulunuyor. Paris’teki Opera Garnie'nin bir prototipi olan Büyük tiyatro binası mimar Victor Lois tarafından 1703-1800 yılları arasında inşa edilmiş, devrim öncesi Fransa'daki en büyük tiyatro binası olup ardıllarına model olmuş bina Neoklasik mimari tarzındadır.

Aux Girondine Anıtı; Fransız ihtilalindeki Girondistler grubu anısına dikilmiştir. 1894-1902 yılları arasında yapılmış ve yüksekliği 54 metredir. Anıtın alt kısmında çeşme bulunuyor.

Quais de Bourdeaux; Garonne nehri kıyısında etrafı 18.yy'dan kalma neo-klasik yapılarla dolu liman Unesco Dünya Mirası içinde kalan bölgedir. Turistlerin en çok ilgi gösterdiği, yürüyüş yolları ve bisiklet gezisi için ideal yerlerden biridir.

Büyük Çan (La Grosse Cloche); Çan 13.yy'da inşa edilmiş şehrin giriş kapılarından birinin kulesine 15.yy'da asılmıştır. 7750 kg ağırlığında olan çan Bastille gibi özel günler dışında çalınmıyormuş. Şehrin en bilinen ve görülmesi gereken yerlerinden birisidir.

Cailhau Kapısı (Porte Cailhau); 1495 yılında Kral V.III Caharles'ın Fornova zaferi şerefine inşa edilmiş şehrin ana giriş kapılarından biridir. Gotik ve Rönesans tarzı bir mimariye sahip olup en çok fotoğrafı çekilen turistik noktalardan biridir.


Quais de Bordeaux

Saint Andre Katedrali, Galeries la Fayette ve çevresi

Place de La Bourse


Place De La Bourse; Kentin ikonik noktalarından biridir. 1730-1775 yılları arasında Mimar Ange Jacques Gabriel tarafından tasarlanmıştır. Garonne nehrine bakan U biçimli borsa binalarının önünde 3450 m2 alana sahip meydanda dünyanın en büyük ayna havuzu bulunmaktadır, özellikle soğuk gecelerde binaların yansıması havuzun üzerine düştüğünde müthiş bir görüntü oluşuyor. Binanın güney kanadı “Musee National Des Douanes” olarak kullanılıyor.

Saint Michele Bazilikası; 14.yy'da yapımına başlanan, 16.yy'da tamamlanabilen (Flamboyant Gotic) Geç Gotik tarzda inşa edilmiş Unesco Dünya Mirası listesine alınmış bir yapıdır. 1940 yılındaki bombardımanda cam vitraylar büyük zarar görmüştür. 15.yy'da inşa edilen çan kulesi 114m yüksekliğindedir. Kilisenin mezar odasında bulunan 60 adet mumya 1979 yılına kadar halka açık sergileniyormuş. Kilise önündeki meydanda pazar günleri açık pazar kuruluyor. 

Place Des Quinconces; Yüzünü Garonne nehrine dönerek kucağını açmış bir konumdadır. Avrupa'nın en büyük meydanlarından biridir. 1816 yılında düzenlenmiş, 25,6 ha büyüklüğündeki meydanın batı köşesinde Girondines'ler anıtı da yer alıyor.


Place de la bourse

Three Graces çeşmesi, Tarihi yelkenli, Pey Berland Kulesi ve Porte Cailhau


Saint Andre Katedrali; Kayıtlarda 814 yılında Karolenj döneminde inşa edildiği görülüyor. İlk yapıldığı zamanlarda Romanesk tarzda olan kilise sonraki yıllarda yapılan müdahaleler ile değişim geçirmiş ve Gotik tarza evrilmiştir (14-15.yy) Fransız Devrimi sırasında ciddi tahribat yaşanmış, bazı mobilyaları kaldırılmış, bir süre de ahır olarak kullanılmış, 1793 yılından sonra ise kamulaştırılarak tekrar kiliseye çevrilmiş, özellikle taş işçiliğinin kalitesi ile öne çıkıyor.

Place De La Victorie; Avrupa'nın en uzun alışveriş caddelerinden biridir. Genellikle Üniversite öğrencilerinin takıldığı bar, kafe, pub ve restoranlar bulunuyor.

Pierre Bölgesi ve Pierre Köprüsü (Pont de Pierre); Kentin önemli eğlence mekanlarından biridir, çok şık kafeler, restoran ve publar bulunuyor, 1819 yılında yapılan 487m uzunluk 19m genişliğinde taş köprüdür.


Pierre Köprüsü (Pont de Pierre)


Şarabın ve üzümün şehri Bordeaux’da her yıl Haziran ayında şarap festivali düzenleniyor. Bölge göz alabildiğine üzüm bağları ile çevrili. Garonne Nehri ile yat limanı arasında kıyı boyunca uzanan Bacalan Bulvarı şarap severler ve şarap kültürünü merak edenler için ziyaret edilmesi gereken en önemli yerlerden biridir. "La Cite Du Vin" yani Şarap Şehri olarak da bilinen Bordeaux'daki şarap karafına benzer mimari tasarıma sahip müze içinde şarap ve şarapçılığın tarihine ilişkin ilginç bilgiler bulabilir birçok ünlü markanın şarap tadımlarına katılabilirsiniz.

Bordeaux Şarap bölgeleri

Bacalan Bulvarı üzerinden "La Cite du Vin" Şarap Müzesi

Bordeaux şarap müzesi


La Cite Du Vin (Şarap Müzesi): XTU mimarları Anouk Legendre ve Nicolas Desmazieres tarafından tasarlanan 13.350 m2 alana sahip, 10 katlı olarak inşa edilmiş ve yüksekliği 55 metre. Müzenin çatı terası Garonne nehri ve şehir manzarasına sahip, içinde 20 farklı tematik bölüm var, çeşitli üzüm türleri, yetiştirme yöntemleri, şarap çeşitleri, üretim süreçlerine kadar birçok konu işleniyor. İçerisinde restoran ve kafe ile satış mağazaları da bulunuyor.

Bordoeaux çevresinde Chateau Pape Clement, Chateau Luchey-Halde, Chateau Haut Brion, The Naked Vigneron, Chateau Haut Marbuzet-Henri Duboscq, Chateau Les Carmes Haut Brion, Moon Harbour, Chateau Canon la Gaffelliere, Chateau Bauduc gibi çok sayıda üretim yeri var. Bordeaux’taki şarap mağazalarından en ünlülerinden biri “L'intendant”, spiral bir merdiveni ve duvarlarında çeşit çeşit şarap şişeleri bulunuyor. “Cave Art&Vin’s” ise 2 Pl. du Palais, 33000 adresindeki Cave Art&Vins, 60-62All de Tourny 33000 Bordeaux adresindeki Badie ve şarap tadımı da yapabileceğiniz Le Bar a Vin'i ise diğer önemli bir dükkan. Şarabın yanında kentin ünlü tatlısı, dışı karamelize edilmiş Canale'yi de denemeniz gerekir.

Bordeaux’ya kadar gitmişken Gaskonya bölgesi üzümlerinden yapılan bir Brendy olan Armagnac, üretildiği bölgenin adını alan içkinin ana ürünü Ugni Blanc üzümleri olmakla birlikte Folle Blanche, Colombard, Baco üzümleri de kullanılıyor. Fransa’da üretilen en eski Brendy olarak biliniyor, 15. yüzyıldan itibaren satılıyor. Kendi içinde Bas Armagnac, Armagnac Tenareze ve Haut Armagnac olarak 3 farklı bölge bulunuyor. Üzümlerin fermantasyonu ile elde edilen alkolün kolon sistem imbiklerde damıtılması ile kendine özel karakteri olan düşük %55-70 dereceli alkol elde ediliyor ve meşe fıçılarda yıllandırılarak satışa sunuluyor. Konyak ile aynı üretim sürecine sahiptir ve o da fıçılarda yaşlandırmasına bağlı olarak sınıflandırılır. VS(3yıldız)-en az 2 yıl, VSOP-en az 5 yıl, XO-en az 6 yıl, Hors d’age-en az 10 yıl. Etiket üzerindeki Vintage terimi aynı hasat üzümlerinden üretildiğini gösterir.

Öğleden sonra Bordeaux'dan ayrılıp bir sonraki durağımız olan Cognac'a doğru yola çıktık, iki saatlik bir yolumuz var.


Cognac yürüyüş rotası

Konakladığımız ev ve Rue de Marseilles

Neuf Köprüsü (Pont Neuf)

Charente Nehri ve Nilüferler


Bordeaux-Cognac arasındaki yol birbiri ardına üzüm bağlarının arasında gidilen  çok keyifli bir yol, özellikle yaz aylarında güneşin batışında araba sürmenin ayrı bir zevki var. Cognac'a yaklaştığımızda bağlar arasında dolanan traktörler tarlaları hasada hazırlıyordu güneş battı ve alaca karanlıkta şehre giriş yaptık. Rue De Bellefonds üzerinde, tarihi bir bina olan Maison De Ville’in bahçesindeki misafir evinde kalacağız, alt katta açık mutfak ve salon, üst katta ise yatak odası ve geniş bir banyo var. Cognac sakin ve huzur dolu bir şehir, kent merkezinde yürüyerek her yere ulaşılabiliyor. Ece ile market alışverişine çıktık, yolculuk sonrası yürüyüş çok iyi geldi biraz da keşif yaparak eve döndüğümüzde, hava kararmış ve şehrin ışıkları yanmıştı.


10.Gün 20/07/2022 Cognac-Dinan 417 km 4,5 saat 

Günün Rotası


Bugün Cognac merkezi ile çevredeki Konyak evlerini dolaşacağız. Eve çok yakın olan İngiliz stilinde düzenlenmiş Jarden Public’e geldik, halka açık bahçe içinde küçük bir amfitiyatro, süs havuzları, Sanat ve Tarih Müzesi ile Hotel de Ville bulunuyor. Eski adı Otard Le Grand olan otel Belediye tarafından satın alınmış, mimar Alfred Leroux konağı ve bahçeyi yeniden düzenlemiş, 1921 yılında Dupuy D'Angeac konağı satın alarak müzeye dönüştürmüş.


Charente Nehri ve Port de Cognac


Cognac; Fransa'nın Nouvelle-Aquitane bölgesinde Charente Nehrinin kıyısına yerleşmiş 20.000 nüfuslu bir yer. Şehir tuz tüccarları tarafından kurulmuş, 9.yy'dan önce adı pek bilinmiyormuş, yüzyıl savaşları boyunca sık sık taraf değiştirerek kendini korumaya çalışmış, 1526 yılında Cognac'ta doğan Fransa Kralı I.Francois tarafından Habsburg'lara karşı kurulan "Konyak Birliği"ne adını verdikten sonra şehrin ismi duyulmaya başlamış. 1790 yılında Fransa birliğine katılan şehrin en ünlü siması doğal olarak I.Francois, parklarda, sokaklarda kısaca her yerde onun adı var, kentin ana meydanına onun adı verilmiş ve meydandaki at üstündeki heykel de ona ait. Cognac’lı diğer ünlü isim ise Baron Otard, Charente nehri kıyısında kendi adıyla anılan şatosu da bulunan baronun ünvanı 14.Louis tarafından verilmiş. 1700'lü yıllarda kendi ismi ile anılan Cognac evini de kuran kişi de Baron Otard olmuş, Fransız ihtilalinde giyotinden kılpayı kurtulan Baron'un ailesi en eski Konyak üreticilerden biri.


Jarden Public

Sanat ve Tarih Müzesi "Mairie de Cognac"

    

Cognac’da 1700'lü yıllarda kurulmuş, o yıllardan beri hala üretimi sürdüren Martell, Hennessy, Camus, Remy Martin, Otard gibi ünlü markaların damıtım evleri, tanıtım ve satış ofisleri bulunuyor. En tanınmış markalardan Hennesy satış merkezi ve müzesi Charente nehri kıyısında Pont Neuf yakınında, Remy Martin, Martell ve Camus kent merkezinde, Courvasier, Cognac merkezine 15 km uzaklıkta Francoise Mitterand'ın doğduğu Jarnac kasabasında bulunuyor. Bunların dışında daha az bilinen Tessendier&Fills merkezde Rue Robert Daugas üzerinde, Braastad Jarnac’ta Quai ile Madame caddesi üzerinde bulunuyor. Satış ofislerinde ücretli olarak tadım yapabilir, dilediğiniz ürünleri satın alabilir, randevu almak kaydıyla damıtım evindeki tadım turlarına katılabilirsiniz, ücretler tadım yapılacak konyak kalitesine göre 20€ ile 70€ arasında değişiyor. Ayrıca şehir dışında bağlar arasındaki patika yollarda dolaşarak, birçok yerel üreticinin satış ve tadım yerleri var, birçoğunda ücretsiz tadım yapılıyor, konyak satın alınıyor hatta hediye bardak ve ekstra ikram yapılıyor. Ayrıca bölgede Bache Gabrielsen, Hine, Painturaud Freres, Marcadier Barbot, Raison Personelle, Brard-Blanchard, Croizet, Delamain, Frapin, Renault, gibi çok eski konyak evlerinin turları ve tadımlarını yapabilir satış yerlerinden ürünlerini alabilirsiniz.


Francoise I Meydanı (Place Francoise I)

Tarih Müzesi ve Claude Boucher Anıtı

Saint Leger Kilisesi (Eglise Saint Leger) ve çevresindeki sokaklar

 

Cognac dingin ve huzurlu bir ortaçağ kasabası, konyak üretimi sayesinde oldukça zengin bir yer.  Hayat suyu da denen Konyak Aristokrasinin de içkisi aynı zamanda, bölgedeki üzüm bağlarının arasındaki dar yollarda dolaşıp rastladığınız yerel konyak evlerine uğrayıp tadım yapmak ve sürpriz lezzetler keşfetmek, üretim sürecini izlemek ve konyak evi sahipleri ile keyifli sohbetler yapabilirsiniz.


Isaac Marion'un konyak üzerine söylediği sevdiğim bir sözünü de hatırlatmakdan geçmeyeceğim "Yaşlanmış konyağın tadı tarih gibidir, içinde iki kişinin olduğu daha yumuşak daha küçük bir dünyanın bir örneği gibi, ama okullarda öğretilen türden değil, savaşlarla, siyasetle, kültürel devrimle bezenmiş bir dünya"  

Cognac 6 ayrı üretim bölgesine ayrılıyor, her bölgenin üretiminde farklı notalar, farklı karakterler var bu bölgeler; Borderies, Grand Champagne, Petite Champagne, Fins Bois, Bons Bois, Bois Ordinaires'dir.

Şehirde Le Chai, Les Foudres, Chez Bianca, La Maison, La Courtine, La Poulpette gibi çok kaliteli restoranlar var.  

Şehir merkezindeki Martell, Hennesy, Remy Martin konyak evlerini dolaşmaya başladık. İlk olarak eve yakın olan Hennesy'deyiz.


Charente Nehri kıyısında yer alan Hennesy Fabrika satış merkezi

Hennesy Satış Merkezi


Jas Hennessy &Co.; İrlanda kökenli Jacobit bir subay olan Richard Hennessy tarafından 1765 yılında kurulmuş. Cognac bölgesindeki 4 büyük Konyak evinden birisi. 1813 yılında oğul James Hennessy firmanın adını Jas Hennessy&Co. olarak değiştirmiş, Master Blender olarak da Jean Filloux'u görevlendirmiş, 250 yıldır Filloux ailesi üyesi bu görevi yürütüyor bugünlerde 8.kuşak görev başında. Yıllık 102 milyon litrelik satışa sahip olan firma halen en büyük satıcı, mahzenlerinde 470.000'den fazla fıçı bulunuyor. Hennessy'nin çok özel ve sınırlı sayıda üretilen ve Filloux ailesi tarafından harmanlanan bazı serileri özel tasarım şişeler ve bardaklar eşliğinde satılıyor. Danimarkalı mimar Daniel Libeskind tarafından tasarlanan bir şişe Richard Hennessy özel tasarım bardaklar, Baccarat Kristalinden sürahi, özel tepsisi ve düdüğü eşliğinde 7000$ fiyat etiketiyle satılıyor. 2009 yılından beri sürdürdükleri güzel bir gelenekleri var, firma özel günleri ile yıldönümlerini Zhang Enli, Refik Anadol, Les Twins, Kaws ve Marc Newson gibi ünlü isimlerle iş birliği yaparak özel tasarım şişelerdeki koleksiyonlar olarak satışa sunuyor. Kokteyl ürünleri de geliştiren şirket Pure White, Hennessy Black ve Fine De Cognac gibi ürün gamına da sahip. Charente nehri kıyısında Pont Neuf'e çok yakın mesafede oldukça şık bir tanıtım-satış ofisleri var. Son derece zevkli dekore edilmiş mekanda gelenleri karşılayan bir görevli her türlü soruya yanıt verip ürünler hakkında tatmin edici bilgiler aktarıyor. Nehrin karşı kıyısında ise mahzenler ve tadım turuna katıldığınızda dolaşılan binalar var. Hennessy V.S, Privilége V.S.O.P, Hennessy X.O, Hennessy X.X.O, Hennessy Master Blender's selection, Hennessy Paradis, Richard Hennessy, James Hennessy, Hennessy Paradis Imperial, Hennessy 8, Hennessy Timeless, Hennessy Ellipse, Hennessy Black, Hennessy Pure White, Hennessy Classivm, Hennessy Fine de Cognac, firmanın satış raflarındaki ürünler.  


Satış merkezi giriş holü


Temmuz ayında Bluespassions Cognac ve La Fete Du Cognac festivaller şehirdeki en önemli etkinlikler. 2023 festival programında M.Mathhieu Chedid, Michael Jonasz, Buddy Guy, ve Chris Isaak katılımcı olarak görünüyor. Festival biletleri kişi başı 170€. Rue Dupuy üzerindeki Jardin Public köşesinde Tarih Müzesi ve yanında turizm ofisi bulunuyor, turizm ofisinde uygun fiyatla çok şık konyak bardakları ve çeşitli markaların konyaklarını bulabilir ve hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz. 


Martell Konyak evi ve satış merkezi

Martell tadım ve Satış Merkezi


Martell; İlk kurulan konyak evi. 1715 yılında Jean Martell tarafından kurulmuş, günümüzde Pernod Ricard çatısı altında üretim yapan en büyük 4 firmadan birisi, markanın en önemli ürünü 1912'de üretilen “Cordon Bleu”. Yıllık 1,5 milyon lt konyak üretimi yapıyor. Firmaya ait şehir merkezinde Rue de Dizedon üzerinde Tonnellerie Leroi isimli fıçı fabrikası da var, 1755 yılından beri üretim yapan firma başlarda Martell firmasının ihtiyacını üretirken sonraki yıllarda tüm konyak markalarına satış yapmaya başlamış, Tamamen el yapımı ve geleneksel yöntemlerle üretim yapılıyor. Konyak evi ve satış mağazası şehir merkezinde Paul Firina Martell Bulvarı üzerinde. Tadım turları randevu alınarak katılınıyor ve tadım yapılacak konyak kalitesine göre fiyatlanıyor, turlar gruplar halinde yapılıyor. Medaillon VSOP, Noblige Cognac, Cordon Bleu, XO, Chanteloup, Creation, Cohiba, L'or de Jean, Blue Swift gibi ürünleri mağazada satılıyor.   


Barda ücretli tadım yapılabiliyor


Konyak evi ve satış mağazası şehir merkezinde Paul Firina Martell Bulvarı üzerinde. Tadım turları randevu alınarak katılınıyor ve tadım yapılacak konyak kalitesine göre fiyatlanıyor, turlar gruplar halinde yapılıyor. Medaillon VSOP, Noblige Cognac, Cordon Bleu, XO, Chanteloup, Creation, Cohiba, L'or de Jean, Blue Swift gibi ürünleri mağazada satılıyor. 


Remy Martin satış ve tadım merkezi

 

Remy Martin; 1724 yılında kurulmuş, satış ofisi ve tanıtım merkezi Rue de Societe Vinicole üzerindeki tarihi binada bulunuyor, kurucusu Remy Martin Güneybatı Fransa'da Rouillac’da doğmuş, şarap tüccarı olarak işe başlamış sonrasında konyak işine girmiş, ölümünden sonra çocukları ve torunları üretime devam etmişler. Logosu yay burcunu temsil eden, Çin'de insan başlı at anlamına gelen “Sagittarius”.

Camus; Şarap üreticisi olan Jean Baptiste Camus tarafından 1863 yılında kurulmuş günümüzde ailenin 5. kuşak üyesi Cyril Camus tarafından yönetiliyor, sektördeki son aile şirketi aynı zamanda bölgedeki en büyük üzüm bağlarının da sahibi, üretimde Folle Blanch üzümlerini kullanıyor ve en büyük 5. Konyak üreticisi. Çar II.Nikola döneminde sarayın resmi konyağı olmuş, şirket her yıl 140 ülkeye 3 milyon şişe satış yapıyor.


Le Git Cognac ve Chato Plessis Camus ailesinin doğduğu yerler

 

Courvoisier; Paris yakınlarında Bercy kasabasının belediye başkanı olan Lois Gallois ile Jura kasabasından Emanuel Courvoisier'nin 1809 yılında ortaklıkları sonucu kurulmuş, zamanla 4. büyük konyak evi haline gelmiş. Kuruluşundan sonra iki yıl içinde Napoleon Bonapart'ın gözüne giren içkilerden biri olmuş. Bonaprte St.Helena adasına sürgüne giderken yanında çok sevdiği Courvoisier fıçılarından götürmüş, gemisinin adını da "Napoleon'un Konyağı" olarak değiştirmiş. Başlangıçta Bercy kasabasında olan üretim yeri, 1828 yılında yöneticiler Felix Courvoisier ve Julies Gallois ürettikleri konyağı daha kaliteli hale getirmek için üretim yeri ve merkez, Cognac'daki Jarnac komünündeki yerine taşımışlar. 1869 yılında Bonapart'ın yeğeni imparator III. Napoleon'da aynı markayı tercih edince artık yıllanmış konyakların ismi Napoleon olarak kalmış. 1909 yılında şirket Simon ailesine geçince, aile şişelerin etiketlerine Napoleon silüeti koyma izni almış ve Napoleon adı VSOP ve XO arasında bir konyak sınıfı olarak anılmaya başlanmış.


Jarnac'taki Courvasier üretim ve satış merkezi (Crédit photo : Archives Anne Lacaud)


Baron Otard Cognac; Geçmişi 1795 yılına kadar uzanan konyak evinin kurucusu İskoç Baron James Otard'ın torunu Jean Baptiste Antoine Otard' a dayanır. İngiltere'den sürgünden dönen Antoine şarap üreticisi bir ailenin oğludur, sürgünde kendi konyağını geliştirir ve yanında getirir. Cognac'a döndüğünde yıkılması düşünülen şatoyu satın alarak kurtarır. Charente nehri kıyısında taştan yapılmış, uygun nemli ortam sağlayan mahzenlerde Maison Otard şirketinin kurarak kendi konyağını üretmiiş. Günümüzde Pont Neuf'in yanında Otard şatosu mahzenlerinde Baron Otard Cognac markası ile üretime devam ediyor, şato ve mahzenleri, 1-6 kişilik gruplar halinde 35€ karşılığında gezilebiliyor.  


Baron Otard Cognac merkezi Chateau de Cognac (foto;https://www.abcsalles.com/lieu/chateau-royal-de-cognac)


Büyük üreticileri ve satış ofislerini dolaştıktan sonra Dinan'a doğru yola çıktık. Şehirden çıkmak üzereyken Rte de Chez Gaillard üzerinde “Domain du Puits Faucon” isimli yerel bir konyak üreticisinin tabelasını görünce hemen o yöne saptık, ana yola 5 dk. mesafede üzüm bağları arasında eski taş binalar ve taş duvarlar arasında parmaklıklı demir bir kapının önüne geldik, zile basarak içerdeki yetkilileri çağırıyorsunuz ve gelip alıyorlar. Küçük ölçekli üretim yapan bu tip yerel üreticilerde fiyatlar daha uygun, kaliteli konyakları para ödemeden tadım yaparak satın alabiliyorsunuz. Bölgedeki yerel üreticileri gezebilmek için bir hafta ayırmak gerekiyor. Çevredeki bağları arasındaki dar yollarda dolaşıp gezmek gerekiyor. Domain du Puits gezdiğim üçüncü yerel üretici ve çok iyi henüz kötü çıkan da olmadı, uygun fiyata üç şişe konyak aldık, iki küçük tadım kadehini de hediye olarak verdiler.  


Konyak evi Pineau Cognac Vins de Pays

Dinan Viyadüğü ve Rance Nehri

Cognac bölgesindeki evlerin, duvarların ve çatıların rengi siyaha dönüşür bölgeyi bilmeyenler bunu bakımsızlıktan olduğunu düşünebilir ancak taşların ve kiremitlerin siyaha dönüşmesi, içeride değerli bir “eau-de-vie”’nin yani yaşlandırılmış konyak saklandığının işaretidir. Bağların yakınındaki gizli bölgelerde meşe ağaçları, gürgenler, fındık ağaçları ve ıhlamurlar bulunur. Kış geldiğinde, insanlar köpekleri ile birlikte bu gizli bölgeleri dikkatle dolaşarak, yılbaşı sofralarına özel bir tat katan siyah bir mantarı, yani trüf mantarını toplarlar. Cognac bölgesinin taşlarını ve çatılarını siyaha boyayan Torula Compniacensis mantarı ile toprağın altında yetişen Tuber Melanosporum (kara trüf) arasındaki benzerlik, doğanın ve zamanın ortaklaşa yazdığı büyüleyici bir hikâyeyi anlatır.

Kışın sonunda tamamlanan damıtma işleminin ardından, “eau-de-vie” meşe fıçılara konur ve uzun yıllar boyunca mahzenlerin karanlığında olgunlaşır. Fıçılar hem sızdırmaz hem de gözenekli yapıları sayesinde içlerindeki içkiyle ince bir etkileşime girer, bu süreç, zaman içinde konyakların alkol derecesinin ve hacminin azalmasını sağlarken, onların karmaşık aromalarının ortaya çıkmasına da yardımcı olur. Bu doğal buharlaşmaya "meleklerin payı" deniyor, ancak Cognac bölgesinin melekleri oldukça keyfine düşkün olabilir, çünkü her yıl 20 milyondan fazla şişeye denk gelen miktarda konyak buharlaşarak göğe karışır. Mahzenlerden yayılan bu alkol buharları, Torula Compniacensis adı verilen mikroskobik bir mantarı besler. İşte bu mantar, taşlara ve kiremitlere karakteristik siyah rengini verir. Böylece, duvarlardaki siyah lekeler, dışarıdan bakıldığında, içeride zamanla değer kazanan bir hazinenin saklandığını fısıldar.

Cognac’da anlatılan ilginç efsaneler var birkaçını anlatma istiyorum.

-Charente Nehrinin Uyuyan Ejderhası (Dragon Endormi du Fleuve Charente); Rivayete göre nehrin derinliklerinde şehrin koruyucu ruhu olan bir ejderha uyumaktadır, nehri sis bastığında ve sular kabardığında ejderhanın uyandığına inanılır.

- Cognac’ın Hayalet Damıtıcısı (L'Alambic Fantôme du Cognac); 18. yüzyılda, Cognac’ta yaşayan Jean Lemaire adında ünlü bir damıtıcı varmış, bir gece aniden ortadan kaybolmuş geride üretimi yarım kalmış bir Cognac bırakmış, çırakları, üretime devam ederken mahzende fısıltılar duyduklarını ve gölgelerin hareket ettiğini anlatıyorlarmış, bugün bile, bazı eski Cognac mahzenlerinde soğuk esintiler hissedildiği ve ışıkların kendi kendine yanıp söndüğü söylenir ve üreticileri, mükemmel bir konyak üretildiğinde, bunun Jean Lemaire’in ruhu tarafından kutsandığına inanır.

- Siyah Melek ve Cognac’ın Kayıp Tarifi (L'Ange Noir et la recette perdue du Cognac); Efsaneye göre, bir zamanlar Cognac şehrinde "Siyah Melek" olarak bilinen bir kadın yaşarmış, bu kadın, kusursuz bir Cognac tarifi keşfetmiş ancak tarifi kimseyle paylaşmamış, bir gece, gizemli bir şekilde kaybolmuş ve tarifi de onunla birlikte yok olmuş, günümüzde bazı mahzen ustalarının eski Cognac fıçılarında kayıp tarifin izlerini aradıklarını söylerler.

Charente'den Bretagna'ya kuzeye doğru çıkıyoruz, hava artık daha serin, en azından 30 derecenin altında, Nantes ve Rennes üzerinden yol alıp hava kararmadan Dinan'a vardık. Şehre Rance Nehri vadisinin üzerinden geçen Dinan viyadüğü üzerinden giriş yaptık. St.Catherine Kulesinin altından surlardan içeriye girip tarihi merkezde Saint Sauveur Bazilikasının önündeki meydana bakan pansiyonda konaklayacağız. Meydandaki açık otopark var, odamızın penceresinden arabayı görebiliyoruz park yeri akşamları ücretsiz.


St. Sauveur Meydanında kaldığımız pansiyon kırmızı kafenin yanındaki binanın çatı katı


11.Gün 21/07/2022 Dinan


Dinan; Temmuz sıcağında evde oturmuş televizyonda Tour de France'ı izlerken helikopter kamerasından, yemyeşil bir vadinin içinde akan nehrin üzerindeki viyadükten hızla geçen bisikletlileri gördüğümde gitmem gereken yerlerden biri olarak not ettiğim orta çağ kasabasına ilk olarak 2018 yılında Nordkapp turu dönüşünde uğramış kısa bir tur yapmış ve tekrar gelmek üzere ayrılmıştım. Fransa'nın en şirin ve bozulmamış orta çağ kasabalarından birisi, nüfusu 15.000 civarında, iyi korunmuş şehir dokusu, geleneksel mimariyi yansıtan taş ve ahşap evleri, 14.yy'dan kalma kalesi, merkezdeki Bazilikası, ilginç dükkanları, mistik sokakları ile çok güzel bir yer. Bu gezimizde Dinan'a 2 gece ayırdık doya doya dolaşacağız. 


Dinan Yürüyüş Rotamız

Dinan şehir haritası

Rance Nehri vadisine bakan bir yamaç üzerine 12.yy'da kurulmuş kale içine yerleşmiş otantik kasaba Orta çağ ruhunu hissetmek isteyen turistlerin uğrak yeri. Dinan viyadüğünün altından sakin sakin akan Rance Nehri, 35 km boyunca akıyor ve sonunda Saint Malo kıyılarında Atlantik Okyanusu'na dökülüyor, nehir içinden Dinan'a kadar yatlar gelebildiği için viyadüğün altında Okyanus dalgalarından ve fırtınalardan korunan bir yat limanı bulunuyor. 1960 yılında nehrin denizle birleştiği noktaya gel-git dalgalarından elektrik üreten santral inşa edilmiş. Eski kent merkezi mimarlar için doğal bir plato, 13.yy'dan kalma evler ortaçağ mimari dokusunu çok iyi korunmuş, merkezde çok sayıda geleneksel yapı bulunuyor. Dinan sokaklarında gece dolaşmak zaman yolculuğuna çıkmak gibi, mistik bir aydınlatma sayesinde ortaçağa gidip, o yılların ruhunu ve enerjisini tüm benliğinizde hissediyorsunuz. Place Des Mercier kasabanın kalbi, meydana açılan yollara, Roue de la Poisonnerrie (balık satıcıları), Rue de la Lainerie (Dokumacılar), Rue de la Ferronnerie (Demir tüccarları), Rue de la Larderie (et satıcıları), Rue de la Mittrie (Sütçüler), Rue de Petit Pain (Fırıncılar) gibi kasabadaki esnaf loncalarının ismi verilmiş. Chez La Mere Pourcel favori restoranlardan biri, yerel mutfağı merak edenler için tavsiye edilir.

Gece karanlığında St.Sauveur Meydanı ve Dinan Sokakları

Grand Rue, Place de Cordellies ve çevresi


Kasaba Kral VIII.Charles'ın karısı Kraliçe Ann Kralın ölümünden sonra Dinan'a yerleşmesiyle adını duyurmuş ve Kraliyet tarafından dikkate alınan bir yer olmuş. Rance Nehri vadisi ve viyadüğüne bakan Jarden Anglais'in içinde Saint Sauveur Manastırı bulunuyor. Duchesse Ann terasındaki surlardan görünen vadi, yat limanı ve viyadük manzarası şahane, özellikle gece ışıkları altında seyrine doyum olmuyor.  Bahçenin içindeki 12.yüzyılda inşa edilmeye başlanmış ancak tamamlanamamış Bizans, Romanesk ve Pers etkileri taşıyan Saint Savour Manastırı ve Kilisesi görülmesi gereken yerlerden. 13.yy'da aynı yerde kurulmaya başlayan pazar yerine inşa edilen Rue de la Ferronnerie üzerindeki “La Cohue” yani kapalı çarşı, 2009 yılında restore edilerek halka açılmış.    


San Savueur Bazilikası

Rue de la Lardrerie ve Place Saint Savueur

Rue de H'orlage, Maison de La Harpe, Jacobens Theatro


Dinan, Rance nehrine bakan Tepelik bir arazi üzerinde kurulmuş ve tepenin etrafı surla çevrilmiş, 3km uzunluğundaki surların bir kısmı iyi korunmuş ve ücretsiz olarak gezilebiliyor. Dinan Fransa'daki en iyi korunmuş orta çağ kasabalarından biri. Kasabadaki binalar genellikle 15-17.yy'lar arasında inşa edilmiş, 2-3 katlı bu binalar, yarı ahşap strüktürlü, kalın çerçeveli, kirişli, dik çatılı evler, taş kaplı dar sokakları ile ortaçağ atmosferi yaşatıyor. Hotel Beaumanoir, St.Catherine Şapeli, Gare De Dinan, Tour de Horlage (Saat Kulesi), Dinan Şatosu kasabadaki önemli yapılar. Rue De Jerzual en güzel sokaklardan biri limana doğru kıvrılarak iniyor, fotoğrafçılar için doğal bir plato gibi, sokak üzerinde çok eski bir tekstil dükkanı olan Maison Ble Lin var uğramadan geçmeyin derim, sokak boyunca yokuş aşağı devam ettiğinizde Liman bölgesine ulaşıyorsunuz buradaki taş köprü ve nehir çevresindeki restoran ve kafeler yaz aylarında çok canlı, ayrıca nehir kıyısı yürüyüş sevenler için güzel bir yer. Kasabada Sainte Catherine Tower, Saat kulesinin tepesi ve Jardin Anglaise köşesindeki Düşes Ann terası güzel manzarası olan yerler.


Rue Saint Sauveur

Tour de Horlage, rue Saint Sauveur çevresi

Sokak gösterisi

  

Dinan'lı kahraman şövalye Bertrand Du Guesclin'in Yüzyıl savaşlarında Normandiya ve Brötanya'yı kurtarmış olması kentin tarihi geçmişindeki en önemli övünç kaynaklarından biri. 


Rue de l'Apport ve Rue de L'Horlage köşesi

Prom. de la Duschesse Ann ve çevresi

Jardin Anglais

Kasabanın Saint Malo, Mont Saint Michele, Renne gibi tarihi ve turistik mekanlara yakın olması turistik açıdan önemli bir avantaj yaratıyor. Temmuz 3. hafta sonunda kasabada Ramparts kıyafet festivali düzenleniyor, bir benzeri de Annecy'de yapılan, festival boyunca yöre halkı ortaçağ kıyafetleri giyip ortaçağ müzikleri eşliğinde sokaklarda dolaşıyorlar. Dinan'a çok yakın mesafedeki Lehon Köyü’ne uğrayamadık ancak görülmesi gereken yerlerden birisi olduğu söyleniyor.

Dinan sokakları

12.Gün 22/07/2022 Dinan-Mont Saint Michel-Paris 416 km 4,5 saat

Günün Rotası


Normandiya ve Brötanya bölgesinde en sevdiğim yerlerden biri de manastır adası Mont Saint Michel, Dinan'a 57 km uzaklıkta Cuesnon Nehri deltasının ağzındaki bu küçük adaya üç kez gelmeme rağmen her gelişimde ayrı bir şey keşfedip doyamadan ayrıldığım bir yer. Avrupa'da gel-git olayının en iyi gözlendiği yerlerden bir, gel-git etkisiyle gün içinde birkaç kez ada yarımadaya dönüşüyor, git zamanlarında anakaradan adaya yürüyerek ulaşılabiliyor. Bu muhteşem doğa olayını canlı olarak izlemek büyüleyici bir şey, denizin nasıl bu kadar çekilebildiğine, su olan yerlerin göz alabildiğine kumsala dönüştüğüne tanık olmak harika bir duygu. Deniz çekildiğinde kumsalda dolaşıp, arta kalan kabukları toplamak ya da adanın surları üzerinden denizin ilerleyişini ve çekilişini martılarla yan yana izlemek, kararmış taş evlerle çevrelenmiş tarih kokan daracık sokaklarını adımlamak, denize karşı oturup bir şeyler atıştırmanın keyfi anlatılmaz.

Yürüyüş yolundan Mont Saint Michele

Git zamanı kumsaldan Mont Saint Michel


Dinan'dan yola çıktık, kır evleri arasında dolaşarak Mont Saint Michel'e yaklaşırken yolun üzerindeki bir tepede bulunan "Moulin de Moidrey" yel değirmenini gezmeden geçemedik. Değirmenin sahibi, kendi yetiştirdiği buğdayları değirmende geleneksel yöntemlerle öğütüp ürettiği unları satıyor, ekstra ücret karşılığında değirmeni gezdirip bilgi veriyor. Değirmenin bahçesinden uzaklarda Mont Saint Michele  görünüyor, çevresindeki buğday tarlalarında ve kırlarda dolaşıpmak çok eğlenceli.


Moulin de Moudrey


Temmuz ve Ağustos ayları Mont Saint Michel'in en kalabalık olduğu dönem, her yer turist kaynıyor ve dar sokaklarda zorlukla yürünüyor. Mart-Nisan aylarında geldiğimde hava soğuktu ve sokaklar çok sakindi. Mont Saint Michel'e gelmeye karar verdiğinizde uzun yürüyüşlere, upuzun merdivenleri ve dik yokuşları tırmanmaya hazır olun. Adaya Oteller bölgesinden yaklaşıyorsunuz, devasa bir açık alanı otopark yapmalarına rağmen yine de araç girişinde sıra bekleniyor, park yerinden ziyaretçi merkezine bilet almak için yürünüyor, tuvalet ihtiyacınızı burada gidermenizi tavsiye ederim zira adanın kalabalığında bu ciddi bir sorun yaratır, adaya giden shuttle merkezin önünden kalkıyor, isteyen adaya kadar yürüyerek gidebiliyor ancak oldukça uzun bir yürüyüşü göze almanız gerekiyor.


Sur içindeki ana yol Grand Rue

Çekilen denizde yürüyenler


Temmuz ve Ağustos ayları Mont Saint Michel'in en kalabalık olduğu dönem, her yer turist kaynıyor ve dar sokaklarda zorlukla yürünüyor. Mart-Nisan aylarında geldiğimde hava soğuktu ve sokaklar çok sakindi. Mont Saint Michel'e gelmeye karar verdiğinizde uzun yürüyüşlere, upuzun merdivenleri ve dik yokuşları tırmanmaya hazır olun. Adaya Oteller bölgesinden yaklaşıyorsunuz, devasa bir açık alanı otopark yapmalarına rağmen yine de araç girişinde sıra bekleniyor, park yerinden ziyaretçi merkezine bilet almak için yürünüyor, tuvalet ihtiyacınızı burada gidermenizi tavsiye ederim zira adanın kalabalığında bu ciddi bir sorun yaratır, adaya giden shuttle merkezin önünden kalkıyor, isteyen adaya kadar yürüyerek gidebiliyor ancak oldukça uzun bir yürüyüşü göze almanız gerekiyor.

Surlardan katedralin görünüşü

Katedrale çıkış yolu ve batı terasından anakaraya bağlanan yol


Adaya yaklaşınca köprü üzerindeki durakta iniliyor ve yürüyerek Porte De Lavancee’e gidiliyor sur içine buradan giriş yapılıyor sonrasında daracık sokaklarda insan seli içinde omuz omuza bir yürüyüş başlıyor, ortam o kadar mistik ve etkileyici ki kalabalığı umursamıyorsunuz. Girişte solda omletleri ile meşhur Restaurant La Mere Poulard var, burada ritm tutarak omlet çırpan mutfak çalışanlarının şovu çok ilginç. Adadaki tur 3-4 saati buluyor, denizin çekildiği zamana rastladığınızda kumsalda yürüyüş yapmak çok eğlenceli. Katedral terasından batıdaki Manş Denizi veya doğuda göz alabildiğine uzanan bataklık ve kırları izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Bir sonraki gelişimde burada konaklayıp kıyıdan manastırın gece görüntüsünü izleyip karanlık sokaklarında dolaşmak istiyorum.

Katedral Batı terası

Katedral ve iç bahçesi

Manastır iç bahçesi çevresindeki revaklı bölüm

Katedralden iniş yolu

Şimdilik elveda MontSaint Michel


Mont Michel turunu tamamlayıp Paris'e doğru yola çıktık. Caen ve Rouen üzerinden gideceğiz, 360 km ve 4 saat sürecek bir yol var önümüzde, akşam üzeri sağanak yağmur altında Paris'e girdik. Hava kararmak üzere, La Vilette yakınlarında Rue de l'abervilliers üzerindeki Residhome Paris Rosa Park Apart otele yerleştik. Apart odalarda küçük bir mutfak var, marketten alışveriş yapıp  akşam yemeğini  odada yedik. Otel şehrin 4.Bölgesinde merkeze biraz uzak, ücretsiz kapalı otopark var ve oda fiyatı uygun. Otelden Louvre müzesine taksiyle 15 dakikada, yürüyerek ise 5km yol 1 saatte gidilebiliyor.


Rosa Parks tren istasyonu çevresi


13.Gün 23/07/2022 Paris

Yürüyüş rotası


Dünkü yağmurun ardından güneşli bir Paris sabahına uyandık. 3 gün Pariste kalacağız, ilk sırada Defne'nin hayallerindeki okul “Ecole L’image Gobelins” binası var. Saint Marcel Bulvarı üzerindeki binaya gitmek için önce metroya yöneldik, Rue de Crimee üzerinden De Flandre Bulvarındaki metro istasyonuna yürüdük, biletlerin 1 haftalık alındığını ve 4 kişilik metro biletinin taksi ücretinden pahalıya geldiğini öğrenince iki gün taksi kullanarak dolaşmak daha karlı oldu. Taksiyle yarım saatte Ecole L'image Gobelins binasına geldik, ne yazık ki okul kapalıydı biraz üzüldük sadece çevresinde dolaşıp, Seine Nehrine doğru yürümeye başladık.


Saint Marccel Bulvarı üzerinde Ecole İmage Gobelin's binası Mmuseum de Historie Naturell

Seine Nehri kıyısında ev olarak kullanılan tekneler ve Sully Köprüsü (Pont de Sully)


Saint Marcel Bulvarı boyunca devam edip Jardin de Plantes köşesindeki Museum de Historie Naturelle'den sola döndük, Seine Nehrinin güney kıyısına geldiğimizde Montebello Bulvarı köşesinden Pont de L'archeveche'a doğru devam edip Notre Dame Katedraline ulaştık. Seine kıyısında ikinci el antika eşya satan tezgahlara rastladık, giysilerden, cam eşyalara, porselenlerden, tablo ve eski kitaplara kadar birçok ilginç eşya vardı. 


Seine Nehri kıyısındaki antika tezgahları

Cid adası ve restorasyonu devam eden Notre Dame Katedrali


Notre Dame; Dünyaca ünlü Gotik katedral 1800'lerin başında yıkılmak istenmiş, dönemin ünlü simalarından Victor Hugo yıkıma engellemek için 1831 yılında "Notre Dame'ın Kamburu" romanını yazmış, roman ünlü olunca Katedrale ilgi artmış ve yıkılmaktan kurtulmuş, 1998 yılında Notre Dame’ın Kamburu müzikal olarak sahnelenmiş ve milyonlarca izleyiciye ulaşmış, 2014 yılında İstanbul'da İngiliz versiyonunu izlediğim müzikalin etrafında defalarca yürüdüm. 15 Nisan 2019'da katedralin çatısında büyük bir yangın başlayıp hızla yayılınca çok üzülmüştüm, yangın söndürüldüğünde katedralde büyük hasar yaratmıştı. Arnault ailesi (Loui Vitton & Moet Hennessy), Bettencourt ailesi (L'Oreal), Pinault (Artemis), Total, BNP Paribas, Total, Societe Generale gibi Fransız entelektüelleri, modacıları, iş insanları ve diğer aristokrat aileler büyük bir kampanya başlatarak restorasyon için gereken parayı kısa zamanda toplamışlar ve onarım çalışmalarını hemen başlatmışlardı.  Restorasyon çalışmaları devam eden Katedral çevresinde dolaştıktan sonra Place Luis Lepine'de kurulan ve uğramadan geçemediğimiz çiçek pazarını dolaşıp Louvre'a doğru yürümeye devam ettik.

Notre Dame Meydanı ve Katedrali ile Cid adası çevresi

Quai du Louvre, Cafe de Arts, Seine kıyısındaki satıcılar


Hava bunaltıyor, Seine kıyısında yürümemize rağmen bir süre sonra pes ettik, Seine kıyısına yaslanmış sahaf tezgahlarını geçip Pont Neuf çaprazında bulunan Quai du Louvre üzerindeki Cafe de Arts'ta yarım saatlik kahve molası verdik. Mola nın ardından Louvre Meydanına çıktık, I.M.Pei'nin cam piramiti çevresinde dolaştıktan sonra Galignani Kitabevi'ne doğru Rue de Rivoli'ye yöneldik. 

Louvre Müzesini önceki yıllarda gezdiğimizden gezi programımızda yok ama meydanı dolaşmayı ve meydanın ruhunu ve çok seviyoruz.  

Louvre Müzesi, Cam Piramit ve Carrousel Meydanı (Place du Carrousel)


Galignani Paris'in en eski ve en tanınmış kitap evlerinden biri, 1801 yılından beri 6 kuşaktır aynı aile tarafından işletiliyor, Avrupa'daki en eski ve en zengin arşive sahip, Galignani ailesi geçmişi 1520 yılına kadar giden köklü bir aile. Simone Galignani 16. Yüzyılda Venedik'te bir matbaa kuruyor, 1597 yılında yayınladıkları Ptolemy Geographica, 16.17. yüzyıllarda en çok satılan kitaplardan biri olmuş. Galignani 1801 yılında Paris'e yerleşiyor ve Galignani Kitap evini açıyor, 1856 yılında ise günümüzdeki yerine taşınmış. 20.yy'ın başında yayıncılığı bırakıp savaş sırasında Paris'te bulunan İngiliz ve Amerikan askerlerinin kitap ihtiyaçlarını karşılamış, Alman işgali sırasında bir süre İngilizce kitaplar yasaklandıktan sonra kitap evinde güzel sanatlar bölümü açılıyor. Savaş sonrası İngilizce kitap arşivi tekrar düzenlenerek açılmış, 200 yıldır Paris'in yaşadığı en önemli olaylara tanıklık eden kitap evi günümüzde de aynı itibarını korumaya devam ediyor.

Galignani Kitabevi

Piramit Meydanı (Place de Pyramid) ve Jean D'arc anıtı


Galignani'nin kapısından girildiğinde vitrin ve raf düzenlemelerinde, kitapların düzeni ve içerikleri ziyaretçileri içine çekiyor, kitap evinde aradığınız her türlü yayını bulabiliyorsunuz. Herkes ilgi alanına göre farklı yerlere dağıldık, düşündüğümüzden çok daha fazla zaman kaldık, kitapların arasında zamanın nasıl geçtiğini farkına bile varmamışız. Kitap evinden çıkıp Rue Saint Honore üzerinden 1,5 km devam ettik, Domain National du Palais Royal'i geçip 20 dakika sonra Le Helles’e geldik, çocuklar buradaki Moleskine mağazasına uğramak istiyorlardı.


Saint Eustache Kilisesi


Eglise Saint Estache (Aziz Eustache Kilisesi): Romalı bir generalken Hristiyan olup aziz ilan edilen Eustache adına adanmıştır. Mimarisinde Gotik ve Klasik Rönesans etkileri görülür. Aynı yerdeki Aziz Agnes'e adanmış küçük bir şapele 1532 yılından sonra yapılan eklemeler ile günümüzdeki Barok Kilise ortaya çıkmış çalışmalar 1633 yılında bitirilmiştir. Çift koridor ve bir sıra şapel ile çevrelenmiş bir nef etrafında inşa edilmiş kilise, 105 metre uzunluğunda, 45 metre enindedir, Tonoz yüksekliği 33,4 metredir. 


Les Halles


Le Halles; Eski sebze meyve hali arazisi ve altındaki tren istasyonunun yeniden düzenlenmesi ile büyük bir yaşam kompleksi haline gelmiştir. Günlük 150.000 ziyaretçisi olan yapının mimari projesi için 2007 yılında açılan yarışmayı Mimar Patrick Berger ile Mimar Jacques Anziutti'nin çalışması birinci seçilmiştir. Mimarlar 25.000m2'lik bina çatısını dalgalı bir kanopi olarak tasarlamıştır. Çatı 7000 ton çelik ve 18.000 parça camdan oluşmaktadır. 


Ticaret Borsası (Bourse de Commerce)


Bourse de Commerce: Tahıl ve tarım ürünleri müzayede salonu olarak 1763-67 yılları arasında inşa edilmiş. 1811 yılında kubbesi bakıra çevrilmiş, korunması gerekli eser olarak tescillenmiş dairesel formdaki yapıda 1885-89 yılları arasında Henri Blondel tarafından büyük çaplı bir restorasyon yapılmıştır. Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo 2016 yılında binayı Francois Pinault'a 50 yıllığına 15 milyon Euro bedelle kiralamaya karar vermiş, meclis onayından sonra Pinault yapıyı Çağdaş Sanat Merkezine dönüştürerek kendi koleksiyonundaki 1,25 milyar Euro değerindeki 3500 eseri sergilenmek üzere buraya taşımıştır. Bina 2021 yılından itibaren Pinault Collection'ın sergi alanı olarak kullanılıyor.  

Pompidou Center


24 Temmuz 2022 güzel bir Paris sabahında ilk durağımız Musee Marmottan Monet, resepsiyondan taksi rica edip 25 dakikada Jarden Du Ranelagh ile Rue Lois Boilly köşesindeki müze girişine geldik. Gişeden iki öğrenci bir akademisyen için 15€, ödeyince 45€ tasarruf etmiş olduk. Müze esas olarak izlenimci (Empresyonist) ressam Claude Monet’nin eserlerine ayrılmış ancak farklı sanatçılara ait tablolarda var toplam 300'den fazla eser sergileniyor, çıkış salonunda hediyelik eşya satış yeri de bulunuyor. 


14.Gün 24/07/2022 Paris

Günün Rotası


Marmottan müzesi yolundan manzaralar Paris'in modern yapıları




Marmottan Müzesi Giriş cephesi

Müze giriş holü ve Giriş Salonu


Marmottan Monet müzesi olmasına rağmen, Edgar Degas, Eduard Manet, Salvador Dali, Renoir, Berthe Morisot gibi birçok ressamın eserlerine de yer verilmiş. Giriş katındaki salonlar Monet dışındaki sanatçılara alt kat salonlar ise tamamen Monet tablolarına ayrılmış. Ayrıca müzede geçici süreli tematik sergiler de düzenleniyor.

Salvador Dali "Las Llamas Llaman" 1942

Salvador Dali "Chevaliers en Parade" 1942

Edouard Manet "Jupiter Et Antiope" 1856

Soldan sağa - 1-2-3 Auguste Renoir "Portrait de Madame Claude Monet" 1873 - "Jeune Fille Asise Au Chepau Blanc" 1884 - "Portrait de Julie Manet" 1894 - Edgar Degas "Portrait de Madame Ducros" 1858 - "Portrait D'Henri Rouart" 1871 - Ecole Francaise Du Debut Du XIX "Charles Napoleon Louis Bonaparte" 1805


Müze binası eski av köşkünden dönüştürülmüş, Fransa'nın kuzeyinde Belçika sınırına yakın Valenciennes şehrinde doğan, hukuk eğitimi almasına rağmen Borsacılık ve Yöneticilik yapan ve sanat aşığı olarak bilinen Jules Marmottan, müze binasını biriktirdiği sanat eserlerini saklamak amacıyla satın almış. Oğlu Paul'de babası gibi sanata düşkün olduğundan o da aynı yolu takip ederek koleksiyonu geliştirmiş, biriktirdiği eserlerde özellikle 1.İmparatorluk dönemine odaklanmış, sonraki yıllarda aile evi ve eserlerin mülkiyetini Güzel Sanatlar Akademisi'ne bağışlamış. 1934 yılında bina Marmottan Müzesi olarak açılması, ile Marmottan'a önemli bağışlar yapılmış, koleksiyon tüm dünyada tanınır olmuş, bugün sanatseverler tarafından gezilmesi gereken en önemli müzelerden biri olarak gösteriliyor.  

Empresyonizm akımını başlatan eser Claude Monet "Impression Soleil Levant" (Gün Doğumu) 1872

Alt kat salonları

Claude Monet "Charing Cross Bridge" 1903

Müzede sergilenen Monet tablolarından bazıları

Zaman içinde müze yapılan cömert bağışlar sayesinde sürekli zenginleşmiş, Madame Victorine de Monchy babasına ait Empresyonist eserlerden oluşan bir koleksiyonu, Michel Monet yine babasının koleksiyonunu müzeye bırakmış. Ünlü Fransız Ressam Henri Duhem'in kızı da Boudin, Caillebotte, Corot, Gaugin, Monet ve Renoir'ın eserlerini barındıran Duhem koleksiyonunu müzeye miras bırakmış, 1980 yılında Daniel Wildenstein 13. ve 16. yüzyıllara ait olağanüstü kaliteli bir tezhip (bezeme) koleksiyonunu müzeye bağışlamış, 1996 yılında ise Berthe Morisot ve Eugene Manet'in torunu Denise  Rouart'ın eşi Annie Rouart, ünlü izlenimci kadın ressam Berthe Morisot ile Degas, Manet, Monet ve Renoir'ın eserlerini de içeren muhteşem bir koleksiyonu bağışlamış.

Berthe Morisot


Ünlü ressam Claude Monet, 14 Kasım 1840 tarihinde doğmuş 5 Aralık 1926 yılında ise ölmüş. Empresyonizm akımının kurucusu sayılıyor ve Claude Oscar Monet olarak biliniyor. Babası kendi mesleği bakkallık olduğu için Monet'nin de bakkal olmasını istemiş, ancak müzisyen olan annesi onu sanata yönlendirmek istemiş. 1851 yılında Le Havre'de ortaokula kaydolmuş daha o yıllarda karakalem çizimlerini satarak tanınmaya başlamış, ilk çizim derslerini Jacques Francois Ochard'dan almış, aynı yıllarda Eugene Boudin ile tanışmış ve ondan yağlı boya ve açık hava resim tekniğini öğrenmiş.

Paris'e geldiği yıllarda birçok empresyonist ressamla tanışmış ve Eduard Manet ile dostluk kurmuş, 1861 yılında orduya katılarak 7 yıllık sözleşme imzalamış, teyzesi asker olmasını istemediğinden ertesi yıl sözleşmesini feshetmiş ve Üniversite'ye sanat eğitimi için kayıt yaptırmış. 1862 yılında Charles Gleyre'in öğrencisi iken geleneksel resim anlayışına karşı çıkmış, Pierre Auguste Renoir, Frederic Bazille, Alfred Sisley ile tanışarak yeni resim anlayışına dair fikirlerini paylaşmış, birlikte, "açık havada ışığın yarattığı etkiyi resme parçalanmış renkler ve seri fırça darbeleriyle yansıtarak" yeni bir akım olan empresyonizmi yaratmışlar. 1866 tarihinde yaptığı gelecekte eşi olacak Camille Doncieux'u model aldığı "Camille yada diğer adıyla Yeşil Elbiseli Kadın" (La Femme La Robe Verte) tablosuyla adını duyurmuş. Bir süre sonra Camille ile evlenmişler ve bir çocukları olmuş, 1868'de bunalıma girmiş, Seine nehrine atlayarak intihar etmiş ancak çevredekiler tarafından kurtarılmış. 1870-71 Prusya-Fransa savaşında İngiltere'ye sığınmış burada John Constable ve Joseph Mallord Willam Turner'ın resimleri üzerinde çalışmış ve renk kullanımı konusunda ilham almış.


1874 yılında Manet, Degas, Renoir, Cezanne, Pissaro, Sisley ile birlikte bir sergi açmışla ancak sergi ilgi görmemiş, sonraki yıllarda Ergueille'deki yaşamını Edouard Manet desteği sayesinde sürdürebilmiş, bu döneme ait tabloları yaşadığı olayların etkisi ile son derece karamsardır. 1879 yılında eşinin ölümü sonrası yoksulluktan kurtulmaya karar vermiş,  Akdeniz ve Londra gezilerinde önemli eserler üretmiş, 1883 yılında ikinci eşi ve çocukları ile birlikte Giverney'e yerleşerek ömrünün sonuna kadar burada kendi düzenlediği bahçesinin resimlerini yaparak geçirmiş. Ot serisi ve Zambaklar serisi bu dönemin ürünleridir. 1923'te katarakt ameliyatı olmuş, tablolarındaki kırmızı tonun hakimiyeti bu hastalığın etkisiyledir. 5 Aralık 1926'da akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetmiş. 


Kılıç Kolleksiyonu


Marmottan Müzesi gezimiz 3 saat sürdü, müze çıkışında Jarden Du Ranelagh Parkı içinden Eiffel'e doğru yürümeye başladık, Rotond de la Muette'i geçip Paul Doumer Bulvarı üzerinde Planet Sushi'de öğle yemeği molası verdik, sonrasında Eiffel'in en güzel göründüğü yerlerden biri olan Trocadero Meydanında (Place du Trocadero et 11 Novembre) Eiffel ve Champ De Mars'ın muhteşem silüetini seyrettik. Meydan adını 1823 yılında İspanyollara karşı kazanılan savaştan alıyor, sondaki 11.Kasım ise 1.Dünya savaşının bittiği gün anısına verilmiş. Meydanı yay gibi saran yapılarda ise Denizcilik Müzesi, Mimarlık Müzesi ve İnsanlık Müzesi bulunuyor, Eiffel'e doğru merdivenlerden inildiğinde sol tarafta Paris Akvaryumu bulunuyor.  


Paul Doumer Bulvarı ve çevresi

Jarden du Trocadero terasından Eiffel

Chaillot Sarayı, Trocadero Meydanı, Jarden de La Tour köşesinden Eiffel, D'Lena köprüsü üzerinden Eiffel

Trocadero Bahçesinden Eiffel

Jarden Du Trocadero merdivenlerinden inip Pont D'lena köprüsünü geçerek Eiffel'in yanından Champ De Mars'a geldik, banklarda biraz dinlenip Eiffel’i seyrettikten sonra Tour de France finişi yaklaştığında Arc De Triomphe'a doğru yürüdük, dünyanın en popüler bisiklet yarışının finişini seyretmek için Champs Elysees'de iyi bir yer kapma için Saint Dominique Bulvarı üzerinden Pont Invalides'e geçip Champs Elysees'e doğru geldiğimizde inanılmaz bir kalabalık oluştu. Avenue Carnot'ya ulaştığımızda artık kalabalık içinde omuz omuza yürüyebiliyorduk.  Anatole De la Forge üzerinde polis güvenlik noktalarında arama yaparak Bulvara geçişe izin verildiğinden uzun kuyruklar oluşmuştu kuyruğa girip arandıktan sonra bulvara ulaştık. Champs Elysees'in iki tarafı tezahürat yapan, şarkı ve marşlar söylenerek eğlenenlerle dolu, çeşitli amatör gruplar müzik yapıyor, sihirbazlar, jonglörler hünerlerini gösteriyordu yarıştan çok şenlik havası içinde bisikletçilerin geçişini beklerken sürekli anonslar yapılarak yarışçıların o an nerede oldukları duyuruluyor. Bulvarın başına geldiklerinde çılgın bir tezahürat ve şamata başlıyor. Bulvar kenarlarında yer bulabilmek çok zor Arc de Triumph'a doğru ilerledik ve nihayet bir boşluk yakaladık ve yarışçıların geçişini beklemeye başladı, sonunda yarışçılar şimşek hızıyla önümüzden geçip gittiler, final etabında Paris içinde ve Bulvarda 4-5 kez tur atıldığı için her geçiş tam bir gürültü seline dönüşüyor. 


Chmap De Mars'dan Eiffel

Champ De Mars, Pont Alexander III


25 Temmuz 2022 Paris günlerimiz sona erdi, Nemours, Courtenay, Beaune, Macon, Cenevre üzerinden İsviçre-İtalya sınırındaki Annecy'ye gidiyoruz, 560 km'lik yolu 6,5 saatte tamamladık ve akşam üzeri Alplerin eteğindeki Annecy'e ulaştık. Avenue du Rohn üzerinde bir kısmı yaşlılar için residence hizmeti veren Le Cardinal Apartment’ta apart daire kiraladık, dairenin ücretsiz özel otoparkı var, merkeze yürüme mesafesinde ve parka bakan balkonu var.  

Tour de France 2023 rotası

Tour de France Champ Elysees finiş etabı

Tour de France Arc de Triumph finişi

Champ Elysees yarış bitti


15.Gün 25/07/2022 Paris - Annecy 574 km 6 saat 8 dk.

Günün Rotası


25 Temmuz 2022 Paris günlerimiz sona erdi, Nemours, Courtenay, Beaune, Macon, Cenevre üzerinden İsviçre-İtalya sınırındaki Annecy'ye gidiyoruz, 560 km'lik yolu 6,5 saatte tamamladık ve akşam üzeri Alplerin eteğindeki Annecy'e ulaştık. Avenue du Rohn üzerinde bir kısmı yaşlılar için residence hizmeti veren Le Cardinal Apartment’ta apart daire kiraladık, dairenin ücretsiz özel otoparkı var, merkeze yürüme mesafesinde ve parka bakan balkonu var. 


Le Cardinal Apartment

Place Site Claire, Rue Saint Claire

Passage De I'ile

Quai Napoleon III üzerinde İle de Cignes adasındaki ağaç üzerine ev aydınlatması, Le Thiu ırmağı ve Association des Guides Conferences


Odaya yerleşip Annecy merkeze doğru yürüyüşe çıktık. Annecy Alplerin eteklerinde göl kıyısına yerleşmiş kanallarla bölünen özgün mimariye sahip turistik bir kasaba, geceleri ayrı gündüzleri ayrı güzel. Göl kıyısına kadar yürüyüp kanallar arasında dolaştık günün yorgunluğu ağır basınca daireye döndük, yarın gündüz gözüyle dolaşacağız.


16.Gün 26/07/2022 Annecy - Montjovet/Aosta 195 km 2,5 saat


Günün rotası


Annecy: Fransa-İsviçre-İtalya ile sınır, Fransa’nın Rhone-Alpes bölgesinde kalıyor. Alp Dağlarının eteklerinde masmavi bir göle sırtını dayamış rüya gibi bir yer. 1444 yılında Savoy Kontları tarafından kurulmuş, günümüzde 130.000 nüfusa ulaşmış, Fier nehri ve küçük kolu Le Thiu ırmağı şehrin içinden geçiyor. Çevresinde Le Mont Veyrier, Le Semnoz(1699), La Tournette(2350m) ve Parmelan gibi yüksek zirveler ile Albertville gibi ünlü bir kayak merkezi var. Annecy Gölünde yazın su sporları yapılabiliyor. Lyon ve Cenevre'ye çok yakın hatta Cenevre havaalanına shuttle var, havaalanından 40 dakikada geliniyor. Lyon'dan gelecekseniz 1,5 saatlik bir karayolu yolculuğunu göze almak gerekiyor. Alplerin eteğinde olmasına rağmen ılıman bir iklim hakim, yıl boyu sıcaklık ortalamaları 6 ile 27 derece arasında değişiyor, en güzel zamanları Haziran ve Temmuz ayları, yazın gölün suları Turkuaz bir renge bürünüyor.  


Yürüyüş rotası

Rue Royale

Annecy Sokakları, Rue de La Republique, Rue Jean Jacques Rousseau, Passage de Celestine

Rue Jean Jacques Rousseau üzerindeki yapı


Thiou ırmağı şehrin içinden geçiyor, ayrıca iki farklı kanal etrafındaki sokaklar, kanallara yaslanmış taş binalar, çok sevimli bir görüntü veriyor. Palais de L'isle, Thiou ırmağının ortasına gemi gibi oturmuş elips biçiminde bir yapı kompleksi ve en çok fotoğrafı çekilen yer, en güzel açı da Morens Köprüsü üzerinden yakalanıyor. Göl kıyısında rıhtımda dolaşırken de birçok güzel manzara yakalanabiliyor.

Şehirde birçok festival düzenleniyor, önceki gelişimde Mart ayındaki Venedik Karnavalı festivaline rastlamış ve çok ilgimizi çekmişti, sokaklarda Ortaçağ giysileri ile dolaşan kadın ve erkekler, dans edenler gösteri yapanlar açık havada balosunda gibiydiler, mart ayında düzenlenen "İspanyol Filmleri Festivali", Haziran ayında 1960 yılından beri düzenlenen Uluslararası Annecy Animasyon filmleri festivali ve Müzik Festivali, Temmuz ayında Musilac festivali, Ağustos ayında Annecy Gölü Festivali ile Eylül ayında düzenlenen İtalyan Filmleri Festivali yıl boyunca kente çok sayıda turist gelmesini ve her dönem şehrin ekonomisinin canlı kalmasını sağlıyor.  


Belediye Binası

Notre Dame Kilisesi

Rıhtım "Pierre"


Charles Bosson Parkı bitiminde, göl kıyısında Pop Plage, nehir kıyısındaki cafeler, Fbg Announciades üzerindeki Finn Kelly's Irish Pub tanınmış gözde yerleri. Akşam yemeğini otelde  odanın mutfağında kendi yemek ile çözdük, ancak şehirdeki önerilen lezzet durakları ise şunlar; Le Freti; en iyi restaurantlardan biri olduğu söyleniyor, Fondü ve Raclette favori yemekleri. Rezervasyonsuz yer bulmak çok zor. L'Auberge de Savoi; Geniş bir menüye sahip, açık mekanı ayrıca güzel, Le Bilboquet; Klasik Fransız yemekleri içeren menüye sahip hoş bir ortam sunuyor. La Ciboulette; Modern bir restaurant özellikle göl manzaralı mekanda gün batımını izlemenin çok güzel olduğu söyleniyor,

Annecy'de göl çevresinde yürüyüş yapmak ve bisiklete binmek, yakındaki De Le Semnoz zirvesine çıkan patikalarda doğa yürüyüşü, gölde tekne ile dolaşmak, sokaklardaki tezgahlardan ve küçük mağazalardan alışveriş yapmak, kanal boyunca mağazaları dolaşıp yürüyüş yapmak yapılabilecek güzel aktiviteler arasında.

Annecy Tarih Müzesi (Le Palais de L'Ille); Orta çağda hapishane olarak kullanılan iki kanal arasındaki adacığa oturmuş bina aynı zamanda en çok fotoğrafı çekilen yerlerden biri, özellikle Pont Merrier ve Pont Morens üzerinden çok güzel görünüyor. Haziran ve Eylül ayları arasında 10.30-18.00 saatleri arasında açık olan müzeye giriş ücreti 3,5€.

Aşıklar Köprüsü (Pont De Amours); Vasa kanalı üzerindeki buluşma noktası güzel manzarası nedeniyle romantik aşıkların gözde yeri.

Annecy Kalesi (Chateau D'Annecy); Kent merkezinde göle ve kanala çok yakın Rpe Du Chateau üzerinde 12.yy'da inşa edilmiş kale, 13-16.yy arasında Savoi düklerinin ikametgahıymış, 1953-1956 yılları arasında kasaba halkı tarafından satın alınarak restore ettirilmiş ve müzeye dönüştürülmüş, ardından Fransa Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınarak Tarihi Anıt ilan edilmiş. Kalede surlarından göl ve ardındaki Alp dağları çok güzel görünüyor.


Gece köşk şeklinde aydınlatılan "İle de Cygnes" adası

Avrupa Bahçesi "Jarden deL'Europe" kıyısından Annecy Gölü

Thiou ırmağının Annecy gölüne döküldüğü nokta Saint Pierre rıhtımı


Basilica de la Visitation; Kalenin arkasındaki tepede Göl ve Alp dağları manzarasına hakim yemyeşil bir parkın içinde, Neo Roman tarzında yapılmış 1922-30 yılları arasında inşa edilmiş büyük bir Katedral. Katedral yarışmada birinci olan Romalı Mimar Alfred Henri Recoura tarafından tasarlanarak yapılmış. Çan kulesi 72 metre yüksekliğinde olup, betonarme sistemde inşa edilmiş ve taş kaplama yapılmıştır. İç mekandaki Nef sütunları mavi Savoi  mermerinden, apsis Venedik ve Briare emaye mozayiği ile yapılmıştır.

Avrupa Bahçeleri (Jarden de L'Europe); Hotel de Ville Annecy'nin önündeki göl kıyısınca uzanan şehir halkının ve turistlerin favori yürüyüş mekanıdır. 

Semnoz Zirvesi yürüyüş parkuru; Avrupa Bahçeleri'nden başladığınızda 15km'lik bir rotayı 4 saatte gidebiliyorsunuz. Yol üstünde Basilica Visitation da görülebilir, Zirveye  yeşillikler arasından dolaşarak ulaşıldığında Annecy, Alpler ve Gölün harikulade manzarası ile karşılaşıyorsunuz.

Saint Pierre Katedrali; Savoi dükleri döneminde Annecy Piskoposluğunun merkezi olmuş, Jacques Rossel tarafından rönesans mimarisi stilinde 1526 yılında inşa edilmiş, 1933-36 yılları arasında önemli bir restorasyon süreci geçiren yapı, Sainte Marie du Peuple kilisesinden esinlenilerek tasarlanmış, kilisenin orgu oldukça eski 1840 yılı yapımı.  


Morens Köprüsü üzerinden Le Palais de L'isle

Annecy Sokakları

Morens Köprüsü


Annecy'den ayrılıyoruz, bir sonraki durağımız İtalya'da, Aosta vadisinin doğusunda Baltera Nehri kıyısında Montjovet’e yakın Frazone Le Bourg köyü. Le Bourg 30-40 haneli küçük bir yer, Booking'de gördüğümüz “La Cour de Jeremie Hotel” otantik yerel mimarisi ve iç mekanının güzelliği ile bizi büyüledi ve hemen yer ayırttık. Aosta vadisinde bir orta çağ köy evinde kalmak çok ilginç olacak. 190 km yolumuz var navigasyon 2,5 saat gösteriyor ama Mont Blanc tünelini geçmenin ne kadar zaman kaybettirebileceğini önceki yolculuklarımdan biliyorum. Tünel 11,5 km ile yıllarca dünyanın en uzun tünellerinden biri olmuş, 1999 yılı Mart ayında tünelde yaşanan bir kaza sonrası çıkan yangında 39 kişi ölmüş bu olay sonrası tünel geçişlerinde çok sıkı önlemler alınmaya başlanmış,  araçlar iki tarafta da bekletiliyor, gruplar halinde belirli aralıklarla geçişe izin veriliyor, geçiş hızları çok yavaş  ve öndeki araca belli bir mesafeden çok yaklaşamıyorsunuz.  


Annecy-Montjovet yolu Manş Tüneli çıkışı İtalya sınırı

Manş Tüneli İtalya çıkışı


Les Houches'e kadar sorunsuz yol aldık, önümüzde Mont Blanc bütün ihtişamı ile yükselirken Arve nehrini solumuza alıp virajlı dağ yolundan Alp dağlarına tırmanmaya başladık, derin vadilerin üzerinde süzülen yamaç paraşütlerini, yemyeşil çam ormanlarını, sarp kayaları, ara sıra görünen bembeyaz buzulları izlerken tünel girişine 3-4 km kala trafik dur-kalk şeklinde ilerlemeye başladı, 1 saat süren dur-kalk sonrası nihayet tünel girişine ulaştık, gişelerde yanımıza yanaşan Nordkapp stickerları ile süslü bir motorcu grubu yanıma gelerek kibarca geçiş izni istedi, yol verdim, biletlerini alıp devam ettiler, tünel geçişi 15dk sürdü tünelin sonu İtalya sınırı, buralara geleceklere uyarım bu tüneli bekleme yapmadan hiç geçemedim geceleri belli saatten sonra zaten açık olmuyor güvenlik görevlileri geri döndürüyor.

Tünelin İtalya tarafında mola yerleri var, araç park yeri terasında Aosta vadisinin göz alıcı panoraması uzanıyor, arkamızda üzerimize akacakmış gibi duran Mont Blanc Buzulları var.


Aosta Vadisi; Kuzeybatı İtalya'da, Fransa, İsviçre ve Piyemonte ile sınırı olan yarı otonom dağlık bir bölge. Matterhorn, Monte Rosa, Monte Gran Paradiso, Monte Bianco gibi Avrupa'nın en yüksek zirveleri bu bölgede bulunuyor. Vadi, Colle Del Piccolo San Bernardo ve Colle Del Gran San Bernardo dağ geçitleri ile İsviçre'ye oradan da orta Avrupa'ya bağlanıyor. 2469 metrelik Gran San Bernardo tünel geçidi açılana kadar sadece hava şartları elverdiğinde bölgeden ulaşım sağlanabiliyormuş. Antik çağda Sallasi halkı bu bölgede yaşıyormuş. Hannibal'in filleriyle meşhur orduları, Roma lejyonları ve Napoleon Bonapart'ın orduları hep bu geçitleri kullanmışlar. Bölge tam bir kış sporları cenneti, yazın ise çok sayıda turist kamping, karavan, trekking ve tırmanma için oksijen deposu Aosta’ya geliyor, aynı zamanda zengin peynir çeşitleri, şarapları ve lezzetli mutfağı ile de turistlerin ilgisini çekiyor. Avrupa ve Balkanlar arasındaki geçiş noktası olan Aosta’da ortaçağdan kalma bina ve yerleşim yeri bulunuyor. Fenis Şatosu, Agustus Zafer Anıtı, Saint Matin köprüsü, Malliquin Kulesi önemli tarihi yerler. Aosta Vadisi içinde en çok turist çeken yerler Cervinia, Courmayeur, La Thuile, Monte Rosa köyleri.


Le Bourg/Montjovet

Hotel La cor de Jeremie

Hotel "La cor de Jeremie" iç avlu ve sokaktan gece görüntüsü


Aosta’yı doğu-batı ekseninde geçtik. Perral Köyü'nden birkaç km sonra E25 karayolundan sağa çok sert bir dönüşle otelin bulunduğu Le Bourg köyüne dönüş yapılıyor, virajı son anda fark ediyorsunuz, çok tehlikeli ve keskin bir viraj aniden dönmeye çalışanlar yüzünden sık sık kaza oluyormuş, çok dikkatli olmak gerekiyor, hızlı gidilirse dönüşü ıskalayabilirsiniz, hava kararırken La Cor De Jeremie'ye vardık, köye karanlıkta girmek mistik bir ortam yarattı, arnavut kaldırımı daracık sokakların arasında birkaç dakikada otele ulaştık, resimlerde gördüğümüzden dah güzel harikulade bir ortaçağ evi. Binanın orijinal dokusu iyi korunmuş, bina yığma taştan inşa edilmiş, köydeki bütün evler doğal taş malzemeden yapılmış ve hepsi ortaçağdan kalma en eski olanı, "Le Bourg Chez Dede" Restoranın olduğu bina üzerindeki yazıda yapım tarihi 1500 yılını gösteriyor. Otantik mimarisi ve iyi korunmuş köy dokusu ile kafa dinlemek isteyenler için bulunmaz bir cennet, bir haftalığına gelip dağlarda ve nehir kıyısında kitap okuyup yürüyüş yapılabilir.


Le Bourg Köyü - Montjovet


"La Cor De Jeremie" iki katlı binada, 6 odalı özgün dekorasyonu olan otantik bir yer. Sessizliği, zevkli dekorasyonu, misafirperver işletmecisi, güzel terası ve temiz odaları ile tavsiye edebileceğim sakin ve çok keyifli bir mekan. Odalar çok geniş, bizim oda dubleks, çatı arasında iki yatak, duş ve gökyüzünü seyredebileceğiniz çatı pencereleri var, kızlar hemen üst katı seçip yerleştiler. 

Otel işletmecisi çok tatlı, güler yüzlü, bir o kadar da yardımsever, akşam yemeğini nerede yiyebileceğimizi sorduğumuzda köydeki “Le Bourg Chez Dede” restoranda hemen yer ayırdı. Dide'nin doğum gününü de kutlamak istediğimizi söyleyince menüde olmamasına rağmen bizim için küçük bir pasta da yaptılar. Köy çok küçük olduğundan kısa bir turda tamamını dolaşıp bahçede bize ayrılan masaya yerleştik.


Restaurant Le Bourg Chez Dede'de akşam yemeği ve doğum günü kutlaması


“Le Bourg Chez Dede” kendine özgü yemekleri olan, menüsü güzel bir el yazısı ile yazılmış, müşterilere son derece kibar davranılan yemekleri çok lezzetli ve özenle hazırlanmış, yerel tadları ve şarapları ile çok keyif aldığımız şahane bir yer. Girişteki küçük bahçeye birkaç masa atmışlar dileyen açık havada yemek yiyebiliyor, iç mekanı ise farklı odalarda özel mekanları olan tarihi dokusunu bozmamış çok özel bir yer. Yemek sonrası köyün karanlık sokaklarında gezerek birkaç yüz metre uzaklıktaki otelimize döndük.


17.Gün 27/07/2022 La cor de Jeremie-Etoile la Neige-Brusson-Arcesaz-La cor de Jeremie 67 km 1,5 saat


Günün rotası


Otelin terasında yaptığımız güzel kahvaltı sonrası Chatillon kasabasındaki markete uğrayıp ormanda piknik yapmak için alışveriş yaptık. İnternette fotoğraflarını gördüğümüz Etoile la Neige'ye gideceğiz, virajlı, dik, dar ama asfalt bir yoldan tırmanmaya başladık, tırmandıkça Aosta vadisi ile Alp dağlarının muhteşem manzarası gözlerimizin önüne serilmeye başladı, yükseldikçe manzara daha da güzelleşti, yemyeşil çam ormanları ve güzel mimarisi olan dağ köyleri arasından 1500 metre rakıma ulaştık ve yol ayrımında Otel Neige tabelasını gördük, tabela yönünde dönüp, az ileride park etmiş araçların yanına arabayı bıraktık. Tepe üzerinden aşağıdaki göletin çevresine yerleşmiş taş ve ahşap binalar görünüyor, kırlarda ise semiz inekler otluyordu, yokuş aşağıya yürümeye başladık. Dağ evine benzeyen otel binası bahçesinde boş bulduğumuz şezlonglara yerleştik. Etrafta güneşlenenler, kitap okuyanlar, birasını yudumlayanlar, köpekleri ve çocukları ile oynayanları izleyerek huzur verici ortamda biz de kitaplarımızı okumaya başladık.  


Chattillon civarı Aosta

Etoile La Neige tepedeki otopark


Alplerde kır keyfi


Gün boyu buradaki şezlonglarda uzanıp kitap okuyup bira içtik, bol bol oksijen alıp güneşin tadını çıkardık. Tatilin en huzurlu ve dinlendirici günü oldu bizim için sonuçta herkes mutluydu. Akşam üzeri otele dönmek için yola çıktık geldiğimiz yönün tersinden daire çizerek otele döneceğiz,  yolumuzun üstünde Brusson, Arcesaz, Quincod, Corliod, Challand Saint Victor, Villa Nabian, Verres köyleri ve Montjovet var 1 saat süren gidiş 2 saati bulan dönüş ile dağlar ve vadiler arasında 3 saatlik küçük bir Alp turu yapmış olduk.     


Alp köyleri La Neige, Col de Joux, Brusson, Arcesaz, Villa Nabian yolu manzaraları, Hotel Bau site ve "Fromagerie Haut Val D'ayas Peynircisi"


Brusson; Aosta vadisinde Brusson gölü kıyısında yaklaşık 1000 nüfuslu tertemiz havası ile sevimli bir Alp Köyü, geleneksel mimaride 2 katlı taş+ahşap köy evleri ile kısmen beyaz boyalı iki katlı evler var. Her yer tertemiz, çayırlar, ormanlar ve dereler ile yürüyüş yapmayı sevenler için biçilmiş kaftan. Yol boyunca çok sayıda otel gördük, bölgenin peynirleri çok meşhur tatları ise tam bir lezzet bombası yol üstündeki satış mağazalarından istediğiniz tür ve çeşidi bulup alışveriş yapabilirsiniz.


Aosta Vadisi


Bu akşam menüde üzerinde Fransız Kreması olan porçini salatası, Ahşap tabakta servis edilen ve bizim için ücret almadıkları çeşit çeşit peynirler, Alp dağlarında üretilmiş Toma peynirli fondü, dağ patatesli Gnocchi, Chanterelles ile geyik eti, Sac tavada et ve patates, Parmesan tekerinde demlenmiş risotto, el yapımı makarna çeşitleri, ahududu çayı ve bölgenin yerel şaraplarından Gamay favori sunumlar. Bu çok özel mekanda bir kez daha nefis, şarap ve müzik eşliğinde unutulmaz bir akşam yemeği yedik.


Le Bourg Chez Dede


Bu akşam menüde üzerinde Fransız Kreması olan porçini salatası, Ahşap tabakta servis edilen ve bizim için ücret almadıkları çeşit çeşit peynirler, Alp dağlarında üretilmiş Toma peynirli fondü, dağ patatesli Gnocchi, Chanterelles ile geyik eti, Sac tavada et ve patates, Parmesan tekerinde demlenmiş risotto, el yapımı makarna çeşitleri, ahududu çayı ve bölgenin yerel şaraplarından Gamay favori sunumlar. Bu çok özel mekanda bir kez daha nefis, şarap ve müzik eşliğinde unutulmaz bir akşam yemeği yedik.


Bu geceki yemek menümüz peynir tabağı ve reçel tabağı ikram

Şarap yörede üretilen üzümlerde yerel bir marka ve çok güzel



18.Gün 28/07/2022 La cor de Jeremie/Montjovet-Villa Tivoli/Ljubljana 642 km 6,5 saat

Günün Rotası


Bugün rotamızda Ljubljana var, 6,5 saat sürecek 642 km'lik bir yolculuk bekliyor bizi, yol boyunca herhangi bir sorun yaşamadan kalacağımız ev Cesta 27 Aprila, Villa Tivoli'ye ulaştık. 2+çatı katlı, her katında iki dairesi olan bir villadayız, bahçesinde 3 araçlık kendine ait otopark var ve ücretsiz. Biz çatı katındaki dairedeyiz, içeri girdiğimizde ev sahibinin güzel jesti ile karşılaştık, yerel bir pasta şefi tarafından yapılan hoş geldiniz pastası buzdolabındaydı ve bir not bırakmıştı. Uzun ve yorucu bir yolculuk olduğundan yorgunuz, dışarı çıkmayıp evde yemek yedik ve dinlendik.

Villa Tivoli ve Cesta 27 Aprilla Caddesi


19.Gün 29/07/2022 Villa Tivoli/Ljubljana-Belgrad 539 km 6 saat



Ljubljana: Yıllardır Avrupa seyahatlerimizin vazgeçilmez uğrak noktası Bled olmuştu, Ljubljana'yı hep pas geçiyorduk bu yıl Avrupa'nın en yeşil Ljubljana'ya uğramadan geçemedik. Slovenya, İtalya-Avusturya-Macaristan ve Hırvatistan arasına sıkışmış küçük ama çok sevimli, aynı zamanda Yugoslavya'dan ilk ayrılan, ayrıldıktan sonra da hemen Avrupa Birliği üyeliğine kabul edilen bir ülke, topraklarının neredeyse tamamı ormanlarla kaplı, doğa ana bu ülke ve halkına çok cömert davranmış.

2016 yılında European Green Capital ödülü alan 300.000 nüfuslu Ljubljana'da ilk yerleşimlere ait izler antikçağlara uzanıyor. M.Ö. 2000'li yıllara ait izler kentin güney kısmında bulunmuş, kalıntılar arasında dünyanın en eski tekerleği ile yakınlardaki bir mağarada 5500 yıllık bir flüt bulunmuş. M.Ö. 50 yıllarında Romalılar günümüzdeki şehrin temellerini atmışlar, 452 yılına gelindiğinde Atilla ve Hun orduları kenti ele geçirmiş. Ortaçağdan itibaren Habsburglar dönemi başlamış, 1. Dünya savaşı sonunda ise savaş tazminatı olarak İtalya'ya verilmiş. 2.Dünya savaşından sonra Yugoslavya'nın parçası olan Slovenya 1991 yılında birlikten ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiş ve AB üyesi olmuş. 

Kent merkezine doğru Erjavceva Caddesi boyunca yürümeye başladık, demiryolu alt geçidinden geçer geçmez sağda üniversite binalarını, ilk kavşakta da Başkanlık Binasını gördük. Slovenska Caddesi'ne geldiğimizde sola döndük ve Kongre Meydanına ulaştık, Zvezda parkında genç, yaşlı her yaştan insan banklarda oturuyorlardı, hemen karşılarında plaj voleybolu karşılaşmaları hala devam ediyordu yavaş adımlarla Nehir kıyısına kadar inip Preseren Meydanına doğru yürümeye devam ettik.


Kahvaltı alışverişi için yürüyüş manzaraları soldan sağa; Ejavceya Caddesi, Plaj voleybolu, Park Zvezda ve Ljubljana Ünv. Binaları, Trg Ljubljana Güzel Sanatlar Akademisi Binası, Republic Avm ve ofis kompleksi, Ljubljana Nehri

    

Ljubljana: Yıllardır Avrupa seyahatlerimizin vazgeçilmez uğrak noktası Bled olmuştu, Ljubljana'yı hep pas geçiyorduk bu yıl Avrupa'nın en yeşil Ljubljana'ya uğramadan geçemedik. Slovenya, İtalya-Avusturya-Macaristan ve Hırvatistan arasına sıkışmış küçük ama çok sevimli, aynı zamanda Yugoslavya'dan ilk ayrılan, ayrıldıktan sonra da hemen Avrupa Birliği üyeliğine kabul edilen bir ülke, topraklarının neredeyse tamamı ormanlarla kaplı, doğa ana bu ülke ve halkına çok cömert davranmış.

2016 yılında European Green Capital ödülü alan 300.000 nüfuslu Ljubljana'da ilk yerleşimlere ait izler antikçağlara uzanıyor. M.Ö. 2000'li yıllara ait izler kentin güney kısmında bulunmuş, kalıntılar arasında dünyanın en eski tekerleği ile yakınlardaki bir mağarada 5500 yıllık bir flüt bulunmuş. M.Ö. 50 yıllarında Romalılar günümüzdeki şehrin temellerini atmışlar, 452 yılına gelindiğinde Atilla ve Hun orduları kenti ele geçirmiş. Ortaçağdan itibaren Habsburglar dönemi başlamış, 1. Dünya savaşı sonunda ise savaş tazminatı olarak İtalya'ya verilmiş. 2.Dünya savaşından sonra Yugoslavya'nın parçası olan Slovenya 1991 yılında birlikten ayrılarak bağımsızlığını ilan etmiş ve AB üyesi olmuş. 

Kent merkezine doğru Erjavceva Caddesi boyunca yürümeye başladık, demiryolu alt geçidinden geçer geçmez sağda üniversite binalarını, ilk kavşakta da Başkanlık Binasını gördük. Slovenska Caddesi'ne geldiğimizde sola döndük ve Kongre Meydanına ulaştık, Zvezda parkında genç, yaşlı her yaştan insan banklarda oturuyorlardı, hemen karşılarında plaj voleybolu karşılaşmaları hala devam ediyordu yavaş adımlarla Nehir kıyısına kadar inip Preseren Meydanına doğru yürümeye devam ettik.

Ljubljana Nehri

Zvezda Parkı, Plaj voleybolu, kent heykelleri, Nehir kıyısındaki takı satıcısı

Saint James Köprüsü

Ljubljana Kalesi; 11. yüzyılda taş ve ahşap olarak inşa edilmiş ardından 12. yüzyılda neredeyse tekrar inşa edilmiş, günümüzdeki haline ise 15.yy.da ulaşmış olan bir ortaçağ kalesi. Ljubljana nehrinin kuzeyinde tüm şehri tepeden gören bir konumda, 1905 yılından beri de kültür merkezi olarak kullanılıyor, kalenin kuleleri şehrin manzarasını izlemek için en ideal noktalar.

Preseren Meydanı; Ortaçağda ticaret merkezi olan meydan günümüzde şehrin kalbi durumunda. Çevresinde Art Nouevo tarzında yapılmış binalar var. 1895 yılındaki depremden sonra meydan yeniden düzenlenerek bu günkü halini almış, Copova Caddesi ile Stritarjeva Caddesi üçlü köprü ile birbirine bağlanıyor, meydana bakan kırmızı renkli yapı Fransiscan Kilisesi, günün her saatinde canlılığını koruyan bir yer, ortasında ünlü Sloven şair France Preseren'nin heykeli bulunuyor.


Başkanlık Binası

Ljubljana Üniversitesi Binası

Piazza Nuova

Piazza Nuova, Novi Trg Çeşmesi, Pogacarjev Meydanındaki açık pazar

Üç kollu köprü üzerinden Fransiscan Kilisesi

Fransiscan Anunciation Kilisesi; 1646-1660 yılları arasında erken barok tarzında eski kilisenin yerine inşa edilmiş, çan kulesi sonraki yıllarda eklenmiş. İç mekandaki ana altar İtalyan sanatçı Francesco Robba'nın eseri, 1895 yılındaki Ljubljana depreminde özellikle freskler büyük hasar görmüş, günümüzdeki freskler ise Sloven izlenimci ressam Matej Sternen tarafından yapılmıştır.

Üçlü Köprü (Triple Bridge); Mimar Jose Plecnik tarafından tasarlanmış, ilk hali ahşap strüktür olan köprü yıkılmış, 1842 ve 1932 yıllarında taş köprü olarak yeniden inşa edilmiş, ortadaki kısım tramvay yoluna diğer kollar ise yayalara ayrılmış.   


Za Pesce ve Mesasrski Köprüleri


Sabah tekrar yola çıktık bu sefer Bulgaristan sınırında 5-6 saat zaman kaybedince planımızı değiştirip geceyi Sofya'da geçirmeye karar verdik. Tsarigradsgo Bulvarı üzerinde İnternational Expo Hotel'de yer ayırdık. Otel modern, ulaşımı kolay ve fiyat hizmet kalitesi çok iyi, merkeze biraz uzak fakat transit geçişlerde ana yol üzerinde olduğu için şehir trafiğinde zaman kaybetmeden yola devam edilebiliyor, hava karardığında ancak otele ulaşabildik akşam yemeğini otelin restoranında yedik, lezzetli ve sunumu iyiydi, fiyatlar da gayet makul. Gece boyu hiç durmadan sağanak yağmuru görünce isabetli bir karar aldığımızı anladık, yağmur ve şimşekler gece boyunca hiç durmadı. 


20.Gün 30/07/2022 Apartments Vila White House Cara Lazara 47 /Pancevo-Belgrad - İnternational Expo Hotel Sofya 409 km 4,5 saat 

Günün Rotası


Sabah tekrar yola çıktık bu sefer Bulgaristan sınırında 5-6 saat zaman kaybedince planımızı değiştirip geceyi Sofya'da geçirmeye karar verdik. Tsarigradsgo Bulvarı üzerinde İnternational Expo Hotel'de yer ayırdık. Otel modern, ulaşımı kolay ve fiyat hizmet kalitesi çok iyi, merkeze biraz uzak fakat transit geçişlerde ana yol üzerinde olduğu için şehir trafiğinde zaman kaybetmeden yola devam edilebiliyor, hava karardığında ancak otele ulaşabildik akşam yemeğini otelin restoranında yedik, lezzetli ve sunumu iyiydi, fiyatlar da gayet makul. Gece boyu hiç durmadan sağanak yağmuru görünce isabetli bir karar aldığımızı anladık, yağmur ve şimşekler gece boyunca hiç durmadı. 


21.Gün 31/07/2022 İnternational Expo Hotel Sofya - Özgün vadi İzmit 666 km 7 saat 


Son günün Rotası


Çok erken saatte İzmit'e doğru yola çıktık, Kapıkule sınır kapısında kısa bir beklemeden sonra sınırı geçtik, nihayet bir yaz seyahatimizi daha anı defterimize kaydetmiş olduk. Çok keyif aldığımız, yeni yerler gördüğümüz, eski anılarımızı tazelediğimiz, ailece birçok şeyi paylaştığımız 21 gün geçirdik. 

Araba ile seyahat etmek özgürlük demek, her an sürprizlere açık, gördüğünüz bir tabela, rastladığınız bir restoran, tanıştığınız bir insan ve sapılan bir yol aklınıza gelmeyen anılar yaratıyor. Ülkeleri ve şehirleri en doğal haliyle yaşayabiliyorsunuz, araba ile seyahati her zaman sever ve bütün dostlara tavsiye ederim.

                                                    Sevgiyle kalın, daima yollarda olun dostlar.     


 
 
 

Comments


bottom of page