2022-Arabayla İzmit-Fransa 1.Bölüm
- Derya Bilgiç
- 17 Şub
- 21 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 19 Şub
Grasse-Saint Paul De Vence-Avignon-Orange-Bordeaux-Cognac-Dinan-Paris-Annecy-Verona-Aosta-Bled-Ljubliana-Zagreb
Merhaba arabayla geziyorum dostları,
Bu yıl rotamız İtalya ve Fransa. Önceki yıllarda her iki ülkeyi de görmüştük ancak çocuklar küçüktü ve hafızalarında çok bir şey kalmadı, hem gördüğümüz hem de görmeyi isteyip de uğrayamadığımız yerleri rotamıza ekleyerek aşağıdaki rotayı planladık.
1.Gün : İzmit-Belgrad,
2.Gün : Zagreb'de öyle yemeğinden sonra kısa bir şehir turu yapıp Slovenya'ya devam edeceğiz, Bled’de konaklıyoruz,
3.Gün : İtalya'nın balayı şehri romantik kent Verona’dayız,
4.5.Gün : Provence bölgesine her geldiğimizde uğramadan geçemediğimiz parfümerinin başkenti Grasse’de konaklayıp Monako, Saint Paul De Vence'i dolaşıp, Fragonard-Molinard ve Galimard parfümeri merkezlerine uğrayacağız.
6.7.gün : Avignon, Papalık Sarayının bulunduğu ortaçağ kentindeyiz, tiyatro ve müzik festivali dönemindeyiz.
8.gün : Şarap kenti Bordeaux’yu gezeceğiz,
9.10.gün : Cognac merkezinde kalıp, Hennesy, Remy Martin, Martell ve çevredeki yerel üreticileri dolaşacağız.
11.12.Gün : Bretonya'nın Ortaçağ Kasabası Dinan'da kalıp yakındaki Mont Saint Michel adasını bir kez daha gezeceğiz.
13.14.15.Gün : Üç gün Pariste’yiz, Monet Müzesi, Paris şehir turu yapıp, Champ Elysee'de Tour de France finişini izleyeceğiz,
16.Gün : Alplerin eteğinde göl kıyısındaki güzel kasaba Annecy’de kalacağız.
17.18.Gün : İtalya Aosta vadisinde küçük bir ortaçağ köyü olan Montjovet yakınlarında Borgo köyünde kalacağız, yakın çevrede Alp dağlarındaki yaylalarda dolaşacağız.
19.Gün : Slovenya'nın başkenti Ljubljana’da kalacağız,
20.Gün : Son gece Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da olacağız,
21.Gün : Eve dönüş.
Seyahat notlarım da bizden sonraki gezginlere faydalı olabilecek bilgileri, keyif aldığımız yerleri fiyatlarını aktarmaya çalışıyorum, keyifli okumalar diler, umarım sizlerin de yapmayı planladığı yolculuklara ışık tutabilirim.

Rotanın tamamı
1.Gün 11/07/2022 İzmit-Captain’s Apartment 5 Banjska/Belgrad/Sırbistan 1076 km, 11 saat

1.Gün İzmit-Belgrad

Başlıyoruz
Bulutlu havada sabah 05.30'da İzmit’ten TEM Otoyolu'na bağlandık, 4 saat sonra Kapıkule sınır kapısına 3 km uzaklıkta Saklı Bahçe’de kahvaltı molası verdik.
Edirne Saklı Bahçe Kahvaltı
Saklı Bahçe, sınırdan önce Türk kahvaltısı yapmak isteyenler için zengin kahvaltısı olan güzel havalarda ağaçlar altında keyifle yemek yenecek bir yer. Kahvaltımız 10:30 gibi bitti, sınıra gelmeden üstünde Arslanlı tesislerinde Bulgaristan ve Slovenya vigneti aldık. (Bulgaristan için 2 günlük 8€, haftalık 15€, aylık 30€, Slovenya için haftalık 15€, aylık 30€ ödeniyor.) İki sınır kapısında da on beşer dakikalık beklemeden sonra Bulgaristan'a topraklarındayız.
Bulgaristan Sınır Kapısı
Bulgaristan yolları Avrupa Birliği'ne katılmasından sonra düzeldi, trafik kurallarına, hız sınırlamalarına uyulduğu sürece herhangi bir sorun çıkmıyor. Sofya çevreyolundan dolaşıp Kalotina sınır kapısına kadar otoyoldan devam ettik. Kapıkule-Kalotina arası 358 km, 4 saatlik bir sürüşle Kalotina’ya ulaşılıyor. Sınırın Sırbistan tarafında Gradina kasabası var, sorun yaşamadan geçtik, Niş'e kadar ücretli otoyol var ve para gişelerde kredi kartı veya nakit olarak ödeniyor.
Captain's Apartment
Gün batımına doğru Belgrad merkezdeki Captain's Apartment'a vardık. Merkezi konumda dekorasyonu yenilenmiş, temiz, modern bir stüdyo dairesi. 4 kişi rahatlıkla kalabiliyor, mutfak ve banyoda ihtiyaç duyulan her şey var, ücreti gecelik 65€. Belgrad Üniversitesi Mimarlık Fakültesi birkaç blok ötede arka sokakta da market var.
Knez Mihailova Caddesi, Parlamento Binası, Aziz Mark Kilisesi,
Kentin en canlı yeri Knez Mihailova Caddesi ve Kale Megdan bulunduğumuz yerden yürüyerek 45-50 dakika sürüyor. Evden çıkıp Kralja Aleksandra Bulvarında yürümeye başladık, Cila Metodija Parkı, Mimarlık Fakültesi Binası ve Nikola Tesla anıtını geçtikten sonra Taşmeydan Parkına geldik, köşede Aziz Mark Kilisesi ve Parlamento Binası var, meydanın karşısı Knez Mihailova'nın başlangıç.

Yürüyüş Rotası
Sırbistan Parlamento Binasının inşaatına 1907 yılında başlanmış ve ancak 1937 yılında tamamlanabilmiş. Neo Barok Edwardian tarzındaki yapı ve önündeki Meydan kentin en önemli toplanma alanlarından biri. Gece ışıkları altında oldukça gösterişli duran binanın karşısında Eski Saray var, önüne geniş bir platform kurulmuş ve kalabalık bir grup tezahürat yapıyordu durup izleyince Sırp tenisçi Novak Djokovic'in Wimbledon kupası kutlama etkinliği olduğunu öğrendik, Djokovic Eski Sarayın terasında elinde kupasıyla halkı selamlıyordu. Törenin ardından halk konseri düzenlenecekmiş.
Kale Megdan, Knez Mihailova ve Belgrad Caddeleri
Knez Mihailova Caddesi 1870 yılında yapılmış, 790 metre uzunluğundaki yol araç trafiğine kapalı, İstiklal Caddesi’ne çok benzeyen bir yer. Bulvarın her iki tarafında ünlü markaların mağazaları var, cadde boyunca kafe, restoran ve alışveriş merkezleri dolu, yolun sonu Kale Meydan’a çıkıyor.
Kale Meydan Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği noktada alçak bir tepenin üstünde. Kale Megdan denilen yer aslında Belgrad Kalesi, şehrin en güzel manzarasına sahip yer. Tuna ve Sava’yı ile ortasındaki adaları gören harika seyir terasları bulunuyor, gündüzü ayrı gecesi ayrı güzel. Kale girişindeki hendeği savaş araçlarının sergilendiği açık hava müzesine dönüştürmüşler, girişteki yeşil alana ise dinozor maketleri konulmuş. Bütün gün yolculuktan sonra bir de uzun yürüyüş hepimizi yordu, gece yarısına eve döndük.
2.Gün 12/07/2022 Belgrad-(Hisa Visnar 21 Jermanka)-Zagreb-Bled 591 km 6 saat

2.gün rotası
Sabah yakındaki marketten kahvaltılık aldım evde güzel bir kahvaltı yapıp 09:30'da yola çıktık. E70 Otoyolunda Zagreb'e doğru gidiyoruz. Belgrad-Zagreb arası dümdüz bir yolda 126 km gittik, 11:30'da Batrovci yakınlarında Hırvatistan sınır kapısına geldik. Sınırda birkaç araç dışında yoğunluk yok, pasaport kontrolünden sonra Hırvatistan tarafına geçtik.
Avrupa seyahatlerimizde Zagreb’i hep pas geçiyorduk bu sefer kısa da olsa uğrayacağız. Marina Drzica çıkışında otoyoldan ayrılıp Zagreb kent merkezine döndük, Ivana Tkalicica Caddesi üzerinde Academia Zagreb Otelinin altındaki yeraltı otoparkına arabayı bırakıp, Ivana Tkalcica Caddesi'nden Ban Josip Jelacic Meydanı'na yürümeye başladık.
Tkalcica Caddesi Zagreb'in kalbi, ismini Hırvat tarihçi Tkalcica'dan almış, Caddenin çevresi iki-üç katlı eski binalarla dolu, binaların altında kafe, restoran ve hediyelik eşya malzemesi satan dükkanlar var.

Yürüyüş Rotası
Ivana Tcalcica Caddesi ve çevresi
Eski kent merkezinin güneyi demiryolu hattına kadar uzanıyor, kuzeyde ise yamaçlara yaslanmış olan Suma Tuskanac Parkı'na kadar gidiyor. Kaptol Caddesi ile Radiceva Caddesi arası eski kent merkezi sayılıyor. Radiceva Caddesi'nin batısında müzeler, kamu binaları ve 4-5 katlı tarihi binalar var. Ban Josipa Jelacica Meydanı şehrin en canlı yeri, çok yakınında 12. yüzyılda Neo-Gotik mimari tarzda inşa edilen Zagreb Katedrali bulunuyor.
Efsaneye göre, Zagreb ilk kurulduğu yıllarda kurak bir yermiş, bölgeden geçmekte olan ve susuzluktan bitkin düşen bir askeri birliğin komutanı kılıcını toprağa saplayınca su fışkırmış, askerler de susuzluklarını gidermişler, o sırada yanlarından geçen Magdalena isimli güzel kız komutandan su istemiş komutan pınara Mandusevaç etrafında kurulan kente de Zagreb adını vermiş.
Füniküler; Dünyanın en kısa Füniküleri sadece 66m, biniş-iniş arasındaki süre 90 saniye yukarı çıkılınca şehrin en güzel manzarasını görüyorsunuz. Fünikülerin çıkışındaki Griç isimini verdikleri topu her gün öğle saatlerinde kuru sıkı ateşliyorlar, bu gelenek 140 yıldır devam ettiriliyormuş.
Zagreb 18. yüzyılda cadı avları ile ünlenmiş bir şehirmiş, kentte toplu cadı avları yapılırmış o yıllarda 326 kadın cadılık suçlamasıyla tutuklanmış, bunlardan 106'sı kazığa bağlanarak yakılmış, eski kentteki binaların çatılarındaki dikenli topuzlar o dönemden kalmış, süpürgeleri ile uçtuğuna inanılan cadıların elbiseleri bu topuzlara takıldığı için evlere gelemediklerine inanılıyormuş.
Opatovino Parkında graffiti, Kutsanmış Bakire Meryem Anıtı, Zagreb Katedrali ve Tkalcica Caddesi
Zagreb Katedrali: 1093 yılında, Neo Gotik tarzda inşa edilmiş, Katolik inancına ait bir kilise, 1242 Moğol istilası ve 1895 depremlerinde ciddi hasar görmüş, Osmanlı döneminde tahkimat duvarları, 17.yy. da ise askeri amaçlı gözetleme kulesi yapılmış. Büyük deprem sonrası Mimar Hermann Bolle tarafından restore edilerek günümüzdeki halini almış. Kuleleri 108 metre yüksekliğinde.
Dolaç Market: Sebze, meyve, yiyecek ve el sanatları ürünleri satılan açık pazar alanı, ancak konser etkinlikleri ve gösteriler için de kullanılıyor, gezerken konser için sahne hazırlıkları yapılıyordu.
Tolkien's House: Opatovina Parkı ile Opatovina Caddesi'nin birleştiği köşede “Yüzüklerin Efendisi” filmi konsepti üzerine kurulmuş kafe-bar, sadece akşamları açılıyor, içine giremedik ama Tolkien severler için ilginç bir uğrak noktası olabilir.
St. Mark Kilisesi: 13.yy'da Romanesk tarzda inşa edilmiş sonraki dönemlerde Geç gotik eklemeler yapılmış, 14.yy'da yenilenen kilisenin iç mekan süslemeleri ve renkli çatısı ile ilgi çekiyor. Kilise St. Mark Meydanı'nda bulunuyor. Çatısında çeşitli semboller bulunan kilisenin sağ tarafında üç kuleli Zagreb şehrinin amblemi, sol tarafında ise ortaçağdan kalma (Hırvatistan, Dalmaçya ve Slovenya'yı simgeleyen) üçlü bir arma kombinasyonuna sahip.
Zagreb Katedrali, Dolaç Market, Kutsanmış Meryem anıtı, Skalinska Caddesi
Kırık Kalpler Müzesi: St. Mark Meydanına yakın ayrılık acısı yaşayanların bıraktıkları eşyalarla oluşturulan müze şehirdeki en ilginç yerlerden biri.
Opatovina sokaktan Dolac Market meydanına yürüdük, meydanın kuzey köşesindeki terasın üzerindeki Harad's Irish Pub'a girdik, öğle yemeği servisi olmadığını öğrenince biraz ileride Kung Fu Express Restoranda oturduk. Sushi, Acılı-ekşili çorba ve ekşi soslu tavuk siparişi verip öğle yemeğini yedik.
Zagreb old city sokakları
Zagreb'den ayrılırken hafiften yağmur başladı, Bled’e 200km yolumuz var, 2 saat 15dk. sonra konaklayacağımız "Hisa Visnar 21 Jermanka"ya ulaştık. Bled merkezine yakın 2 katlı binanın çatı katındaki dairedeyiz.
Hava kararmak üzere, Zagreb'den akşam yemeği için alışveriş yapmıştık, yemeği evde yedik. Balkonun manzarası çok güzel, bol oksijen ve güzel havada mehtaba karşı kahvelerimizi yudumlayıp, kitap okuduk. Booking’den rezervasyon yaptırdığımız dairenin ücreti vergi dahil 162,52€, evin önündeki otopark ücretsiz. Temiz, ve yeni bir ev, sahipleri alt katta yaşıyor ve son derece kibarlar.
Bled'deki evimiz ve balkon manzarası
3.Gün 13/07/2022 Bled - "Casa Verona, 90 Via Tombetta, Verona"-"Villa Flora Superrior, 1207 Chemin de Stramousse Cabris" 510 km 6 saat
Bled-Verona rotası
21 Jermanka Hisa Visnar adresindeki kiraladığımız evin girişi ve arka bahçe
Bled'e ikinci gelişimiz, önceki gelişimizde merkezdeki bir otelde kalmıştık bu sefer çevresinde dolaşacağız. Evin önündeki sokaktan kırlara doğru yürümeye başladık. Alplerin bol oksijenli havası, güneşli, yemyeşil kırlar, bakımlı bahçeler içindeki villalar arasında dolaştık. Evleri çoğu otel ve pansiyon olarak kullanılıyor, sokağın sonu kırlara çıkıyor, kırlarda yürüyelim diyerek dolaşmaya başladık, 1 saate yakın yürüdükten sonra eve dönüp ayrılış için eşyaları hazırladık. Sabahtan beri "Good Year" logolu kocaman bir zeplin tepemizde dolanıp durdu. Alplerin eteklerinde yaptığımız bu yürüyüş hepimize çok iyi geldi.
Evin çevresi
Bled kırlarında yürüyüş

Yürüyüş Rotası
Evden ayrılıp arabayı stadyum yanındaki ücretsiz otoparka bıraktık. Grajska Caddesi'nden Bled Kalesi'ne doğru yürümeye başladık, sokağın iki tarafında bahçeleri rengarenk çiçeklerle kaplı dik çatılı değişik renklerde villalar var, saatler ilerledikçe hava iyice ısındı, kalenin girişine kadar araba ile çıkılabiliyor ancak biz St. Martin Kilisesinin yanındaki ağaçlar arasından çıkan dik patikadan yürümeyi tercih ettik.
Grjska Caddesi ve çevresi, Kaleye giden patika yol (Grajska Cesta), Riklijeva Cesta
Patikanın başında merdivenler var, sonrasında toprak patika olarak devam ediyor, kısa ama yorucu bir çıkış. Kalenin terasından Alp dağlarının eteklerine doğru uzanan Bled kasabası, masmavi bir göl, gölün ortasındaki ada üzerinde küçük bir kilise unutulmaz bir görüntü oluşturuyor. Manzara o kadar şahane saatlerce oturup seyredilebilir. Şahane doğal güzellikler, dinginlik ve huzur bu şehri simgeleyen kavramlar.

Bled Kale surlarından göl manzarası
Kaleden göl manzarası, dağlar, matbaa, para basma makinesi
Bled Kalesi: Göle bakan sarp bir yamacın üzerine inşa edilmiş küçük bir ortaçağ kalesi. 11.yy'da inşa edildiği söyleniyor. Kale Brixen rahipleri tarafından korunuyormuş, Kalenin giriş kapısı çok dar önünde bir hendek var, hendek ahşap bir köprü ile aşılıyor. Kale girişinin sağ tarafındaki küçük kapı şarap mahzeni ile satış mağazasına açılıyor, kalede yaşayan rahiplerin ürettiği şarapları satıyorlar. Taşlık kaplı yoldan devam ettiğimizde üst kottaki küçük meydana çıktık. Avlunun çevresindeki odacıklar dükkan, müze, sergi alanı, restoran ve eski paraların basıldığı bir yer ve hediyelik eşya dükkanı olarak kullanılıyor. Restoranın manzarası ve surların önündeki terasta göl manzarasına karşı yemek yemek lazım.
Müze bölgenin jeolojik geçmişini anlatan sinevizyon sunumları, ilk çağlarda bölgede yaşayan insanlara ait buluntular ve eşyalar sergileniyor. Zemindeki küçük mekanda geleneksel yöntemlerle baskı yapan bir matbaa, parşömen kağıtlara çeşitli desenler basıyor, yanındaki küçük preste ise eski para basılıyor, asma katta Gutenberg'in mumyası boşluktan ziyaretçilere bakıyor.
Gölün ortasındaki ada üzerindeki manastır 17.yy'da inşa edilmiş orijinal halini koruyor, adaya küçük teknelerle ücretli turlar düzenleniyor. Kilise girişinde göle kıyısına inen 99 basamaklı geniş bir merdiven var, çan kulesi 52 m yükseklikte.
Göl çevresindeki yürüyüşten manzaralar
Bled çok turistik bir yer merkez ve çevresinde çok sayıda otel var. Yaz sezonunda şehir içinde otopark büyük sorun yer bulmak neredeyse imkansız, şehrin kuzey girişinde stadın yanındaki açık otoparka arabayı bırakıp merkeze yürümek en iyisi.
Bled göl çevresine konumlanmış 12.000 nüfuslu küçük bir kasaba. Göl çevresi 7km uzunlukta ve etrafındaki patikalarda yürüyüş yapabiliyorsunuz. Ormanlık arazide, durgun gölü seyrederek unutulmaz bir yürüyüş yapabilirsiniz.
Bled'e gelip Kremna Rezina tatlısını yemeden ayrılmamak gerekiyor Bled’li pasta şefi Istvan Lukacevic tarafından bulunan bu tatlı çok hafif ve çoklezzetli.

Adige Nehri ve Ponte Pietro
Öğleden sonra Bled'den ayrılıp İtalya'nın romantik şehri Verona’ya doğru yola çıktık, 4,5 saat sonra Verona'da olmayı düşünüyoruz, Villese civarında E70 otoyoluna bağlandık Venedik-Vicenza arasında yol onarımları yüzünden 1,5 saat dur-kalk hızında gidince 4,5 saatlik yolu 6 saatte tamamlayabildik. Verona'ya yaklaştığımızda booking’den Via Tombetta üzerinde küçük bir daire ayarladık 1,5 saat gecikmeli de olsa Verona'ya ulaştık.
Bu geceki evimiz Casa Verona, eski binada içi yenilenmiş bir daire, gecelik vergi dahil 111,7€, ev sahibi arabayı bir sokak ileride yol kenarına bırakabileceğimizi, sabah 09.00'a kadar ücretsiz ve güvenli bir yer olduğunu söyledi. Daire giriş holü, açık mutfak ve bir çek-yatlık oturma alanı ile yatak odası ve banyodan oluşuyor. Tavanda devasa ahşap kirişler var, üst katta biri yürüdüğünde üzerimize toz dökülüyor, banyo penceresi yere kadar ve caddeye bakıyor.
Casa Verona, Via Tombetta
4.Gün 14/07/2022 Verona- "1207 Chemin de Stramousse Cabris-Grasse" 510 km 6 saat

Verona-Cabris rotası

Verona (fotoğraf; http://www.milanomobilyafuari.com/verona-hakkinda/)
Verona'da sadece bir gece konaklamayı düşünüyorduk, eski kent merkezine inince daha uzun kalmayı planlamadığımız için pişman olduk. Verona tarihi dokusu, mimarisi, meydanları, sokakları, çok iyi korunmuş Roma tiyatrosu, katedralleri, köprüleri ve Adige Nehri kıyısındaki sevimli kafeleri ile bizi adeta büyüledi bir sonraki gelişimiz de daha uzun kalacağız. Eski kent merkezine inip arabayı Santa Maria Matricolare Katedrali'nin arkasındaki Piazza Vescovado'daki açık otoparka bıraktık. Vicolo Sabbionaia Caddesi yönünde kendimize bir yürüyüş rotası oluşturduk ve dolaşmaya başladık.

Yürüyüş Rotası
Ponte Pietro üzerinden Adige Nehri ve Castel San Pietro
Piazza Vescovada, Santa Maria Matricolare Katedrali, Torre di Ponte Pietra
Kısa bir süre sonra Piazza Broilo'ya geldik, sol tarafımızda Pietra köprüsü'nün girişindeki Torre Di Ponte Pietra kulesi var, köprü Roma dönemine ait, Adige Nehrinin eski şehir çevresinde kıvrım yaptığı noktada kurulmuş, araç trafiğine kapalı sadece yaya geçişine izin veriliyor. Köprünün ortasındaki manzara çok hoş, karşı yakada tepenin üzerindeki Castel San Pietro ve Roma amfitiyatrosu çok güzel fotoğraf veriyor. Adige nehri, Verona tarihi kent merkezini bir kuşak gibi sarıyor, Garda gölünden doğan ve Adriyatik Denizi'ne dökülen bir ırmak.
Ponte Pietra ; Adige Nehrinin iki yakasını birleştiren kemerli bir Roma köprüsü, M.S. 100 yılında yapılmış, Genova'dan başlayan Aquilea'ya kadar uzanan Antik Roma yolu Via Postumia’nın Adige Nehri geçişini sağlıyor, Verona'daki en eski köprü. 1298 yılında yıkılan sağ kanadı tekrar yapılmış, İkinci dünya savaşında da Almanlar tarafından bombalanmış, 1957 yılında aslına uygun olarak orijinal malzemelerle çok kapsamlı bir restorasyon geçirmiş.
Ponte Pietra Caddesi (Via Ponte Pietra)
Köprüyü dolaşıp Via Ponte Pietra üzerinde yolumuza devam ettik, Saint Anastasia Basilica'sını geçip Via Achille Forti Caddesine döndük. Gezerken Saint Anastasia Sokak ile Vicolo Cavaletto Sokak köşesinde “Gelateria Ballini" dondurmacısı önündeki kuyruğu görünce dondurma aldık, meğer burası Verona’nın en ünlü yeriymiş gerçekten çok leziz dondurmasını tatmadan geçmeyin.
Basilica Di Santa Anastasia, Piazza Bra Molinari, Via Abramo Massalongo
Verona; Kuzey İtalya'nın Veneto bölgesinde 260.000 nüfuslu, tarihi merkezi çok iyi korunmuş romantik bir şehir, William Shakespeare'in ünlü eseri Romeo ve Juliet'te geçen evin Via Capello 23 adresindeki ev olduğuna inanıldığından İtalya'daki yeni evlenen çiftlerin gözde balayı şehri olarak biliniyor. M.Ö. 1.yy'da Julius Sezar tarafından kurulan Verona’da Roma dönemi yapıları hala çok iyi durumda, özgün şehir dokusu, sokakları ve mimari eserlerinin niteliğinden dolayı Unesco tarafından kültürel miras ilan edilmiş. Şehirde yemek kültürü çok gelişmiş, birçok özellik bir araya gelince de önemli bir turizm merkezi olmuş, özellikle yaz mevsiminde turist akınına uğruyor, otellerde yer bulmak zor ve pahalı. Yazları sokaklar çok canlı ve günün her saati çok kalabalık, görülmesi gereken çok yer var bu yüzden en az 2 gün kalmak gerekiyor.
Piazza Delle Erbe; Roma döneminde forum olarak kullanılan meydan, günümüzde kentin en önemli buluşma noktası, çevresinde birçok kafeterya, bar ile ünlü markaların mağazaları bulunuyor. Meydanda pazar günü dışında her gün tezgahlar kuruluyor bu tezgahlarda birçok ilginç şey bulabilirsiniz. Meydan çevresinde Torre De Lamberti, Palazzo Lamberti, Gardello Tower, Casa Mercanti ve Madonna Çeşmesi gibi önemli yapılar var.
Via Pellicciai ve çevresi
Duomo Katedrali (Santa Maria Matricolarre); M.S. 1117 yılında Romanesk stilde inşa edilen yapı Kutsal Bakire Meryem'e adanmış, 1187 yılında Papa tarafından kutsanan Katolik Katedrali, Verona'lılar Santa Maria Matricolare olarak biliyorlar. Yapı birçok kez tadilat geçirmesine rağmen ana plan şeması günümüze kadar değişmeden kalmış. Dış cephesindeki freskler 12.yy heykeltraşlarından Nicolaus’un eseri, ön cephedeki gotik pencereler 17.yy'da yapılmış, iç mekan ağırlıklı olarak 15.yy'da yapılan yenilemeden kalma, iç kısımdaki kırmızı renkli sütunlar ise Verona mermerinden yapılmış.
Santa Maria Matricolare Katedrali (fotoğraf
Piazza Delle Erbe ve Torre Dei Lamberti
Lamberti Kulesi (Torre Dei Lamberti); Yapımına 1172 yılında başlanan 84 metre yüksekliği ile şehrin en yüksek kulesidir. Romanesk tarzda tuğla ve tüf kesme taşlardan inşa edilmiştir. 1295 yılında kuleye iki adet çan yerleştirilmiştir. 1405 yılında kuleye yıldırım çarpmış ve ağır hasar görmüştür. Uzun süre restorasyon çalışmalarına başlanmamış ancak 1448 yılında başlayan yenileme 16 yıl sürmüş 1464 yılında tamamlanabilmiştir. Şehrin en güzel manzaralarından birine sahip olup ücretli olarak gezilebiliyor. Kuleye merdiven ve asansör ile çıkılabilmektedir.
Arena di Verona (fotoğraflar Italy.it, veronissima.com, giornaldelgarda.info)
Verona Arena (Arena Di Verona); Verona’nın sembolü olarak bilinen Arena Roma'daki Collesium'a çok benziyor ancak çok daha iyi korunmuş durumda, M.S. 30 yılında inşa edilmiş.
Arena ile ilgili çok az kişinin duyduğu bir efsane var; Bir zamanlar Verona’da zengin bir adam idam cezasını bekliyormuş adamın umutsuzluk içindeki çığlıklarını ve yürek parçalayıcıymış bağırışlarını duyan şeytan dayanamamış ve adamın hücresinde belirmiş. O dönemlerde Verona’lılar, tüm şehir halkını alabilecek büyük bir tiyatroya yapmak istiyorlarmış, şeytan eğer bu tiyatroyu, mahkûm eliyle bir gecede kendisinin inşa edebileceğini ve hayatını bağışlayacağını ancak mahkumun ruhunu kendisine vermesi gerektiğini söylemiş. Mahkûm, çaresiz kaldığını, kurtuluş için başka bir yolu olmadığını düşünerek teklifi kabul etmiş. Gece olduğunda mahkum tiyatroyu inşa etmeye başlayan cehennemden gelen iblisleri görünce dehşete kapılmış ve Meryem Ana’ya dua etmeye başlayınca duaları kabul olmuş. Güneş, her zamankinden erken doğmuş ve iblisler işlerini tamamlayamadan kaçmak zorunda kalmışlar ve tiyatro sonsuza dek yarım kalmış. Arena’nın ünlü eksik kalan bir kanadının kökeni bu efsaneye dayanıyor. Günümüzde konser ve çeşitli etkinliklerin düzenlendiği Arena, 30.000 kişilik bir vahası olarak kullanılıyor.
Vecchio Kalesi (Castelle Vecchio)
Vecchio Kalesi (Castelle Vecchio); 1354-1376 yılları arasında kızıl tuğlalar kullanılarak inşa edilmiş Gotik stildeki Ortaçağ Kalesidir. Adige Nehri manzarasına hakim bir tepe üzerine kurulmuş kale içinde, iki ayrı müze bulunuyor. Kaleye giriş ücretsiz ancak müzeler için ücret ödeniyor.
San Zeno Maggiore Bazilikası; Romeo&Juliet hikayesindeki çiftin evlendikleri mekan olarak biliniyor. M.S.967 yılında yapımına başlanan Romanesk tarzındaki bazilika 1397 yılında tamamlanabilmiş. 1117 yılındaki depremde hasar gören yapı 1138 yılında restore edilmiş. Bej renkli tüf taşından inşa edilen bazilikanın 62 metre yüksekliğindeki çan kulesi inşaatına 1045 yılında başlanmış 1178 yılında tamamlanmış.
"Ama fazlasını verebilirim ben sana! (For I will raise her statue in pure gold;)
Kızının heykelini dikeceğim som altından, (That while Verona by that name is known.)
Verona bu adla bilindiği sürece, (There shall no figure at such rate be set)
Daha üstün bir heykel dikilmeyecek, (As that of true and faithful Juliet.)
Vefalı ve sadık Juliet'inkinden."
(William Shakespeare Romeo ve Juliet - V. Perde, III. sahne. Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi - İş Bankası Yayınları)
Bra Meydanı (Piazza Bra): Arenaya çok yakın, kentin en hareketli meydanı, çevresinde çok sayıda bar-kafe ve restoran bulunuyor, Gran Guardio ve Beriberi Sarayı meydan çevresinde yer alan görülebilecek eserler.

Jülyet evi (Casa di Giuiletta)
Juliet Evi (Casa di Giulietta): William Shakespeare'in Rome&Juliet oyunundaki balkon sahnesinin burada geçtiği varsayılıyor, bu yüzden turistlerin ve romantik çiftlerin en çok ilgi gösterdikleri yer. 1300’lü yıllarda Cappelletti ve Montecchi aileleri tarafından yaptırıldığı biliniyor. 14.yy da bir dönem hastane olarak kullanılan bina sonraları otele dönüştürülmüş, 1937 yılında ise kapsamlı bir restorasyon geçirmiş. Gotik bir mimariye sahip olan yapı her mevsim kalabalık bir turist kitlesi ağırlıyor. Aslında hayali karakterlerin buluştuğu yer olmasına rağmen çok ilgi çekiyor.
Giusti Bahçeleri (Giordano Giusti); Adige nehrinin doğu kıyısında Giusti Saray kompleksi içindeki bahçeler. Neo-klasik üsluptaki bu rönesans bahçeleri kare formunda, 8 ayrı parçaya ayrılmış ve her parça farklı bir tasarımla düzenlenmiş.
Capitular Kütüphanesi; Dünyada hâlâ faaliyet gösteren en eski kütüphane sayılıyor. Kütüphane arşivinde paha biçilemez değerde kültürel bir mirası korunuyor. Kütüphanenin envanterinde Arşivinde 1200’den fazla antik el yazması, 268 adet erken dönem basımı (incunabula) ve 11 bin parşömen var ve 1600 yıldır burada korunuyor. Kütüphanedeki en önemli eserlerden biri, 1 Ağustos 517 tarihli ünlü Ursicino Kodu’dur. Bu belge, kütüphane bünyesinde bir scriptorium (el yazmalarının çoğaltıldığı yazı atölyesi) bulunduğunu ve burasının 3.yy’dan beri faaliyette olduğunu gösteriyor.
Capitular Kütüphanesi'nde korunmuş bazı önemli eserler:
· Raterian İkonografisi: Orta Çağ’a ait bir şehrin bilinen ilk tasviri olduğu söylenir.
· Mor İnciller (Veronese Kodu): Mor renge batırılmış parşömenler üzerine altın ve gümüş harflerle yazılmış dört kanonik İncil’i içeriyor.
· Gaius’un Kurumları: Roma hukukuna dair dünyada neredeyse eksiksiz kalan tek metin.
· Veronese Bilmecesi: İtalyan dilinin doğum belgesi olarak kabul edilen belge.
· Aziz Augustinus’un De Civitate Dei adlı eseri: Yazarın yaşadığı döneme ait, eserin bilinen ilk basımıdır.
Caffe di Cappa
Öğlen sıcağı zirveye çıktığında Piazza Bra Molinari köşesinde terası nehir manzaralı Cappa Cafe'ye oturduk, teras yer olmadığından içeri oturduk. Pizzaları çok leziz, mekan ise keyifli.
Yemeğin ardından Verona'dan ayrıldık, Grasse’ye 510 km yolumuz var, 6 saat planladığımız yol, E70 otoyolu üzerindeki bakım onarım çalışmaları nedeniyle, tek şeritten verildiğinden çok uzadı, Tortona yakınlarında Genova yönüne dönünce yol çalışmaları bitti. Genova’yı geçince sahile paralel gitmeye başladık, sol tarafımız Akdeniz, sağ tarafımız ise yamaçlara yayılmış zeytin bağları ile serpilmiş İtalyan Riviera'sının kendine özgü mimarisine sahip harikulade villalar, defalarca gittiğim bu yolu hep sevmişimdir. İtalyan Riviera’sından başlayan, Fransa'da Cote d'Azure (Fransız Rivierası), Marsilya'da Occitane bölgesi ve Barselona'ya kadar Akdenizin kuzey kıyıları muhteşem bir rota, özellikle Provence bölgesinde lavanta bahçeleri ile çevrili pitoresk kasaba ve köyler, muhteşem plajlar ve pırıl pırıl güneş altındaki Akdeniz’in seyrine doyum olmuyor.
Kıyı boyunca Ligure, Albisola, Savona, San Lorenzo, San Remo, Bordighera, Monako, Menton, Eze, Nice, Antibes, Cannes, San Tropez, gibi yerleri görmeden geçmemek gerekiyor. Grasse’ye yaklaşınca bahçesinde zeytin ağaçları olan şahane bir villanın alt katını kiraladık, bu güzel evde iki gün kalacağız. Yolda hiç mola vermememize rağmen ancak saat 22.00'de eve ulaşabildik. 1207 Chermin De Stramousse/Cabris adresindeki ev Grasse şehir merkezine 5 dakika mesafede olmasına rağmen eve giden toprak yol navigasyonda tanımlı değil, bir türlü eve ulaşamayınca ev sahibini gecenin bir vakti bizi yol ayrımından aldı. Sabah olunca kaldığımız yerin ne kadar güzel bir mekan olduğunu anladık.
5.Gün 15/07/2022 "1207 Chemin de Stramousse Cabris-St.Paul De Vence-Monako" 72 km 1,5 saat
Cabris-Monako Rotası
Cabris'deki 2 günlük mekanımız kaldığımız en keyifli yer
Kaldığımız bina 3 katlı bir villa, birinci kat ve çatı katında ev sahipleri oturuyor çok sevimli ve yardımsever bir çift. Biz zemin kattaki dairedeyiz, modern ve zevkli dekore edilmiş bir kır evi, iki yatak odası, çalışma odası, mutfak ve banyo var plan çok kullanışlı, evde bir sürü elektronik eşya plak koleksiyonu ve biblo var, normalde depozito alıyormuş ancak bizden almadılar. Harika iki gün geçirdik bir gün daha uzatmak istedik ama ne yazık ki Japon bir çifte kiralanmıştı.
Villanın iç mekanı
Uyandığımızda odanın penceresinden vuran güneş altındaki lavantalar görünce güne başladık içimiz yaşam sevinci ile doldu, bahçedeki zeytin ağacı altında açık havada kahvaltı hazırladık ev sahibi bahçeden topladığı domates ve biberlerden ikram etti, üzerine güzel bir kahve ise mutluluğumuzu katladı. Bugün ressamlar ve sanatçılar köyü “Saint Paul de Vence” ile kumarhaneleri, Formula 1 yarışları, sosyetesi ve kraliyet ailesi ile tanıdığımız küçük ülke Monako’yu gezeceğiz.
Kahvaltı sonrası kahve keyfi

St. Paul de Vence
St. Paul de Vence; Fransa'nın Provence bölgesinde Nice ve Antibes şehirleri arasında, sahilden 7-8km içerde zeytin ağaçları ile çevrili bir tepenin üzerine kurulmuş, etrafı surlarla çevrili, tarihi dokusunu ve özgün mimari yapısını koruyabilmiş, sanatçıların, entelektüellerin ve sosyetenin uğrak yeri. 4000 kişinin yaşadığı, küçük bir Orta çağ köyü. Bölgede M.Ö.4000 yıllarından beri insan yerleşimleri görülmesine rağmen 20.yy’da özellikle de 1920'lerden itibaren empresyonist ressamlar tarafından keşfedilmiş, dönemin edebiyatçıları, sosyetesi, entelektüelleri ve ünlü sanatçıları da yoğun ilgi gösterince çok tanınmış ve köydeki bütün yapılar restore edilmiş.

Decoration d'Interior
Jean Claude Farhi "Secret Point" heykeli, Rte de la Coulle, Theo Tobiasse "La Venuse" ve saint Claire Şapeli, Porte de Vence, Guilano Mancini "Le Chat" heykeli

St. Paul de Vence yürüyüş rotası
Köy sanat atölyeleri, müzeler, gurme restoranlar ve sanat galerileri ile dolu, orta çağdan kalma evlerin arasında daracık sokaklarda turist seli eşliğinde dolaşmak çok ilginç bir deneyim, adım başı rastladığımız sanat galerilerinden hemen hepsine girip çıktık burası Fransa'nın en güzel orta çağ köylerinden biri. Grasse-St.Paul De Vence arasındaki yol da çok zevkli zeytin bağlarının arasından dar ve virajlı bir yolla ulaşılıyor.
La Colomb D'or, Rue Grande,
Cabris'den yola çıktık 30 km'lik mesafeyi 1 saatte aldık. Köy girişindeki otoparkta yer bulamayınca Chems Des Trious üzerindeki ücretsiz park yerine arabayı bırakıp köy merkezine kadar yürüdük. Route De La Colle kavşağında karşımıza heykeltraş Jean Claude Farhi'nin “Secret Point" adlı modern bir eseriyle karşılaştık. Sola dönüp Route de la Colle üzerinden Provence tarzı villaların arasından devam ettik. St.Clark Chapel'i önündeki meydandan Route de Vence'e döndüğümüzde sağımızda Fragonard'ın parfüm ve tekstil ürünlerinin satıldığı mağazayı gördük karşısında da dekorasyon ürünleri satan şık bir mağaza vardı her ikisini de gezip, köy girişine doğru ilerledik, sol tarafımızda Route De Serres köşesinde “La Colombe D'or Hotel ve Restaurant'ı” gördük.


St. Paul de Vence terasından Provence tepeleri
"La Colombe D'or" (Altın Kaz Hanı) Hotel & Restaurant; 3 katlı taş bir yapı. 1920'li yıllarda mütevazi bir kafe-bar olarak Paul Roux ve eşi Titine tarafından açılmış. İlk zamanlar 3 odalı küçük bir oteli de bulunan mekan sonraki yıllarda yapılan eklerle 13 odalı butik bir hotel ve restorana dönüştürülmüş. Sanat ve sanatçı dostu olan Paul ve Titine, Picasso dahil birçok ünlü ile arkadaşlık kurmuş, bu sayede köye gelen bütün sanatçıların da uğrak yeri olmuş. Restoranda Henri Matisse, Pablo Picasso, Braque, Mark Chagall, Paul Cezanne, Joan Miro, Jean Paul Sartre, James Baldwin, Yves Montand ile ünlü heykeltraş Alexander Calder gibi birçok ünlü sanatçı ve düşünürü ağırlamışlar, bu sanatçıların yaşamlarının bir kısmı da burada geçmiş. Yves Montand ve Simone Signore bu otelde evlenmişler. Roger Moore, Henry Belafonte, Marlon Brando, Elton John, Madonna, Sting ve Bono buranın düzenli müdavimleri olarak biliniyor. Picasso ve Matisse otelde kaldıklarında ödemeyi yaptıkları tabloları vererek karşılıyorlarmış. Otel koridorlarında bu ressamların eserleri asılı. Restoranda yemek için çok uzun süre önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor.


St.Paul de Vence sokakları
Colombe D'or Hotel'in önünden sağa dönüp devam ettiğimizde Surların ana giriş kapısı Enclosure Tower'ın kemerli kapısına geldik. İçeri girildiğinde zaman tünelindeymiş gibi başka bir çağa geçiliyor. Girişte küçük bir meydanla karşılaştık, meydanın sağında ve solunda uzanan daracık sokaklar köyün iç kısımlarına ulaşıyor. Sokaklar o kadar dar ki iki-üç kişi zorlukla yan yana geçebiliyor, her iki tarafında yer alan iki-üç katlı orta çağdan kalma taş binaların alt katları sanat galerileri, resim ve heykel atölyeleri, sergi ve satış salonları, üst katları ise bazen konut bazen atölye olarak kullanılıyor.
Köyün içine araç girişi yasak, sokaklar tamamen yayalara ait özgürce salınarak dolaşabiliyorsunuz. Kadraja giren her köşe fotoğrafçılar için ayrı bir kare. Taş binalara sarılmış, sarmaşıklar, rengarenk begonviller, camlara dizilmiş sokaklara sarkan saksılardaki çiçekler, cephelere asılmış tablolar ile ufacık meydanlara veya köşe başlarına yerleştirilmiş heykellerin arasında unutulmaz bir yürüyüş yaptık. St. Paul Devence mutlaka görülmesi gereken bir yer.

Rue Grande
Sanat galerilerinden görüntüler
Sanat galerilerinden görüntüler

"Horse" - Remy Pesce
Sokak manzaraları
Sur içindeki turu tamamlayıp, köy girişinde Cafe de La Place'a oturduk, pizza ve soğuk bira eşliğinde pizzalarımızı yerken yandaki kum meydanda iddialı bir Bocce müsabakası seyrettik. St.Paul De Vence'de 30'a yakın küçüklü büyüklü çok şık sanat galerisi var, her birini hakkını vererek dolaşmak bir tam gün alabilir. Galerilerde birbirinden ilginç cam, bronz, seramik, ahşap heykeller, tablolar görüp isterseniz satın alabiliyorsunuz.

Marc Chagal'ın mezarının bulunduğu St.Paul de Vence Mezarlığı
Bugün ikinci durağımız dünya sosyetesinin gözde mekanı vergi cenneti Monako, yaklaşık 1 saat sonra A8 otoyolundan ayrılıp Monako sırtlarındaki virajlı yoldan limana doğru inmeye başlamıştık.

Monako Limanı

Yürüyüş Rotası
Fransız Riviera'sının ve Avrupa jet sosyetesinin gözde yerlerinden Monako, Akdeniz kıyısı boyunca uzanan üç ayrı koy çevresine yerleşmiş, monarşi ile yönetilen 40.000 nüfuslu küçük bir prenslik. La Condamine (liman bölgesi), Monte Carlo (kumarhaneler ve oteller bölgesi) ve Monako (Prenslik bölgesi) olmak üzere üç bölgeye ayrılmış. Sadece 0,81 milkare ile dünyanın en küçük ikinci ülkesi. Vergi avantajlarından dolayı dünyanın en ünlü simaları, futbolcular Formula yarışçıları ve ünlü tenisçiler burada yaşıyor, şehrin sokaklarında dolaşırken ünlü isimleri görmek sıradan bir şey. Ülke küçük ancak üç büyük marinada yüzlerce milyon dolarlık lüks süper yatlar bağlanmış. Monte Carlo tarafında birçok ünlü otel ve kumarhane var. Şehir A8 otoyolu ile deniz arasına sıkışmış, yüksek binalar ve villalar dik yamaçlara yaslanmış, binalar çok sıkışık uzaktan bakınca betona boğulmuş gibi görünüyor.
Monako Limanı ve St. Martin Bahçesi
Dünyanın en önemli yarış organizasyonu Formula-1’in bir ayağı Monako'da düzenleniyor. Yarış günlerinde kentin dar ve virajlı sokakları yarış pistine dönüştürülüyor. Yarış haftası ünlü simalar yatları ve özel uçakları ile şehre geliyorlar.
Kentteki diğer önemli spor organizasyonu Monaco Masters 1000 tenis turnuvası, bu turnuva da dünya sosyetesinin buluşma etkinliklerinden biri. Monako aynı zamanda vergi cenneti olduğundan Bjorn Borg, Goran İvanisevic, Tsisipas, Zwerev, Medvedev, Wawrinka, Wozniacki, Novak Djokovic gibi ünlü tenisçiler ile ünlü F1 pilotları Nico Rosberg, Felipe Massa, Daniel Ricardo, Nico Hulkenberg, Paul Di Resta Monako'da yaşıyorlar.
Monako Kraliyet sarayının bulunduğu bölge
Monako Sarayı ve Meydanı
Monte Carlo, Monako'nun kumarhanelerin ve otellerinin olduğu kısım, Bölgedeki otel ve kumarhanelerden o kadar büyük gelir elde ediliyor ki ülke vatandaşlarının herhangi bir vergi ödemesine gerek kalmıyor. Monako'da market fiyatlarını merak edip bir tanesine uğradık, alabildiğimiz tek şey yeşil elma oldu. Cabris'e dönüşte yolu uzatıp Eze ve Nice kent merkezinden gidince ancak alaca karanlıkta eve gelebildik.
6-7.Gün 16-17/07/2022 Cabris-Grasse (Fragonard-Molinard-Galimard) Orange 267 km 2,5 saat

Günün rotası
Güzel bir Provence sabahına uyandık, ev sahibi yeni topladığı domates, biber ile tavukların altından aldığı mavi renkli taze yumurtalar ile nefis bir kahvaltı yaptık, gönlümüz burada kalarak evden ayrıldık, 10 dakika uzaklıktaki Fragonard parfümeri müzesi ve satış mağazasına gittik, müzeyi dolaşıp alışveriş yaptık, çok yakında Molinard ve Galimard parfümeri satış merkezlerine gittik. Bu üç parfümeri markası içinde Fragonard, her zaman favorimiz, kalıcılığı etkileyiciliği, etkileyici aroması ile şahane ürünleri var ayrıca çeşit çeşit sabunları, oda parfümleri, cilt ve yüz bakım kremleri ile çok çeşitli ürünleri var., bunun yanında tekstil ürünleri ile de ürün gamını genişletmişler.

Fragonard Parfümeri
Fragonard Parfüm Müzesi ve satış mağazası
Grasse; Provence-Alpes-Cote de Azure bölgesinde 50.000 nüfuslu kent Dünyanın parfümeri başkenti olarak biliniyor. Nice'e 42 km, Cannes'a ise 16 km uzaklıkta olan Grasse, Orta çağda çok kaliteli deri ürünleri ve tabakhaneleri ile ünlüymüş, dolayısıyla da çok kötü kokan bir yermiş. Bölgede yaşayan soylular üretilen deri ürünlerini severek kullanmalarına rağmen kokusundan çok rahatsız oluyorlarmış. 16.yüzyılda yerel bir deri ustası olan Jean de Galimard'ın aklına parfümlü deri eldiven üretme fikri gelmiş, ilk ürettiği eldivenleri de Catherine de Medici'ye hediye etmiş, bu buluş şehrin kaderini de tamamen değiştirmiş. Catherine de Medici eldivenleri önemli davetlerde kullanınca soylular arasında moda olmuş ve hızla yayılmış, bir süre sonra tüm soylular bu eldivenleri kullanmaya başlamış, ardından parfüme üretilmeye başlanmış böylece Grasse artık parfümerinin başkenti olmuş.

Molinard Giriş cephesi
Provence tepelerinde Akdeniz'e 300 metre yukarıdan bakan Grasse, Mayıs gülü ve yasemin çiçeklerinin parfümeri için istenilen kokuya sahip olmasını sağlayan çok uygun bir iklime sahip. Bu özel iklimden dolayı Fransa'nın en köklü ve ünlü parfüm üreticileri olan Fragonard, Molinard ve Galimard Grasse'ı mesken tutmuş, üçü de ayrı ayrı üretim merkezi ve parfüm müzeleri kurmuşlar, ayrıca bir başka müzede merkezin 7 km dışında "Musee International de la Parfumeriee" ismiyle kurulmuş, meraklıları için çok güzel bir botanik bahçesi de var.
Molinard Satış Merkezi
Grasse ünlü parfüm Chanel No:5'ın da doğduğu yer, Grasse çevresinde yetişen lavanta, yasemin ve güllerden elde edilen esans ile üretilen efsanevi parfümünün ilginç hikayesini, 14 Aralık 2002 tarihinde atlas dergisi "Grasse Kokuların Sırrı" isimli yazıda şöyle anlatmış; "Her şey ünlü modacı Gabrielle Coco Chanel'in kıyafet tasarımlarını bütünleyecek bir koku arayışına girmesi ve kadını anlatan bir koku istemesiyle başlıyor. Yazıda No:5'in bulunuşunun öyküsü anlatılıyor. Chanel 1919 yılında ünlü parfümeri ustası Ernest Beaux'ya "bir koku istiyorum, kadını anlatan" mottosu ile yeni bir koku sipariş eder, Ernest birçok parfüm önerisini Chanel'e gösterir ve Coco Chanel 5. sıradaki parfümü seçer, ancak esansa Grasse bölgesinde yetişen yaseminlerden biraz daha eklemesini söyle. Artık parfüm son şeklini almıştır, ve 1921 yılında satışa sunulur. O zamana kadar tasarladığı şapka ve kıyafetler ile tanınan moda ikonu Coco Chanel No:5 ile parfümerinin de kraliçesi olur. Bu tarihten beri şişenin ve kokunun orijinal hali hiç değişmemiş. Kokunun orjinal halinin korunmasında üç isim çok önemli paya sahip. Bunlar bölgedeki yasemin (jasminum grandiflorum) ve mayıs gülü (Rosa Centifolia) bahçelerinin sahibi Joseph Mul ve Chanel parfümlerinin yaratıcısı Jacques Polge ile arge direktörü Christopher Sheldrake'tir. Joseph Mul bahçelerin 3. kuşak temsilcisi, aile uzun yıllardır geleneği sürdürüyor. Chanel, rakip firmalar ortaya çıkınca aile ile ortaklık anlaşması imzalamış. Aile geleneksel yöntemlerle ürettiği yasemin ve gülleri sadece Chenel'e vermeye başlamış ve tüm yaseminler Chanel no:5 için kullanılmıştır. 1 kg gül 350 çiçekten, 1 kg yasemin ise 8000 çiçekten elde ediliyormuş, 30ml'lik bir N0:5 şişesinde ise 1000 yasemin 12 gül bulunuyormuş. Parfümü yaratan Ernest Beaux bir Fransız ancak Rusya'da doğumlu ve yıllarca Kremlin Sarayının koku ve güzellik malzemelerinin belirleyicisi olmuş. Bolşevik devriminden sonra Grasse bölgesine yerleşmiş burada kendi laboratuvarlarını kurmuş ve Rus soyluları sayesinde Coco Chanel ile tanışmış. No:5'ın formülü günümüzde bile sırrını koruyor. İçeriğindeki en önemli çiçekler Grasse bölgesinde Eylül ayında gün doğmadan toplanan yasemin çiçekleri, yine Grasse bölgesinde sadece mayıs ayında açan mayıs gülleri ve Filipinlerde yetişen sarı renkli Ylang ylang çiçeği. Çiçeklerin yetiştirilmesinde kimyasallar ve gübre kullanılmıyormuş.
Amerikan askerlerinin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sevgililerine ve eşlerine götürebilecekleri en güzel hediye olarak bu parfümün gösterilmesi ve ardından ünlü yıldız Marilyn Monroe'ya bir gazetecinin "Yatmadan önce üzerinize ne giyiyorsunuz?" sorusuna cevap olarak "sadece Chanel No:5" açıklaması, bu parfümün popülaritesinin hızla artmasını sağlamış.
Galimard Satış merkezi
Molinard, 1849 yılında aile işletmesi olarak kurulmuş, kurucu aile şirketi başka bir aileye devretmiş ve aynı aile faaliyetini sürdürüyor. 1900 yılında Gustave Eifell tarafından tasarlanan ve günümüzde hala kullanılan fabrika binasına taşınmış. Molinard'ın parfüm şişeleri de ayrıcalıklı Lalique firması tasarımcısı Rene Lalique tarafından tasarlanan şişelerin camları ise Baccarat kristallerinden üretiliyor.
Galimard, 1747 yılında Jean de Galimard tarafından kurulan Fransa'nın en eski aynı zamanda da dünyanın 3.büyük parfüm üreticisidir. Günümüzde Jean Pierre Roux aile temsilcisi olarak şirketi yönetmektedir.
Parfüm merkezlerini dolaştıktan sonra rotamızı Avignon'a çevirdik. Avignon'da yer ayırtmamakla hata etmişiz şehirde Avignon tiyatro ve film festivali olduğundan hiç bir otelde yer kalmamış, rotamızı yarım saat (30km) uzaklıktaki Orange'a çevirdik. Tam tarihi kent merkezinde yer bulduk, Avignon'a gidip gece döneceğiz.
Orange Roma Tiyatrosu en iyi korunmuş eserlerden biri
Yazının devamı 2.Bölümde
Comentarios